Huskalı Deli Esma destanı (30)

Huskalı Deli Esma ve amazon kızların silahlarının ellerinden alınacağı haberi hızla kasabada yayılmaya başladı. Silahların Ali Osman’ın otelinde olduğunu öğrenen kasabalılar otelin önünde toplanıyordu. Vali Hakan’ın Esma ve kızları toplantıya çağırması işin ciddiyetini ortaya koyuyordu. Kasabalılar, silahların teslim edilmesini istemiyordu.

-Huskalı Deli Esma silahları teslim etmez.

-Etmez.

-Edecek.

-Edecek mi? 

-Evet.

-Nasıl?

-O ve kızlar devlete karşı gelmezler.

-Tamam da bizleri kim koruyacak.

-Askerler.

-Kaç asker var ki?

-Topu topu dokuz.

-Dokuz askerle mi bir kasaba korunacak?

-Seksen pare köyümüz var.

-Yok kardeşim, silahların teslim edilmesine karşıyız.

-Karşıyız!

-Karşıyız!

Toplanan kalabalık arasında homurdanmalar gittikçe artıyordu. Deli Hadi, köprüden yukarı yürürken de hala “silahlar” deyip duruyordu. Ağzından silahlardan başka kelime çıkmıyordu. Otelin önünde toplanan kasabalıların yanına gelince durdu. “Silahlar” dedi ve çarşı başına doğru yürüdü. Bir süre onun arkasından bakan kasabalılar, Hadi’nin bu halinin bir şeyler olacağına işaretti. 

Otelin kahvehanesinde oturan Salih Bey de silahların teslim edilmesine karşıydı ama Başbakanlığa çektiği yıldırım telgrafın cevabını beklemek gerektiğini toplanan kalabalığa anlatmaya çalışıyordu.

-Arkadaşlar, burada bu konuda toplanmanız yanlış. Bizler, devletimize bağlı, onun vereceği karara saygılıyız. Konu ile ilgili Başbakanlığa yıldırım telgraf çektim. Başbakanlıktan gelecek cevabı beklemek zorundayız. Eğer karar silahların Huskalı Esma ve arkadaşlarından alınması yönünde gelirse hiçbirimizin söz söylemeye hakkı olmaz. Şimdi, dağılmanız gerekiyor.

-Bizi kim koruyacak Salih Bey?

-Evet, bizi kim koruyacak?

-Ya yeni eşkıyalar ortaya çıkarsa…

-Köyleri basarsa…

-Yakıp yıkarsa…

-Kim koruyacak bizi Salih Bey?

-Yeni eşkıyalar türemeyecek, merak etmeyin.

-Ya türerse?

-Türemez, türemez. Şimdi dağılın, herkes işinin başına gitsin.

Xxx

-Evet, Esma cevabınızı bekliyorum.

-Sayın Valim… Şunu bilmenizi istiyorum.

-Neyi bilmemi istiyorsun?

-Silah bizim namusumuzdur. Biz namusumuzu gerek Ermenilerden gerekse eşkıyalardan silahımız sayesinde koruduk. Eğer silahımız olmasaydı bizler de kadersiz kızlar gibi namusu kirletilmiş, tecavüze uğramış ya bir köşede ter edilmiş ya da öldürülmüştük. Siz, bizden silahlarınızı teslim edin diyorsunuz.

-Evet!

-Teslim etmesine teslim edelim de Baltazar eşkıyası ve adamlarını bu devlete yakalayarak kim teslim etti? Gedikçioğlu Behzat eşkıyasının yakalanması içinse yaptığımız ortada değil mi? Bizler bunları yapmışken, siz silahlarınızı teslim edin diyorsunuz. Bu silahlar bize ya babadan yadigar ya da Ermenilerin elinden aldığımız silahlardır. Siz sadece silahları değil bugün silah olma özelliğini yitirmiş oklarımızı dahi istiyorsunuz.

-Esma, kısa kes de son sözünü söyle!

Huskalı Deli Esma, amazon kızlara teker teker baktı. Hala kaşları çatılıydı.

-Sözün kısası Sayın Valim, silah bizim namusumuzdur… Onun için teslim etmiyoruz.

Ahşap kaymakamlık makam odası bir anda buz kesti. Vali Hakan’ın kaşları çatıldı. Albay İsmet ile göz göze geldi. Bir süre bakıştılar. Odadakiler Huskalı Deli Esma’dan bu cevabı beklemiyordu, amazon kızlardan başka. 

-Anlamadım!

-Teslim etmiyoruz dedim Vali Bey.

-Bir de arkadaşlarına soralım. Senin adın ne?

-Leyla.

-Sen ne diyorsun?

-Esma abla ne diyorsa biz de aynısını söylüyoruz.

-Ya… Hepinizin fikri aynı mı?

Başlarını sallayarak “evet” dediler.

-Sizler ne yaptığınızın farkında mısınız?

-Evet.

-Devlete karşı gelmek de ne oluyor Huskalı Deli Esma?

-Vali Bey, bana sevenlerim “Deli Esma” diyebilir ama siz bir ilin valisi olarak “deli” diyemezsiniz.

Makam odası buz üstüne buz kesiyordu. Vali Hakan, oturduğu makam koltuğundan kalktı. Ellerini pantolonun cebine soktu. Kasabayı gören pencerenin önüne geçti. Bir süre dışarıya baktı.

-Silahlar nerede?

-Kaldığımız otelde.

-Yüzbaşı!

-Emredin Sayın Valim.

-Silahların nerede olduğunu duydun. Yanına iki asker al. Silahları otelden al. Okları da sadakları da.

Yüzbaşı Eşref, Albay İsmet ile göz göze geldi. Albayın da valinin bu tutumunu onaylamadığı her halinden belli oluyordu.

-Sayın Valim, dedi.

-Söyle albay.

-Esma ve arkadaşları çok yorgunlar. Bizler de iki gündür hem uykusuz kaldık hem de yorulduk. Esma ve arkadaşları daha yeni döndüler operasyondan. Dinlensinler. Bu konuyu daha sonra kendileri ile konuşuruz.

-Yüzbaşı emrimi duymadın mı?

-Emredersiniz!

İstemeyerek de olsa odadan çıktı. Ne yapacağını bilemiyordu. Kaymakam Veysel’i Gümüşhane’ye alan Vali, neden böyle davranıyor? Kaymakam da silahların teslim edilmesini istemiş halk ile karşı karşıya gelmişti. Şimdi vali istiyor. Bu nasıl iştir anlamadım. Karakoldan iki asker alarak hızla çarşı içine doğru yürüdü. Otelin önüne geldiğinde kasabalıların otel çevresini sardığını gördü. Ne yapacağını şaşırdı. Terzi Mehmet, öne çıkarak:

-Gel yüzbaşı gel. Silahları almağa geldin değil mi?

-Evet Mehmet amca.

-Nasıl alacaksın bu halkın elinden?

-Hiç sorma Mehmet amca.

-Şimdi, sen dönüyor ve o valiye diyorsun ki, kasabalılar otelin çevresini sarmışlar, otele girmemize izin vermiyorlar.

Deli Hadi ise otelin karşısında camiye giden yolda dikleniyordu. Bir süre konuşulanları dinledi. Kulak kabarttı. Elinde sopası ile otele doğru yürüdü. Toplanan kasabalılara:

-Kötü şeyler olacak, kötü şeyler olacak, kötü şeyler olacak.

Terzi Mehmet, her zaman Deli Hadi’nin önsezilerine inanan birisiydi.

-Bu kez olmayacak Hadi.

-Olacak, olacak. Kötü şeyler olacak, diyerek köprü aşağıya söylene söylene yürüdü.

Yüzbaşı Eşref, iki askerle birlikte terzi Mehmet’in dediğini yaptı, kalabalığa müdahale etmeden geri döndü, o da Deli Hadi’nin arkasından yürüdü. Deli Hadi hala “kötü şeyler olacak” diyordu.

(Devamı var)

YORUM EKLE