Paşa'nın Petekliği (22)

Kasaba ve köyler çalkalanıyordu. Herkesin saygı duyduğu Makrelli Cevat Beyin, eşkıyalar tarafından soyulduğu haberi yediden yetmişe dilden dile dolaşıyordu. Kasabada kahvehanelerde tek konuşulan eşkıyalığın yeniden hortladığıydı. Bu Çit Deresinde yapılan ikinci soygundu ama soygunu kimlerin yaptığının bilinmemesi korku çemberi insanların üzerine kabus gibi çöküyordu. Jandarmanın yaptığı araştırmalar birinci soygunda olduğu gibi ikinci soygunda da sonuç vermedi. Akşam namazı ile birlikte kapılar kapanıyor, kimseler evinden dışarı çıkmıyordu. Değirmenci Ahmet ve Makrelli Cevat Beyin soyulmasının ardından Kaymakam Mustafa Bey, köy muhtarları ile toplantı üstüne toplantı yapıyordu. Jandarma Komutanı Fethi Bey ise adeta burnundan soluyordu. Kimdi bu eşkıyalar? Durup dururken nereden çıktılar? Üç eşkıya.

Üç eşkıya, Reşat, Fikret ve Cemil, yine Ali Düzü’ndeydiler. Reşat, Cevat Beyden aldıkları parayı üçe böldü. Hiç yoktan ceplerine giren para onları mutlu ediyordu. 

-Bu soygun da iyi oldu. 

-Öyle abi.

-Sen şimdi başka planlar da kuruyorsundur.

-Yok, planımız bir süre uzak kalacağız. Evimize dönüp, kimseler anlamasın diye anamıza tarla ekiminde yardım edeceğiz.

-Bu kadar sene tarlada çalışmadık yapabilecek miyiz?

-Yapacağız. Hadi kalkın gidiyoruz.

Ali Düzü’nden ana yola indiler. Mehmetaliler’in çeşmesinden Aras yoluna saptılar. Rampayı atları ile çıkıp köyün içine girdiler. Öğle namazını kılanlar köyün meydanında toplanıyordu. Kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Ne zaman nerede saldırıya uğrayacaklarını ya da bir soygunla karşılaşacakları bilmiyorlardı. 

Sessizliği Çavuş Emmi bozdu:

-Bir haber var mı muhtar?

-Ne haberi?

-Eşkıyalardan?

-Yok.

-Bu nasıl iştir anlamadık gitti. Bu devirde eşkıya. Ermeni çeteleri gitti şimdi de bizim çeteler mi başladı?

-Öyle oldu, dedi Mıcık Mustafa, böyle giderse kıçımızdaki dona kadar soyacaklar bizi.

-Daha neler? Durun bakalım, bulunacaklar. Jandarma peşlerinde.

-Umarım bulunur, yoksa kapıya çıkamaz hale geliriz.

Reşat, Fikret ve Cemil, atlarını köyün pağarında içirdikten sonra yürüyerek köyün meydanına kadar geldiler. Meydanda oturanlara “Selam” verdiler. Selamı alan olmadı. Herkes çoluk çocuk sırtlarını döndü. 

-Ne oldu? Selam bile almıyorsunuz. Bulabildiniz mi soyguncuları?

Kaşlarını çatarak sert sert bakan muhtar İhsan:

-Bulacağız, bulacağız. Bulduktan sonra da ömür boyu kodesten çıkamayacaklar.

-Umarım bulursunuz, dedi Reşat ve iki kardeşi ile Orta Mahalle yoluna yöneldiler.

Xxx

Kaymakam ve daire amirleri eski hükümet konağı önünde karşıladılar Vali Remzi beyi. Doğruca kaymakamlık odasına çıktı ve makam koltuğuna oturdu. Jandarma Alay Komutanı Albay Ferruh Bey de Vali Remzi Bey ile gelmişti kasabaya.

Konu, Çit Deresinde yaşanan soygundu.

-Nedir son durum kaymakam bey?

-Henüz bir sonuç alamadık efendim.

-Ne iş yaparsınız siz kasabada, iki-üç eşkıyayı, köylülerle birlik olup yakalayamadınız mı?

-Köy muhtarları ile sık sık toplantı yapıyoruz efendim.

-Sonuç? Köylülerle toplantı yapacaksın kaymakam köylülerle.

-Emredersiniz Sayın Valim.

-Hiç mi iz yok?

-Yok efendim.

Vali, Jandarma Alay Komutanı Albay Ferruh Beye:

-Komutan, jandarma sayımızı artıralım. Hangi evden kim çıkıyor, nereye gidiyor takip edilsin.

-Emredersiniz.

Xxx

Bir hafta sonrasıydı Paşa, mağaranın kapısında sağım yaptığı kovanlardan çıkardığı çerçeveleri bıçakla kazıtıyordu. Gelecek yıla çerçevelerin temiz olarak hazır olması gerekiyordu. Temizlediği çerçeveleri bir torbanın içine koydu, Kış yaklaşıyor, havalar soğuyordu. Geceleri dışarıda durulmuyordu. Arıların üzerini kalınca örtmek gerekiyordu. Sağım sonrası arılara yetecek kadar ballı çerçeve bırakmıştı kovanlarda. Dere içerisine kış mevsiminde güneş çok az alıyordu. Yağan kar, nisan ayının ortalarına doğru ancak eriyordu. 

Temizlediği çerçeveleri bağladı, büyük bir çuvalın içerisine yerleştirdi. Mağaraya taşıdı. Her zamanki yere koydu. Kapıyı kilitledi. Pençe’yi yanına alarak rampa yolun başına geldi. Dere içerisinden üç kişinin geldiğini görünce durakladı. Dikkatli bakınca gelenlerin Çakıroğlu Reşat ile kardeşleri Fikret ve Cemil olduğunu fark etti. 

-Ne arıyor bunlar burada? Ecellerine mi susadılar. Belli ki niyetleri kötü. 

Kenarda bir taşın üzerine oturdu. Gözlerini gelenlerden ayırmıyordu. Sağ ve sol omuzuna konan iki arı gördü. Mavzerini indirdi, hazneye mermi sürdü. Önüne yukarı dikledi. İki eliyle mavzeri kavrayarak gelenlerin yaklaşmasını bekledi.

Yanındaki Pençe ile Keleş de gelenlere kulaklarını diklediler. Paşa, havlamalarına izin vermedi. 

-Hele durun gelsinler bakalım. 

Reşat ve kardeşleri rampada bulunan çörtü ağacının arkasına saklandılar. Birer el havaya ateş ettiler. Belli ki iyi niyetle gelmemişler. 

-Paşa, teslim ol, yoksa ölürsün. Bize yaptığının mislince hıncını senden çıkarmaya geldik. Ortaya çık ve teslim ol.

Paşa, oturduğu yerden Reşat’a cevap vermedi. Çakıroğlu, teslim ol çağrısını bir kez daha yineledi. Paşa, yine sesini çıkarmadı.

-Geliyoruz mağara adamı Paşa seni teslim almağa. 

Bu kez dayanamadı:

-Geleceğiniz varsa göreceğiniz de var. Gelin de göreyim. Ölmeyi bayılma zannediyorsunuz. Hadi erkekseniz gelin.

-Abi, dedi Fikret, bulaşmayalım şuna, haydi geri dönüp gidelim. Verdiğimiz korku ona yeter.

-Paşa bunun adı öyle ufak tefek şeylerden korkmaz.

-Bırak gidelim abi, ısrar etme. Jandarma peşimizde ne olur ne olmaz. 

-Gelmeyen gelmesin, ben bu mağara adamının elini kolunu bağlayarak köyün meydanına götüreceğim.

Paşa, sağ ve sol omuzundaki arıların uçtuğunu fark edince gözlerini kovanlara çevirdi. Kovanlardan oğul verir gibi arıların çıktığını şaşkınlıkla izledi. Çakıroğlu Reşat:

-Teslim ol, Paşa Osman’ın oğlu Paşa.

-Gelin de teslim alın.

-Geliyoruz. Ne oldu, altına mı kaçırdın korkudan?

-Gelin de ne olduğunu görürsünüz.

Kısa bir süre sonra Çakıroğulları karşısındaydı Paşa’nın. Silahını Paşa’ya doğrultan Reşat:

-Kaldır kollarını.

Paşa, ayağa kalkarak denileni yaptı. Gökyüzünde arı sayısı gittikçe artıyordu.

-Cemil bağla ellerini.

Cemil, beline sardığı ipi çözdü. Paşa’ya yaklaştı. Tam arkadan ellerini bağlayacakken, gökyüzündeki arı bulutu havada büyük bir vızıltıyla çember halinde dönüyordular. Arılar döndükçe, Paşa’ya daha çok yaklaşıyorlardı. Bir anda Çakıroğlu kardeşlere saldırdılar. Neye uğradıklarını şaşırdılar. Silahlarını yere atıp kendilerine hücum eden arıları elleriyle kovalamaya çalışıyor, hareket ettikçe arılar daha çoklaşıyordu. Geldikleri yoldan rampa aşağı koşmaya başladılar. Oldukça dik olan rampadan düşe kalka, yuvarlana yuvarlana Mehmetaliler’in çeşmesine kadar indiler. Yüzleri gözleri yara bere içerisindeydi. Arıların sokmasıyla yüzü gözü şişmiş halde çeşmenin suyundan habire yüzlerine vuruyordular ama hayretmiyordu.

Çakıroğlu kardeşleri çeşmeye kadar kovalayan arılar geri dönüp, çıktıkları kovanlara girdiler. Çakıroğulları şimdi silahsızdılar. 

Sıra ile başlarını çeşmenin lülesinden akan suyun altına tutuyordular. Nice sonra, başlarından aşağı diklenen jandarmaları fark ettiler. 

-Hayırdır Çakıroğulları, bu ne hal?

Yüzünü gözünü kaşımaktan kendini alamayan Reşat:

-Paşa kardeşimizi ziyaret edelim dedik, arıların saldırısına uğradık komutan.

-Belli ki niyetiniz kötüydü, yoksa arılar sizi niye kovalasın ki?

-Biz de anlamadık komutan.

-Bakıyorum, silahınız da yok.

-Biz silah taşımayız komutanın, dedi Fikret yüzünü, gözünü, kollarını kaşıyarak.

-Doğru omuzunda mavzerle o köy senin bu köy benim diyerek gezen ben değilim herhalde.

-Biz köyden dışarı çıkmayız. Sadece hafta başında kasabaya iner, ihtiyaçlarımızı alırız.

-Bak sen. Demek silah taşımazsınız. Yani buraya silahsız geldiniz hem de Paşa Osman’ın oğlunun yanına.

-Evet komutan.

-Yoksa arılardan kurtulmak için silahlarınızı atıp kaçmış olmayasınız?

-Yok komutan.

-Bizim silahla ne işimiz olur ki köylük yerde?

-Haydi öyle olsun bakalım. Yalnız çok dikkatli olun, yeni çeteler türemiş, başınıza bir hal gelmesin.

-Dikkat ederiz, bir yardımımız olursa haber verin komutan.

-İstemez, yeter ki siz rahat durun.

Paşa, kendi mavzerinden başka kucağında üç mavzerle dereye inerek çeşmeye geldi. Jandarma Komutanı Fethi Bey ile Çakıroğulları hala konuşuyorlardı.

-Şimdi sizin yanınızda silah yok muydu Çakıroğulları?

-Yoktu komutan, yalan mı söylüyoruz?

-Bakın bakayım, Paşa’nın kucağındaki silahlar sizin olmasın sakın?

-Bizim komutan. Arılar bize saldırınca bırakıp kaçmak zorunda kaldık.

-Az önce silahımız yok diyordunuz.

-Çekindik sizden de onun içindir komutan.

-Gel Paşa, ver silahlarını, baba yadigarı olmayaydı o silahlar çoktan sizden alırdım ama geri vermek zorunda kalacağımdan almıyorum. Alın silahlarınızı. Bakın gözüm sizin üzerinizde. Üç tane eşkıya çıkmış, soygun yapıyorlar. Siz de üç kişisiniz. Dikkatli olun. Dedim ya gözüm üzerinizde. 

-Oluruz komutan. 

-Haydi alın atlarınızı ve silahlarınızı kaybolun.

Çakıroğulları atlarının dizginleri ellerinde arkalarına bakmadan uzaklaştılar. Jandarma Komutanı Fethi Bey, bir süre arkalarından baktı. “Bu soygunları kesinlikle bunlar yapıyor ama elimizde kanıt yok. O kanıtı bulunca bunlar rahatlıkla kodesi boylayacaklar ama kanıt şart” dedi kendi kendine.

-Hele gel Paşa, biraz oturup konuşalım. 

Çeşmenin önündeki oturak taşlarına oturdular. Fethi Bey, cebinden çıkardığı asker sigarasını yaktı. Paşa’ya da sigarasını tuttu.

-Ben kullanmıyorum Komutan.

-Ben de senin gibi olsam kullanmam. Baksana gecemiz gündüzümüz yok. Üç tane eşkıyanın peşine düştük.

-Eşkıyalar buradaydı neden alıp götürmediniz?

-Elimizde kanıt yok Paşa. Sahi söyler misin sana neden geldiler?

-Neden olacak Komutan, beni öldürmek için.

Şaşkınlığını gizleyemeyen Komutan:

-Nasıl yani?

-Nasıl olacak komutan, adamlar silahlarını bana çevirip, teslim olmamı istediler.

-Neden söylemedin, onlar burada iken.

-Onların cezasını arılar verdi, bir daha gelemezler. Bulamadınız eşkıyaları değil mi?

-Bulamadık.

-Kaçırdınız.

-Ne demek kaçırdınız, yakalamadık ki kaçıralım.

-Az önce buradaydılar ya.

-Çakıroğulları mı?

-Evet.

-Daha neler? Bunlardan eşkıya olur mu Paşa?

-Olur olur, oldu işte.

Vay anasını. Nasıl uyanmadık? Sana silah doğrulttuklarını mahkemede söyler misin?

-Söylerim ama şimdi değil.

-Neden?

Siz onları iyi takip edin, mutlaka yakalarsınız onları suçüstü. Bana izin, köye çıkmam lazım.

-İzin senin Paşa, yalnız çok dikkatli ol.

-Sağol komutan.

(Devamı var)

YORUM EKLE