NE OLDU Kİ BİZLERE

Aynı baba değil mi kaynağımız özümüz,
Yel mi vurdu dağıttı ne oldu ki bizlere,
Hacıbektaş Veli’den Mevlana’dan sözümüz,
Sel mi vurdu dağıttı ne oldu ki bizlere.
İsmail HAYAL

            Ey tarih! Sen ne ibretlik hadiselerle dolusun. Sen ne ihanetleri gördün, yaşadın, yaşattın. Âlimi zalim, zalimi âlim diye tanıttın. Cennetmekânları vatan haini, vatan hainlerini vazgeçilmez yaptın. Harici ve dâhili düşmanlarımızı bir bir gösterdin. Onlar Tapınakçı, Haçlı ve daha bilmem kaç maske ile çıktılar karşımıza. Birileri ve o birilerinin tetikçileri sürekli oynadı ve hâlâ oynuyor genlerimizle.

Ayrı gayrı nedir ki aynı bedende biriz,
Kimi Sünni, Kızılbaş, Alevi her birimiz.
Hem Hazreti Muhammet habibi serverimiz,
El mi vurdu dağıttı ne oldu ki bizlere.

            Hâlbuki bizler bu kutsal topraklarda son derece mutlu ve huzurlu yaşıyorduk. Birbirimizin dinine, inancına, görüşüne, folkloruna saygılıydık. Komşularımızla hemhal idik. Kardeşliğimiz dört dörtlüktü. Alevi, Sünni, Türk, Kürt, Laz, Çerkez kardeşti herkes. Ama birileri hiç boş durmadı, durmuyor. Normal yollardan bozdular genlerimizi. Başaramayınca bu sefer kılcal damarlarımıza girerek, aldatarak, Müslümanları kullanarak, ılımlı İslam, hoşgörü ve daha bilmem hangi yöntemlerle bozmaya çalıştılar bizleri.    

Karadeniz’de Laz’ız, Erzurum’da dadaşız,
Biri Mehmet, Muhammed, biz ezelden adaşız.
Orta Asya menzilden gelen yedi kardaşız,
Dal mı vurdu dağıttı ne oldu ki bizlere.

Ama bu milletin; “Söz konusu vatansa gerisi teferruattır” hakiki gerçeğine iman eden yüreğini unuttular. Sağcı, solcu, başörtülü, açık ne olursa olsun tıpkı rengârenk figürler misali aynı kilime desen olduğumuzu unuttular. Ve Rabbimizin “Asıl oyunları bozan” olduğunu hesap edemediler.

Ve bir zamanlar aynı silahla birbirine kırdırılanların çocukları ve torunları uyandılar. Oyuna gelmediler. Oyuna getirenleri ve oyuna gelenleri yerle yeksan ettiler. İçimizde sözüm ona üç beş ağacı bahane edenlerin aksine bu millete, milletin öz değerlerine, toprağına, bayrağına ve namusuna canı pahasına da olsa sahip çıkanları var. Başbakanı asılırken bir dükkân camını dahi kıramayanların torunları ihtilalı durdurdu bu memlekette. Şükürler olsun.     

Bizler Osman Gazi’yiz, Yavuz Sultan Selim’iz,
Orta Asya çölünden uzar gelir elimiz.
Osmanlı çınarımız garba varır dalımız.
Yol mu vurdu dağıttı ne oldu ki bizlere.

Evet, Türkiye artık el kapılarında dilenen, avuç açan, hasta ve iki büklüm duran, aşağılan, horlanan, muhtaç olan değil şükürler olsun. Hemen her alanda sürekli büyüyen, ayakta duran, kendine güvenen, bir zamanlar hayal dahi edilemeyen asrın projelerini korkmadan hayata geçiren, okuyan ve okuduğunu anlayan gençlik hazinesine sahip, imanlı ve ihlâslı bir birliktelik fotoğrafı veriyor tüm dünyaya. İşte bu yüzden yaşlanan ve kokainman komasında tükenen gençliği yüzünden Avrupa küstahlaşıyor, çirkinleşiyor.

Kokmuş, parçalanmış, yaşlanmış, gençliği tamamen yozlaşmış ve uyuşturucu komasında cebelleşmiş, sömürgecilikle kan içen ve birbirlerine dahi güvenmeyen sözüm ona çağdaş Avrupa çok yakında yerle yeksan olacak inşallah.     

Yeter ki biz bir olalım, birlik olalım, diri olalım. Aramızdaki küçük farklılıklarımızın aslında bizim renklerimiz olduğunu unutmayalım. Adem ile Havva’nın çocukları olduğumuzu unutmayalım. Devletimize, bayrağımıza, toprağımıza, değerlerimize ve namusumuza sahip çıkalım. Okuyalım, okuduğumuzu anlayalım, anladığımızla amel edelim. Birilerine körü körüne bağlanma yerine hakikati aklımızla ve dirayetimizle arayalım, bulalım.

Ve Üstad Cemil Meriç’in dediği gibi;

“Bu memlekette namuslular ile namussuzlar vardır. Siz namusluların safında yer alın. Göreceksiniz çok kalabalık olacaksınız.”

YORUM EKLE