Salih Bey Köprüsü (21)

Asım Çavuş ile Rüstem Çavuş akşam saatlerine doğru mahallelerden gelen davetlileri karşılıyor, isteyenin büyük salonda, isteyenin konak önünde oturmaları söylüyordu.

Bir anda Zermut sokaklarını silah sesleri kapladı. Gelen ekip Emrük Mahallesi sakinleriydi. Emrüklüler her düğüne silahları ile gider yaktıkları merminin haddi hesabı yoktu. 

Büyük salonda oturanlarla konağın önündekiler ayağa kalktılar. Emrüklüleri karşılamak için bir araya geldiler. Emrüklülerin önünde silah atışlarını her zaman yöneten bir kişi vardı. Bunda da öyle oldu. Talimatı öndeki kişi veriyor, silahlar havaya doğrultuluyor, onun ateş etmesiyle arkadakiler de hep birlikte ateş ediyorlardı. Silaha silahla karşılık verilince iki ordu arasında sanki de savaş yaşanıyordu. Sonunda silahlar sustu. Yerlerde sayılamayacak kadar mermi kovanı vardı. Çocuklar hemen koştu, boş mermi kovanlarını toplamaya başladı.

Emrüklüler, karşılandı, oturmaları için yer gösterildi. Yedi mahallenin yedisinden de gelecek olanlar gelmişti. Yeğnik düğün gecesinde töreye göre yemek vermek yoktu. Herkes akşam yemeğini yer öyle gelirdi düğüne. İçki içmek isteyenlere masa kurulur, onların masasına mezeler konulurdu. Akşamın ilerleyen saatlerinde öyle de yapıldı. Düğün sahibi yeğnik düğün gecesinde içki de vermezdi. İçki içenler içkilerini kendileri getirirdi. 

Babalık Rüstem Çavuş’a bazı gençlerin içki içmek için masa istedikleri iletildi. Rüstem Çavuş:

-Kaç kişiyseler ona göre masa kurulsun, mezeleri verilsin, dedi.

Büyük salonun bitişiğindeki büyük odada masalar kuruldu, içki içecekler masanın etrafında yer aldı. Mezeler getirildi. Kemençeci Yılmaz da içki içeceklerin yanına gitti ve oturak havası çalmaya başladı.

Büyük konağın önünde ise Zermut’ta sıkça oynanan dizden kırmayı çalıyordu. Dizden kırmanın Rumlardan kalma “Gorzobon” olarak da adlandırıldığı söylenir. Özellikle Zermut’ta bu oyunu yavaş ve ağır olduğu için yaşlılar ilk sıralarda yer alır, gençler ise onlara ayak uydurur.

Zermut’ta dizden kırmayı en iyi oynayan yetmiş beş yaşındaki Kör Asım en başta yer aldı. Zurna dizden kırmayı çalarken, davulcu konağın önünde hem kalıyor hem de fır dönüyordu.

Asım Çavuş ile Rüstem Çavuş, oynayanları izliyorlardı. Herkes Asım Çavuş’un ne zaman oyuna gireceğini merak ediyordu. Rüstem Çavuş ise oynayanlara oturduğu yerde ayaklarını oynatarak eşlik ediyordu. Kör Asım, oyundan ayrılarak geldi babalık Rüstem Çavuş’un elinden tutarak oturduğu yerden kaldırarak oyuna kattı. Gözler Asım Çavuş’ta idi ama Asım Çavuş’tan tık çıkmıyordu. O sadece oynayanları izliyordu. Büyük odada ise kemençe sesine karışık Karadeniz türküleri zor da olsa işitiliyordu. Babalık Rüstem Çavuş, tabancasını belinden çıkardı, carcurdaki mermileri bir çekişte boşalttı. Kör Asım ve oyunda olanlar da sırayla tabancalarını çıkararak birer carcur mermiyi havaya boşalttılar. Yılların Asım Çavuş ise her şeyi dikkatle izliyor, gözünden hiçbir şeyi kaçırmamaya çalışıyordu. Yorulan Rüstem Çavuş, geldi Asım Çavuş’un yanına oturdu. Bir süre daha oynanan dizden kırma davul-zurnanın susması ile sona erdi.

Büyük odadakiler dışarıya çıktı. Kemençeci Yılmaz Karadeniz yöresine has sıksarayı konağın önündeki alana geldi. Hareketli olan oyuna kemençeci Yılmaz, horon halkasının içinde dönerek hem söylüyor hem de çalıyordu. 

Xxx

Yengeler, gelin evinde karşılandı. Gülbahar Hatun ve yengeler, düğün için kullanılmak üzere badanası yapılan ve temizlenen mandırada kendilerine ayrılan yere gelip oturdular. Gülizar, Gülbahar Hatun’dan başlamak üzere yengelerin elini öptü. Mandırada kemençeci Hasan’dan başka erkek yoktu. Kırçılın Süleyman, yengelerin gelmesinin ardından damat evine gelmişti. Hasan çalıyor, kadınlar ise mandıra içerisinde halka oluşturarak yöresel oyunları oynuyordu.

Gülbahar Hatun’un, Sarıkız’ı çok iyi oynadığını bilen kadınlardan biri kemençeci Hasan’ın kulağına Sarıkız’ı çalmasını söyledi. Hasan horon havasını keserek Sarıkız’ı çalmaya başladı:

“Sarıkız’ın ayağında yemeni

Yaz gelende çayır çiğner çimeni”

Hasan hem çalıyor hem de söylüyordu. Baş yenge ve diğer yenge kalktı, oyuna girdi. Kemençeci Hasan Gülbahar Hatun’un yanına gitti ve diz çöktü. Yörede “doksar” denilen bu çökme hem bahşiş hem de oyuna davetti. Gülbahar Hatun, çıkardığı parayı Hasan’a verdi ve kalktı. Oynayanların en başına geçti. Sarıkız oyununa düzen verdi ve oynamaya başladı. Kemençeci Hasan öyle coşmuştu ki, 

“Oy Sarıkız Sarıkız

Nerde kaldı çoban kız” diyerek Gülizar’ı da Sarıkız’ı oynamaya davet etti. Gülizar’ı ikinci yenge kolundan tutarak Gülbahar Hatun’un yanına getirdi. Kaynana ve gelin birlikte oynamaya başladı. Bir süre oynandıktan sonra baş yenge Hasan’a “tamam” işareti yaptı. Mandırada bir tur daha atıldıktan sonra kemençe sustu. 

Ortaya bir sandalye getirildi. Gülizar’ı yengeler sandalyeye oturttular. Başına da kırmızı bir örtü attılar. Gelinin eline kına konuldu ve elleri sarıldı. Gelin kına konulduktan sonra kaldırıldı ve yengelerle birlikte odasına çekildi. Horon ve halaylar gece yarısına kadar sürdü. Kemençe sustu. Mandırayı dolduran kadınlar, Gülbahar Hatun’a “hayırlı olsun, Allah bir nikahta kocaltsın” diyerek evlerine gitmek üzere dağıldılar. Mandıra boşalınca baş yenge Gülbahar Hatun’u aldı ve yatmak üzere kendilerine ayrılan odaya gittiler. 

Gecenin ilerleyen saatlerinde hem damat evine hem de gelin evine sessizlik çöktü.

Xxx

Cumartesi günü öğleden sonra Zermut’un erkekleri damat evinde, kadınları ise Çit Deresindeki gelin evinde toplanmaya başladı. Gelin evinde Kemençeci, damat evinde ise davul-zurna durmadan çalıyordu. 

Akşam saatlerine doğru, Avliyana, Çitikebir, Çitisağır ve Haviyana köylüleri, aralarından anlaşmış gibi Haviyana köprüsünde bir araya geldi. Toplanan köylüleri idare edecek Rok Osman’ı aralarında seçtiler. Seçilen Rok Osman’a herkes uyma sözü verdi. Karanlık basmadan köylüler Zermut’a girmek üzereyken Rok Osman tabancasını çıkararak carcuru boşalttı. Bu ateş edebilirsiniz anlamına geliyordu. Tabancası olan tabancasını, tüfeği olan tüfeğini havaya doğrultarak ateş etmeye başladı. Çit Deresinin sesi silah sesleri arasında adeta kayboldu.

-Beklediğimiz kadar kalabalık değiller, Asım Çavuş.

-Öyle görülüyor. 

-Biz de onları karşılamaya hazır olalım. 

Davul ve zurnacıyı çağırdı Rüstem Çavuş.

-Öne geç, kapıda oturan köylülere seslenerek:

-Haydi komşular gelenleri karşılayalım. 

Zermut erkekleri konağın çevirme kapısının önünde toplandı. Onlar da tabancası olan tabancasını, tüfeği olan tüfeğini havaya doğrultular. Karşılaşmaya ramak kalmıştı ki Rok Osman yeniden tabancasını çıkarıp çarçurunu boşaltı. Köylüler bekledi. Rüstem Çavuş, belinden parabellum tabancasını çıkararak o da carcurunu boşalttı. Bu da Zermutlulara işaretti. Bir anda tabanca ve tüfek sesleri kapladı ortalığı. Çit Deresi silah seslerinden adeta inliyordu. Bir süre sonra silahlar sustu. Gelen köylülere “hoş geldiniz” diyerek buyur edildi.

Davul-zurna sustu, kemençeci Yılmaz, horon havası çalmaya başladı. Gelen köylülerle Zermutlular konağın önünde oluşturdukları büyük halka ile horon oynamaya başladılar. Horon devam ederken de büyük salonda sofralar kuruluyordu. Yarım saat kadar süren horon sonrası köylüler yemeğe davet edildi. Zermutlular ise sofralara yemek koyuyor, boşalan kapları alıyor, Yemek verenler, boş kapları alanlar, sofralara ekmek ve su koyanlar adeta aralarında görev dağılımı yapmışlardı. 

Gelin evinde de aynısı yapılıyordu. Sofralara en son hazırlanan sütlaçlar konuldu. Bu da bir bakıma son yemek olduğuna işaret ediyordu.

Yemek yiyenler sofradan kalkıyor, boşalan sofralar görevliler tarafından siliniyor, çoluk çocuk herkesin yemek yemesine dikkat ediliyordu. Dışarıdan gelenlerin yemek işi bittikten sonra da Zermutlular yemeklerini yiyordu.

(Devamı var)

YORUM EKLE