ÖMÜR DEDİĞİN

Eski bir sandalye !

Solan rengi ve yüzündeki karmaşık çizgilerde yılların yorgunluğu okunuyordu. Gençliğini kaybetmiş bir yaşlının on sekizlik ruhuyla hayata tutunmuştu. Her an yok oluşu bekleyen duruşuyla masum, masum gözlerime bakarak solmuş yüzünün güzelliğini ve asil duruşunu sergiliyordu. 

Yükselecekmiş bir ayağı tümsekte, her an düşecekmiş gibi çukurun kenarında zoraki bekleyişiyle.

Bir başka dünyaya akşam güneşi, karanlıklara aydınlık olmak için bakıyordu gözlerime. Bu aklımla sen yaşında olsaydım der gibi.

Kah bir kahvenin köşesinde, kah bir parkın ortasında umutsuz bir bekleyişle ağırlayacağı misafirin kaldıramadığı yükü hissedilir vira çatırdayan omuzlarında.

Onu umursamadığını aldırırcasına derman olur dizlerine beli gıcırdar teri akar yüreğine. 

Yılların verdiği yorgunluğu sonbahar gibi gamı benzinde hissedilir.

Renginin solan her benzinde nice anın muhabbetine şahit olur, benden sır çıkmaz dercesine kayıt eder sinesine namahremlerini. 

Yorgunluğuna aldırmadan bir kırat gibi dört ayağının üzerine koşarak zamanla yarışır. Ben bunca yıldır kahrını çektiğim insanoğlu, zaman gelir ki yolumu düşürür bir marangozcunun  o nasırlı ellerine. Konuşamam tutulur dilim, doludur zihnim çözülemem sımsıkı kendime sarılırım bir kayıkçı teknesinde.

Belkide gün gelir sonum çiçeklerin yetiştiği rengarenk bir bahçenin kenarında çeper olur. Kim bilir belki bir muhabbet ortamının konuğu olurumda, ikram olur çay kahve, sinilere direk olurum bir tandırın üzerinde iskemliye.

Yine de dolu olan anılara yeni acıların kaydını oluştururken ihtiyacı olan bir engele umut olurum. 

Bir gelinin umuda evet dediği duvağına imza  olurum asırların ortasında.

YORUM EKLE