VAH BİR(LEŞMİŞ) MİLLETLER VAH

 Kimyasal saldırılarla Suriye halkı tam anlamı ile daha önce de tanık olduğumuz yeni bir insanlık dramı ile karşı karşıya kaldı. Yüreğimiz dağlandı, yutkunduk, tükürüğümüz boğazımıza saplandı. Aciz bir şekilde katliamı yapanları içimizden ve aleni olarak lanetledik. Daha fazlasını yapmadık, yapamadık. Yapabildiklerimiz de bu katliamları durdurmaya yetmiyor. Suriye’de yürekler yanmaya, sızlamaya şiddetini artırarak devam ediyor. Kim sahip çıkacak bu mazlum insanlara, kim dur diyecek bu alçakça haince, hunharca katliamlara, katliamı yapanlara.  Birleşmiş milletler mi dur diyecek bu zulme? BM’den Müslümanların lehine bir karar çıktığına henüz şahit olmadık. Küresel güçler ve karar vericiler, ölümlerin bombardımanla mı yoksa kimyasal saldırıyla mı yapılıp yapılmadığını konuşuyor. Yani şunu demeye çalışıyorlar. Bu katliamlar bu vahşet normal bombardımanla yapılabilir buna eyvallah, ama katliamı siz kimyasal silahla yaparsanız o zaman karşınızda bizi bulursunuz. Bunu diyen kim? Kimyasal silahları üreten, elinde bulunduran, satan, zaman zaman kullananlar. Suç sadece ve sadece işin kimyasal silahla yapılması. Yoksa siz bir katliam yaptınız binlerce, on binlerce insanı, Müslümanı öldürdünüz çok önemli değil bunu yapabilirsiniz, fakat bu katliamları kimyasal silahlarla yapamazsınız. Bunlar gerçekten bu katliamların durmasını istiyorlar mı? Tabi ki hayır. Ama dış dünyaya karşı bu kimyasal silahları kullanmanın bir savaş suçu olduğunu en üst perdeden de söylemeleri gerekiyor. Evet aynen öyle. Peki neden böyle yaparlar? Konjüktür böyle gerektirdiği için bunu yaparlar. Karşılıklı salvolarla bir birlerine ayar vermeye çalışırlar. Güç gösterisinde bulunurlar. Diplomatik atışmalar, dalaşmalar olur vs. Neticede bir süre sonra herkes kendi köşesine çekilir ve kirli planlarını peş peşe devreye sokarlar. Yedi yıldır Suriye savaşına seyirci kalan Birleşmiş Milletleri acil koduyla toplantıya çağırırlar ve toplanırlar. Evet toplanıyorlar dil ucu bir kınama ile işi geçiştirerek üzerlerine düşen görevi ifa etmiş oluyorlar ve sonuç hâsıl oluyor onlar için. Onların yapacağı da bunun ötesine geçmiyor. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Siyasal alanda Birleşmiş Milletlerin yürütme organıdır. Konseyin beş daimi üyesi olan ABD, Çin, İngiltere, Fransa ve Rusya'nın veto hakkı bulunmaktadır. Diğer on ülkenin böyle bir hakkı bulunmamaktadır. On geçici üye ise iki yıllık bir süreç için seçilirler. Geçici üyelik 1 Ocak'ta başlar ve takip eden yılın 31 Aralığında sona erer. Seçimlerinde coğrafi denge esas alınır beş daimi üye sürekli vardır. On beş üyesi olan Konsey'in on dört üyesi bir konu hakkında evet derse daimi temsilcilerden sadece ve sadece biri hayır derse o alınan kararın bir hükmü yoktur artık. Daimi olmayan üyeler hayır derse bu sefer oy çokluğuna bakılır, kararlar o şekilde alınır ve uygulanır. Birleşmiş Milletlerin daimi temsilcilerinin birisinin hayır demesi, alınan kararların yok hükmünde olduğu anlamı taşıyor. Çünkü düzen Birleşmiş Milletlerin beş daimi temsilcisi olan bu devletlerin karar vermesi üzerine kurulmuş. Onun için dünya beşten büyüktür diyor Sayın Cumhurbaşkanımız. Diğer devletler böyle bir oluşuma neden karşı çıkmazlar anlayamıyorum.  Birleşmiş Milletler, kurulduğu günden beri Suriye’de ve değişik bölgelerde yaşanan bu ve buna benzer olaylar karşısında toplanıyor ancak hak ve adalete dair, Müslümanların lehine tek bir karar dahi çıkmıyor. Birleşmiş Milletlerden çözüm  beklemek en doğal hakkımız ama beklediğimizle kalacağımız gün gibi ortada . Uluslararası silah ticaretini elinde tutan güçler ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin’den barışa dair adım atmalarını bekliyoruz ama nafile. Bu savaş ve İslam coğrafyasındaki diğer savaşlar durursa bunlar kime ne diye, nasıl silah satacaklar?  Bunların böyle bir savaşı durdurmayı amaçlamadıkları ortada. Onlar bu savaşın daha geniş bir coğrafyada devam etmesini arzularlar.  Suriye’de  yedi yıldır savaşa destek veren güçler Suriye’yi merhametsiz ve vicdansız bir kıyıma sürüklüyor. Halep’te, İdlib’de, El Bab’da, Menbiç’de, Cereblus’da, Kobani’de, Kamışlı’da, Rakka’da, Şam’da yaşanılanların uluslararası silah ticaretini elinde tutan güçler tarafından planlandığı görmezden geliniyor. Stratejiler onların, silahlar onların, kararlar onların, katliamlar onların; acılar bizim, yitip giden canlar bizim, kaybolan umutlar bizim. Daha fazla insan ölmesin, canlar, körpe yavrucaklar ölmesin, şehirler yıkılmasın, yakılmasın, insanlar vatanlarından olmasın, acılar büyümesin istiyorsak öncelikle emperyalist yayılma amacı ile tuzak kuranları bilmek, görmek ve ona göre tedbir almak lazım. Birleşmiş Milletlerden, NATO’dan ya da benzeri küresel oluşumlardan medet umarak akan kan durdurulamaz, bunu anlamamız gerekiyor. Müslümanlar arasında mezhep ya da etnisite kavgalarıyla da bir netice alınamayacağını bilerek hareket etmemiz gerekir. Meselelerin kan dökerek çözülebileceğini düşünmek tam anlamıyla gaflettir, dalalettir hatta ihanettir. Bu gün İslam coğrafyasındaki kirli oyunların kurucularına karşı; başta Türkiye olmak üzere, tüm İslam Ülkeleri bir araya gelmeli enerjilerini Müslümanların birlikteliğine kullanmalıdırlar. Bu konuda ülkemiz üzerine düşen misyonu hakkı ile temsil ettiğini de söylemek gerekir diye düşünüyorum. Müslümanlar arsında birliktelik tesis edilmeden bu coğrafyada akan kanı durdurmanın zor, hatta mümkün olmayacağını bilmemiz gerekiyor. Barış için, kanın durması için, birlikte yaşayabilme ortamının oluşturulması için öncelikle bizim yani İslam âleminin samimi olması lazım. Tüm Müslümanların, emperyalist oyunlarına karşı uyanık olması, bu kirli oyunları bozacak dirayeti, iradeyi ve kabiliyeti göstermeleri gerekir.

YORUM EKLE