Salih Bey Köprüsü (20)

İki metre uzunluğunda, bir metre genişliğindeki hamur teknesine kadınlar tarafından unlar elendi. Kazanlarda kaynatılan sütler soğumaya bırakıldı. Düğün daveti için golotlar pişirilecekti taş fırında. Fırını kızdırmak için yarmacalar çoktan yakılmıştı. Kazanlarda soğuyan süt tekne içerisinde bekletilen unun üzerine döküldü. Kadınlar tarafından elle yoğrulmaya başlanıldı. 

Golot yapmak için hamur saf sütle yoğrulurdu. Kadınlar öyle yaptı. Hamur iyice yoğruldu. Taş fırının kızıp kızmadığı sık sık kontrol ediliyordu. 

Gülbahar Hatun, yapılan her işi kontrol ediyor, bir eksiğin olmamasına dikkat ediyordu. Fırına baktı. Yarmacalar yanmış, küle dönmüştü. Kadının biri fırının içini ince sırık ucuna bağlı bolca bez parçası ile temizledi. İki yumruk büyüklüğünde hazırlanan hamur golotlar, ağaçtan yapılmış kürek ile fırına verildi. Fırın dolunca ağzı kapatıldı.

Gülbahar Hatun, sık sık fırının ağzını açarak golotların pişip pişmediğine bakıyordu.  İki gün yapılan çalışma sonrası üç yüz elli golotun yapımı tamamlanmıştı. Fırından çıkan golotlar çevreye imrenilecek bir koku yayıyordu.

Asım Çavuş, kahya Kerim’i çağırdı:

-Kahya, Adisa ve Avliyana’ya, Çitikebir ve Çitisağır’a, Haviyana’ya, bir de bizim köye birer kişi bul. Ücretlerini ver. Atlarına temiz sandıklar içerisinde golotları koysunlar köylülerimizi düğüne çağırsınlar.

-Hemen beyim.

Gülbahar Hatun, iki eli belinde geldi, Asım Çavuş’un karşısına oturdu. Her halinden yorgun olduğu belli oluyordu. Asım Çavuş, şaka yollu:

-Kocadın Gülbahar Hatun, kocadın.

-Sen kocamadın? Kolay geliyor sana, bu güne kadar düğün mü yaptık. Bir oğlumuz var, ününe yakışır düğün yapmak istiyoruz. Bir eksiğimiz olmasın.

-Haklısın hatun, haklısın da bizim damat oğlumuz yine kayıplarda. Nişanladığımız günden beri sürekli kayboluyor.

-E, kaybolma hakkı var, nişanlısıyla buluşup belki de geleceklerini birlikte düşünüyorlardır.

-Şahım’a mı binsin gelin yoksa Doruk’a mı Gülbahar Hatun?

-Beye eş olacak kız beyin bindiği ata biner. 

-Ne yani bu taş bana mı?

-Nasıl anlarsan Asım Çavuş.

-Düğün yemeği için bir şey yaptık mı?

-Bilirsin, köyde yapılan düğünlerde yemek pişiren kadınlar var. Onlarla konuştum Asım Çavuş. Her biri ayrı ayrı yemek yapacak. Yemekler için bütün malzemeler hazır. Sadece pişirilmeleri kaldı, sen merak etme.

-Buna çok sevindim. 

Xxx

Yanık bir kaval sesi adeta çamın dallarını titretiyordu. Hafiften esen rüzgar kavalın acı sesini o çamdan çama taşır gibiydi. Kambur Ali’nin oğlu İsmail, dikkat kesildi. Kaval sesinin geldiği yöne döndü. Omuzundaki çiftesini eline aldı. “Bu kavalı Gülizar çalıyor, böyle kavalı ancak o çalar. Neden böyle çalıyor. Sürüyü otlatıyor desem, otlatmıyor. O Çit Deresi’nde kalıyor. Kim bu kavalı çalan?” Kaval sesinin geldiği yöne doğru döndü.  Çifte tüfeğini omuzundan indirdi. Tetiklerini açtı. Yavaş yavaş ilerlemeye başladı. 

Kaval sesi gölden geliyordu. “Kim bu kavalı çalan? Diye bir kez daha kendi kendine sordu. Çoban Gülizar olamazdı. Gülizar sürü otlatmayı çoktan bırakmıştı. Çam ağaçlarını kendine siper ederek ilerlemesini sürdürdü. 

Şahım huysuzlanmaya, Karabaş ise havlamaya başladı. Şahım durmadan şaha kalkıyor, kişniyor, ayakları ile bulunduğu yerdeki toprağı eşeliyordu. 

-Dur Gülizar, dedi Salih Bey. Şahım’ı bugüne kadar hiç böyle görmemişti. 

-Şahım, bir şey sezmiş olmalı, dedi.

Kambur Ali’nin İsmail, “Kaval sesi durdu, neden acaba?” diye sordu kendi kendine. Yavaş yavaş çamların arasından dikkatlice ilerliyordu. Kalın bir çam ağacının arkasından göle doğru baktı. Salih Bey ile Gülizar’ı görünce, tüfeğinin tetiklerini indirdi. Saklandığı çamın arkasından çıkarak Salih Bey ile Gülizar’a doğru yürümeye başladı.

-Sen miydin İsmail?

-Benim beyim, kaval sesini duyunca meraklandım. Meğer Gülizar yengemizmiş. Kaval çalışını onun çalışına benzettim ama o olacağını tahmin etmedim.

-Çoktandır dinlememiştim İsmail.

-Bağışlayın, rahatsız ettim.

-Yok, İsmail, sen hayırdır?

-Bizim bir düvemiz vardı, kayboldu, onu arıyordum.

-Biz görmedik İsmail. Umarım bulursun. Bulamazsan da bana uğra.

-Olur, beyim, hoşça kalın. 

Salih Bey ve Gülizar, bir süre İsmail’in arkasından baktılar. 

-Biz de gidelim beyim.

-Bilir misin çoban kız, her düğünden önce gelinin bineceği at bu gölde yıkarlarmış. Sen şimdi hangi ata bineceksin?

-Bu sorulur mu beyim elbette ki Şahım’a bineceğim. Dönüşte ben Şahım’a sen Alaca’ya bineceksin. Şahım, alışsın bana.

-Öyle olsun bakalım.

Xxx

Golotlar atlara yüklendi. Bir hafta sonra yapılacak düğün için köylüler davet edilecekti. Asım Çavuş sıkı sıkı tembih etti:

-Her haneye bir golot verin, sandıklara hane sayısından fazla golot konuldu. Sakın kimseyi atlamayın.

-Kasabadan kimseyi çağırmıyor musun Asım Çavuş?

-Yok, dedi Asım Çavuş, köylülerimiz bize yeter.

-Sen bilirsin.

Xxx

Pırpır Ali’nin kahve yine doluydu, kapıda bile oturacak yer kalmamıştı

-Sandık sandık golot gitti köylere.

-Bu golot işini de kaldırmak lazım, düğünde ayrı bir masraf canım.

-Beye göre ne masrafı.

-Beye göre değil ama bizlerin de evlenecek çocukları var. Düğün hazırlığı mı yapacaksın, yoksa golot mu?

-Ne der eskilerimiz?

-Ne der?

-“Horona giren oynayacak” sen de oynayacaksın. Yılların töresini ortadan kaldıracak halimiz yok ya.

-Ardasa’dan Rüstem Çavuş da geldi, babalık oymuş.

-Beyimizin asker arkadaşı.

-Bizim köyden babalık yapmadı kimseyi.

-Bey düğünü kalabalık olur, herkes idare edemez diye düşünmüştün Asım Çavuş.

-Rüstem Çavuş da iyi insandır. Bir işimiz düştüğünde hemen hallediyor.

-Öyle, hatırı sayılır birisi, herkes dinler onu.

-Davul-zurna ile iki kemençeci de gelmiş. 

-Yarın akşam davul vurmaya başlar.

-Başlar.

-İki kadeh attın mı sen de güzel oynarsın Tilki Kadir.

-Sen oynamazsın sanki.

-Çoktandır düğün olmuyordu. 

-Güzel düğün olacak, güzel.

Xxx

Cuma namazını birlikte kıldı Asım Çavuş ile Rüstem Çavuş. Camiden çıkışta herkes Rüstem Çavuş’a “Hoş geldin” derken, Asım Çavuş’a da “Hayırlı olsun” diyorlardı. 

Birlikte çevirme kapısından içeri girdiler. Asım Çavuş, Seyis Murat’a:

-Çit Deresine git, Alaca atı al gel.

-Olur beyim.

Cibinlikte oturdular. Gülbahar Hatun, yanlarına geldi:

-Yemek mi kahve mi?

-Yemek daha sonra yeriz sen hele bize birer kahve yap Gülbahar Hatun, belki de son kahve olacak.

Gelen kahvelerden yudumladırlar. 

-Bir eksiğimiz kalmadı Rüstem Çavuş, akşama yakın yengeler gidecek. Yemekler hazırlanıyor. Bu düğünü çok güzel yöneteceğine inanıyorum benim değerli dostum.

-Merak etme sen.

-İçen falan olur düğünlerde bilirsin, onları iyi idare etmek lazım.

-Bilirim Asım Çavuş.

Tek eksiğimiz gelinin bineceği atın gölde yıkanması kaldı. Salih’e dönerek:

-Hangi ata binecek Gülizar?

-Şahım’a baba.

-Öyle ise gölde yıkanması gerekiyor. Sen kahya ile birlikte göle gidin. Şahım’ı bir güzelce yıkasın kahya.

-Olur baba.

-Bu düğünden önce gölde at yıkanması da nereden çıktı aziz dostum?

-Bizim köyde bir gelenekmiş, Rüstem Çavuş. Düğün öncesi gelinin bineceği at gölde yıkanırmış. Güya uğur getirirmiş.

-Çok ilginç.

-Evet, ama ne yapacaksın, töre, töreyi bozamayız.

-Biz gidelim o zaman baba, dedi, Salih Bey.

-Siz gidin ama geç kalmayın.

Xxx

İkindi namazından sonra davul vurmaya başladı. Şahım, Doruk ve Alaca konak önünde hazır bekliyordu. Şahım’a Gülbahar Hatun, Doruk’a baş yenge, Alaca’ya ise ikinci yenge binecekti. Davul sustu, gelin evinde kemençe çalacak olan Hasan, kemençe çalmaya başlamıştı bile. 

Gülbahar Hatun, kahyanın Karısı Cevriye ile seyisin karısı Türkan konaktan dışarı çıktı. 

-Biz gidiyoruz Asım Çavuş, konak sana emanet. 

-Çok da süslendin Gülbahar Hatun.

-Kolay değil kaynana oluyorum.

Gülbahar Hatun Şahım’a, baş yenge Cevriye Doruk’a ve ikinci yenge Türkan Alaca’ya bindiler. Atların dizginleri gençlerin elindeydi. Kemençeci Hasan kemençeyi kıvratıyordu. Yirmi kişilik ekiple çevirmeye yöneldikleri sırada Asım çavuş, arkadan seslendi:

-Sakın ola ki hiçbir şeyi eksik etmeyin.

-Merak etme sen Asım Çavuş. 

Kemençe eşliğinde yola çıktılar. Silahlar birbiri arkasına patlıyordu. Bu bir bakıma yengelerin yola çıktığını gelin tarafına haber vermek anlamına geliyordu. Kemençeci Hasan hem çalıyor hem de oynuyordu. Pırpır Ali’nin kahvesinin önüne gelince durdular. Kahvedekiler dışarı boşaldı. Hepsi kemençe eşliğinde horon oynamaya başladı. Gülbahar Hatun ve yengeler atın üstünde horonun bitmesini bekliyordu. Bir süre sonra horon bitti. Gelin evine varmak için yola çıkıldı. Yol boyunca silahlar hiç susmadı. 

(Devamı var)

YORUM EKLE