Salih Bey Köprüsü (10)

Bayramın birinci günüydü. Asım Çavuş’un konağında sofraların biri kaldırılıyor biri kuruluyordu. Mahallelerden ve çevre köylerden gelen misafirler eksiksiz şekilde ağırlanıyordu. Gelen misafirleri, kapıda karşılayan Asım Çavuş ve Salih Bey, bayramlaşma sonrası sofraya davet ediliyor, sofralara çeşit çeşit yemekler konuluyordu. Gençler yemekleri sofraya koyarken, mutfakta kadınların bir kısmı bulaşıkları yıkıyor bir kısmı ise tabaklara yemekleri koyuyordu.

Ayakta durmaktan yorulan Asım Çavuş, her zamanki gibi cibinlikteki yerine geçerek oturdu. Salih Bey ise kapıda diklenmeyi sürdürdü. Yemeklerini yiyen misafirler, gelip Asım Çavuş’un yanında bir süre oturup hal hatır soruyorlardı.

Salih Bey, Kırçılın Süleyman ile Gülizar’ın gelip gelmeyeceğini hep merak ediyor, gelenler arasında baba ile kızı arıyordu. Öğleden sonra gelenler iyice azalmıştı. Kırçılın Süleyman ile Gülizar hala gelenler arasında yoktu. İkindiye doğru baba kızın geldiğini gören Salih Bey’in gözlerinin içi parladı. Babasının arkasından gelen Gülizar’ı yeni giysileri içerisinde çok daha güzel olduğunu fark eden Salih Bey, “Allah’ım bütün güzellikleri toplamış da Gülizar’a verdi.” 

Kırçılın Süleyman ile Gülizar çevirmeden içeri girdiler. Asım Çavuş’u cibinlikte otururken gören baba kız, büyük beyin elini öptüler. 

 -Hoş geldin Süleyman, otur bakalım, kızım sen de hem babana hem de bana birer çay koy bakalım. 

Gülizar hemen çayları doldurup getirdi. Geri geri çekildi. Kapıda diklenen küçük beyi görünce ne yapacağını şaşırdı. Göz göze geldiler. Salih Bey, babasının yanında oturan Süleyman ustanın yanına geldi, Kırçılın Süleyman ayağa kalkmaya yeltendi.

-Kalkma, dedi Salih Bey, hoş geldin bayramın mübarek olsun.

-Sağol beyim sizin de bayramınız mübarek olsun.

Hala ellerini önüne kavuşturmuş, ayakta duran Gülizar’a dönen Salih Bey, elini uzatarak:

-Sen de hoş geldin Gülizar, bayramın mübarek olsun.

Elini uzatan Gülizar, zorla: 

-Hoş bulduk, sizin de bayramınız mübarek olsun, diyerek Salih beyin elini tuttu. İlk defa babasından başka bir erkeğin elini tutuyordu. İçi bir tuhaf oldu. Durumu fark eden Asım Çavuş:

-Gülizar, kızım Gülbahar Hatun büyük salonda sen oraya git hem onunla hem de diğer kadınlarla bayramlaşırsın.

Küçük beyin elini bıraktı. Salih beyin eli hala havadaydı. Hızlı adımlarla giden Gülizar’ın arkasından bir süre bakakaldı. Asım Çavuş:

-Gel Salih gel sen de otur. Hazır Süleyman buradayken şu mandıra işini konuşalım, dedi.

Salih Bey, babasının söylediklerini duymadı bile. Elini indirdi, yumruk haline getirdi. Gülizar’ın elinin sıcaklığının avucunun içinden kayıp gitmesini istemiyordu. Giderken beline kadar inen saçları hala gözlerinin önündeydi. Avucunu sıktı, sıktı. 

-Salih, diye seslendi Asım Çavuş, beni duymadın gel otur yanımıza da Süleyman’la şu mandıra işini konuşalım.

-Olur baba, duymadım, diyerek kendine geldi.

-Süleyman, biz o yayla değil bu yayla değil tek bir yaylada sürümüz bulunmasına karar verdik. Bu da Güloğlu Yaylası olacak, yani senin bulunduğun yayla. Salih oğlum, Gangana’daki sığırların kışlağını konuştu ama kışa kadar bunların tamamını satacağız. Yılanlı ve Dulağası yaylalarındaki sürümüzden satılanlardan arda kalanları senin yaylandaki sürüyle birleştireceğiz. Senin süründen satılanların dışında kalanlarla birlikte kışlak olarak Çit Deresindeki mandırada kışlayacağız. Kışlak zamanına kadar Salih, buradaki mandırayı büyütecek ustalar bulacak. Sen ve kızın artık sürü otlatmayacak. Sen sadece mandırayı yöneteceksin. Yanına güvenebildiğin üç ya da dört çoban alacaksın. Yazın sürüleri otlatacak, kışın kışlakta seninle olacaklar. Ne dersin?

-Siz nasıl uygun görürseniz beyim. Ben yıllardır sizin ekmeğinizi yedim. Bugüne kadar beni şuna buna muhtaç etmediniz. Hep hakkımdan fazlasını verdiniz. Boğazımdan helal lokma geçmişse bu sizin sayenizde olmuştur beyim, ben nasıl yok derim?

-Salih Bey oğlumu evlendirip bir yuva sahibi olmasının zamanı geldi de geçiyor Süleyman, o, sana yine yardımcı olacak, süt ve yünler hakkında ne yapılacağına birlikte karar vereceksiniz.

-Olur beyim, siz nasıl isterseniz.

Asım Çavuş, konuşulanları dikkatle dinleyen Salih beye:

-Salih, anan çok yorulmuştur ama ben bugün doğru dürüst bir şey yemedim. Söyle anana bize güzel bir siron haşlasın, birlikte yiyelim Süleyman’la.

 Xxx

Gülizar da tıpkı Salih Bey gibi elini yumruk etmiş şekilde büyük salonun kapısından içeri girdi. O da Salih beyin avucunun sıcaklığının uçup gitmesini istemiyordu. Kapıdan içeri girer girmez salondaki kadınlar ve genç kızlar gözlerini Gülizar’a çevirdiler. Hepsi Gülizar’ın güzelliğine hayran kaldılar. 

O, baş köşede oturan Gülbahar hatunun yanına gitti. Sıktığı avucunu açtı. Gülbahar hatunun elini aldı, öptü, başına götürdü. 

-Bayramın mübarek olsun Gülbahar anam.

-Senin de kızım, sarıldı Gülizar’ı her iki yanağından öptü. Salonda bulunanlarla tek tek bayramlaşan Gülizar, geri geri giderek, kapının az içerisinde diklenmeye başladı. Avucunu yeniden sıktı. Şimdi avucunda hem Salih beyin hem de Gülbahar hatunun sıcaklığı vardı.

-Gel kızım, gel, yanıma gel. Yoldan geldin yorgunsundur, gel hele şöyle yanıma otur. 

-Yok anam yorgun değilim.

-Gel kızım gel.

Gülizar, daha fazla direnemedi. Gitti Gülbahar hatunun yanına oturdu. Herkes ona bakıyordu.

-Ben seni gördüğümde daha küçüktün kızım, ne zaman bu kadar büyüdün, güzelleştin, maşallah.

Kadınlar hep bir ağızdan:

-Maşallah, dediler.

Salih Bey, kapıda göründü:

-Ana!

-Baban siron istiyor, değil mi? Ben yoruldum. Başka yemek yesin.

-Siron istiyor ana, diyerek geri döndü. Gülbahar hatun arkasından seslendi:

-Tamam, biraz beklesin.

Gülizar, ayağa kalktı:

-İznin olursa ben yaparım ana.

-Yoldan geldin kızım, hem bilmesin Asım çavuş her sironu beğenmez ama madem öyle istedin, hadi yap bakalım. Ocaktaki su kaynamıştır kızım.

-Tamam ana.

Kadınlardan bir tanesi, geniş bir sini çerisine düzülmüş siron ile tepsi getirdi. Gülizar, özenle sironları tepsiye dizdi. Herkes ona bakıyordu. Sironları ıslatacak kadar kaynamış suyu bir tasa döktü. İçine koyduğu çökeleği ağaç kaşığı ters çevirerek en küçük bir nokta kalmayacak şekilde iyice ezdi. Ocağa tava içerisinde tereyağını koydu. Yağ ocakta erirken o ezilen çökeleği sironlarda kuru yer kalmayacak şekilde ıslattı. Tavada eriyen yağı, çökelekle ıslattığı sironların üzerinde özenle gezdirdi. 

-Çekilmiş ya da dövülmüş ceviz var mıdır anam?

-Vardır kızım, ocağın üstündeki dolabın içerisinde.

Gülizar, ağaçtan yapılmış ceviz kavanozu aldı. Sironların üzerine ince bir şekilde serdi.

-Tamam anam.

-Sen yaptın, sen götür.

Bir an durakladı, Gülbahar hatun hemen uyardı:

-Bekletme koş

-Şimdi anam.

Gülizar, kapıdan hızlı adımlarla çıktı. Siron tepsisini bileği taşının üstüne koydu.

-Çay doldurayım mı Asım amca?

-Doldur kızım da bu sirona ceviz sermek kimin aklına geldi?

Kırçılın Süleyman sironu kızının haşladığını hemen anladı:

-Cevizlisi de güzel olur beyim.

-Doğru dersin Süleyman, hadi Salih oğlum.

Asım Çavuş birkaç kaşık aldıktan sonra

-Çok güzel olmuş Süleyman. Bu sironu Gülbahar hatun haşlamadı.

-Gülizar kızın yaptı beyim. O sironu hep cevizli yapar da.

-Ne yalan söyleyeyim, bizim hanımı geçti senin kız Süleyman, değil mi Salih oğlum?

Salih bey, ses çıkarmadı. Babasının sironu beğenmesi ise çok hoşuna gitmişti.

-Süleyman ne diyeceğim biliyor musun?

-Buyur beyim?

-Salih oğlum söyledi, senin bu kızın Gülizar kuymağı da çok iyi yaparmış.

-Yapar beyim.

-Hah, bayramdan sonra ilk gün sana kuymak yemeye geleceğiz.

-Başım gözüm üstüne beyim.

Salih Bey, babasının sözleri karşısında bir an donakaldı. Kuymak yemek için yaylaya gitmeye ne gerek var. Anam da güzel kuymak yapar. Var babamın bir düşündüğü ama bize söylemiyor. Yoksa babam kuymak bahanesine Gülizar’ı bana mı isteyecek. Sorması lazımdı bana ama hiçbir şey de sormadı. Mutlaka anam durumu anlatmıştır, mutlaka.

-Süleyman, bak ne diyeceğim, önümüz akşam zaman da oldukça ilerledi. Bu akşam bizde kalın yarın sabah gidersiniz.

-Çok sağolun beyim, sürüyü bir günlüğüne bıraktım bacanağım Kurtoğlu’na. O da yarın köye inecek, köydeki hayvanlarına ben bakacağım. Çok isterdim ama kalamayız beyim.

Keşke kalsaydılar, diye geçirdi içinden Salih Bey. Ne kadar güzel olurdu. Babam, annem, Süleyman usta, Gülizar ve ben bir akşam sofrasında yemek yerdik. 

-Peki Süleyman, maden öyle. Hemen bir at hazırlasınlar, huyu iyi olanlardan. Yol biraz uzun, yorulmayın.

-Sağolun beyim, bir solukta yaylada oluruz. 

İşlerini bitiren kadınlar büyük salonun kapısından birer birer çıkarak evlerine gidiyorlardı. Gülbahar hatun ile Gülizar, giden kadınları yolcu ettikten sonra cibinliğe geldiler. 

Kırçılın Süleyman ayağa kalktı. Gülbahar hatun:

-Otur Süleyman usta otur, ben geldim diye kalkma.

-Yok hanımım ondan değil, akşam olmak üzere, karanlık basmadan Kurt Boğazını geçmemiz lazım.

-Keşke kalsaydınız…  Yolunuz açık olsun.

(Devamı var)

YORUM EKLE