Ara
Gümüşhane
Kapalı
7°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
42,8125 %0.19
50,2105 %0.03
5.979,91 % 0,41

ÜKLÜCÜ MÜ, KÜFÜRCÜ MÜ ?

YAYINLAMA:
Ey kardeşim, sen, ben her şeyden önce, bir Müslüman Türk olarak, taşımamız gereken sıfatın farkında mıyız? Bu sıfatı, ilk defa ülkücü camianın içinde tanımış biri olarak, sahip olduğumuz Türk Müslümanlığının ahlaki değerlerini, ben, hepimizin ortak özelliği olarak biliyorum.
*
Ülkücü camia, sahip olduğu, dünyanın en güçlü fikri olan milliyetçiliğini, siyasi bir harekete dönüştürmüş ve bunun icabı olarak da partileşmiştir. Bu fikrin mücadelesini, yalnızca sivil toplum kuruluşları vasıtasıyla vermek de mümkündü. Ancak, hareketin kurucusu Başbuğ Alparslan Türkeş, partileşmenin, milliyetçi düşünceyi, topluma daha kolay sirayet ettireceğini düşünmüş ve bu yola gitmiştir. O zaman parti nedir? Parti bir araç, asıl olansa fikriyatın kendisi değil midir?
*
Bugün partimizle ilgili, camiamız içinde bir temsiliyet tartışması yaşanıyor.  Dünyanın her yerinde, her partide olabilecek, olağan bir şeydir bu. Ne var ki bu tartışmanın en kısa zamanda bitmesi gerekir. Bu durum uzadıkça camiamıza zarar vermeye başlamıştır. Ülkücüler, birbirine karşı, bugüne kadar hiç olmamış bir yabancılaşma sürecindedir. Unutmamamız gereken bir şey var ki ülkücülerin birbirlerine, tarihten gelen kan ve can borcu vardır. Bu borç, babadan, anadan oğluna, kızına devrolarak gelmektedir. Bir başka genel başkan adayını istiyor diye, gerek eskilerin, gerekse yeni nesil ülkücülerin, bir ülkücüye kızması, açık, kapalı tehditler savurması, hakaret etmesi, hatta ne yazık ki küfretmesi ülkücülerin kardeşliğine, kardeşlik hukukuna, inandığımız İslam ahlak ve faziletine ve nihayet ülkücü ahlaka sığar mı?
*
Ey kardeşlerim, seksen öncesi mücadelenin şanlı erleri, unuttunuz mu o günleri? Siz unutmadıysanız, anlatmadınız mı yavrularınıza? Yurtlarda, mahallelerde, sokaklarda ülküdaşlarınız rahat uyusun, onlara bir zarar gelmesin diye, sabahlara kadar, namlunun ucunda tuttuğunuz nöbetleri unuttunuz mu? Kavgalarda size yönelen saldırıları bertaraf etmek için, size kalkan olan arkadaşlarınızı,  unuttunuz mu? Her gün vurulan kardeşlerinizin kan anonslarına koştuğunuz o zamanları unuttunuz mu? Siz yapmadıysanız, sizin için yapanları da mı unuttunuz? Yaralandığınızda, kendini sizin için perişan eden, hastanelere koşturan, sizin için endişelenen, yemesinden, içmesinden, uykusundan vazgeçenleri hiç mi hatırlamıyorsunuz? Sizi korumak, davayı yaşatmak için, size siper olup toprağa girenleri, şehitlerimizi, onların kabri başında döktünüz gözyaşlarını ne çabuk unuttunuz?
*
Şimdi bir milletvekilliği, bir belediye başkanlığı ya da basit bir meclis üyeliği hayaline kapılarak "Ben tarafım." deyip bir demokratik talebi dillendiren ya da bu talebi uygun görmeyen kardeşlerimize, ağıza alınmayacak laflar ediyor, iftiralar atıyor, hakaretler, küfürler ediyoruz. Belki saldırıp ve paramparça etmeyi de düşünüyoruz. Bu davanın mensupları, bu kadar mı basit bir dünya görüşüne sahip?
*
Arkadaşlar, hiç şüphesiz ki bu günler gelip geçecek. Geriye, eğer varsa, kötü sözlerimiz, davranışlarımız ve bunlarla kırılmış milyonlarca gönül kalacak. “El yarası geçer, dil yarası kalır.” Dilin yaraladığı gönül, kolay kolay iyileşmez. Söz ve davranışlarımız, ayrılığa değil, birliğe ve bütünlüğe hizmet ettiği sürece bir kıymete sahiptir. 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *