KONUŞTUKÇA HIZIR’I HATIRLATANLAR

Öyle insanlar vardır ki konuştukça nehir gibi akarlar insanın gönlüne. İnsan bu tür etkileyici konuşmaların hiç bitmesini istemez.

Konuşmacının düşünce yapısına paralel olarak geçmişiyle sözleri arasında kuvvetli bir bağ olduğunu aşağıdaki Hızır kıssasını okuyunca daha iyi anlamış olacağız.

Gönül dünyamızın içerisine hoş sohbetleri ve muhabbetleri ile giren bu dostlardan bir tanesini geçtiğimiz akşam televizyon ekranlarından dinleyince aşağıda sizlerle paylaşacağım Hızır kıssası geldi aklıma.

Bir padişah Hızır’ı (1) görmek istiyordu. Birgün bunun için tellalı çağıttır. “Kim bana Hızır’ı bulup getirirse onu armağanlara boğacağım” dedi. Birçok evladı olan fakir bir adam bu işe talip oldu. Karısına dedi ki: “Hanım ben padişaha Hızır’ı bulacağıma söz verip ondan kırk gün müsaade alacağım. Bu kırk gün için padişahtan size ömrünüz boyunca gelecek yiyecek, içecek ve para alırım. Kırk gün sonra Hızır’ı bulamayacağım için kelle gider, ama siz rahat olursunuz.

Adamın karısı kanaat sahibi biriydi: “Efendi biz nasıl olsa alışığız böyle kıt kanaat geçinmeye...bundan sonra da idare ederiz. Vazgeç bu tehlikeli işten” dedi.

Ama adam kafaya koymuştu padişaha gidip Hızır’ı bulacağına söyledi. Hızır’ı bulmak için koşturacağı kırk gün zarfında ailesinin geçimi için sarayın ambarından tonlarca yiyecek, içecekle nakit para aldı.

Bunları evine teslim edip kırk gün ortadan kayboldu. Kırk günün bitiminde de padişahın huzuruna çıkıp herşeyi itiraf etti.

“Aslında benim Hızır’ı bulacağım yoktu. Ailecek sıkıntı içindeydik. Hızır’ı bulacağım diye sizden dünyalık almak istedim” dedi. Padişah buna çok kızdı, “Padişahı kandırmanın cezasını hayatınla ödeyeceğini hiç düşünmedin mi?” dedi.

Adamda her şeyi göze aldığını söyledi. Bunun üzerine padişah yanında bulunan üç veziriyle görüşüp istişarede bulundu.

Birinci vezirine sordu: “Padişahı kandıran bu adama ne ceza verelim?

1.Vezir: Efendim bu adamın boğazını keselim, etini parçalayıp çengele asalım herkes görsün, dedi. Bu sırada oracıkta peyda olan (zuhur eden) nurani aksakallı bir ihtiyar bu vezirin sözlerine şöyle dedi.

“Küllü şey’in yerciu ila aslihi...” Padişah ikinci vezirine sordu: Bu adama ne ceza verelim?

2.Vezir: Hükümdarın bu adamın derisini yüzüp içine saman dolduralım, dedi.

Biraz önce ansızın ortaya çıkan nurlu ihtiyar yine: “Küllü şey’in yerciu ila aslihi...” dedi.

Padişah üçüncü vezire sordu: Ey vezirim sen ne dersin, beni kandıran bu adama ne ceza verelim?

“Padişahım bana göre bu adamı affedin. Size yakışan sizden beklenen büyüklüktür. Büyükler, affediciliğiyle büyük olurlar. Bu adam önemli bir suç işledi ama sanıldığı kadar da kötü bir değil. Çünkü çoluk çocuğunun rahatlığı için kendini feda edebilecek kadar da iyi yürekli.”

Orada bulunan nurani yüzlü ihtiyar söze karıştı:

“Küllü şey’in yerciu ila aslihi...”

Bu defa padişah o yaşlı zata yöneldi:- Sen kimsin? İkide bir tekrarladığın o laf ne demektir?

İhtiyar cevap verdi;

- Senin birinci vezirinin babası kasaptı. Onun için kesmekten etini çengellere asmaktan bahsetti. Yani aslına çekti, aslını gösterdi.

İkinci vezirin babası yorgancıydı. Yorgan, yatak ve yastık üzlerine yün pamuk vs. doldururdu. O da babasına çekti. Yani aslına, asaletine çekti.

Üçüncü vezirin babası Vezir idi. O da soyuna çekti. Büyüklüğünü gösterdi.

Benim söylediğim söz: “Herkes aslına çeker” demektir. Vezir istersen (üçüncü veziri göstererek) işte vezir, Hızır istersen (kendini göstererek) İşte Hızır...Zavallı adamı mahcup etmemek için sana göründüm dedi ve kayboldu….

Şimdi ekranlar, gazeteler meydanlar konuşanlarla dolu. Bunların konuştukları lafları bundan böyle hızır kıssasını düşünerek yorumlayın.
YORUM EKLE