Salih Bey Köprüsü (23)

Birbirlerinin gönlüne düşen çoban kız Gülizar ile Salih Bey, muratlarına ermişti. Düğün sabahı Asım Çavuş ile Gülizar Hatun havanın serinliğine aldırmadan cibinlikte oturuyorlardı. Her ikisinin de yüzü gülüyordu. Çok mutlu oldukları her hallerinden belli oluyorlardı. Otuz yaşına gelmiş olan biricik oğullarını evlendirmenin mutluluğunu yaşıyorlardı.

Gülizar’ın teyzesi Cevriye konağın kapısından çıkarak yanlarına geldi. Onunda yüzü gülüyordu. 

-Cevriye verdin mi yavrularımın kahvaltısını?

-Verdim beyim.

-Güzel, biz de kahvaltımızı yapalım.

-Hazırlayayım, dedi Gülbahar Hatun.

Cevriye:

-Siz oturun, ben hazırlarım sultan anam, birazını hazırlamıştım, hemen getireyim.

-Olsun kızım.

-Bundan sonra gelinimiz elini soğuk sudan sıcak suya sokturmaz değil mi Gülbahar Hatun?

-Onlar mutlu olsun yeter, dedi Gülbahar Hatun.

-Olurlar, olurlar, birbirlerini severek evlendiler.

Cevriye kahvaltı softasını bileği taşın üstüne kurdu. Kahvaltıda baldan tereyağına kadar sofrada yok yoktu.

-Bal da verdin mi yeni evlilere, diye sordu Asım Çavuş.

-Verdim beyim, hiçbir eksik bırakmadım.

-De hadi sen de otur birlikte ağız tadıyla kahvaltımızı yapalım.

Çayları dolduran Cevriye, sofraya oturdu. Asım Çavuş, hiç konuşmadan kahvaltısını bitirdi. Nice sonra:

-Hele bana bir çay daha koy Cevriye, biraz demli, keyif çayı olsun.

-Olur beyim.

Asım Çavuş, son çayını keyifle içti. Cevriye sofrayı topladı. Bir süre konuşmadan oturdular. 

-Asım Çavuş bak ne diyeceğim, dedi Gülbahar Hatun.

-Ne diyeceksin hanım?

-Bu Kırçılın Süleyman’ın kızını aldık, adamı yalnız bıraktık, ne olacak onun hali?

-Yapacak bir şey yok hanım, neredeyse otuz yıl oldu karısı öleli, hala bekar duruyor. Bulsun ehli namus birini onu da evlendirelim.

-Bu yaşa kadar evlenmeyen adam, bundan sonra evlenir mi Asım Çavuş?

-Ben ne yapayım Gülbahar Hatun?

-Sen bul ona ehli namus birini

-Ben mi? Daha işim yokta ona karı mı bulacağım?

-Sen bir beysin, herkesin sorununu çözmek zorundasın.

-Ben beyliğini Salih oğluma verdim, o evlendirsin kayınpederini.

-Yapma Asım Çavuş, hemen kenara çekilme.

-Acele etme, daha yeni yalnız kaldı, aradan zaman geçsin, bakarsın kendisi bulur helal süt emmiş.

-İnşallah.

Xxx

Günler, günleri kovalıyordu. Kar yüksek tepelerde kendini göstermeye başladı. Asım Çavuş’un Gangana, Dulağası ve Yılanlı yaylalarındaki büyük ve küçük baş hayvanları satıldı, sadece Güloğlu Yaylasındaki sürüsü kalmıştı. Kırçılın Süleyman, Gangana Yaylası’nda sadakatle çalışan Cicar Ali ile Dursun Ali’yi yanına almıştı. Yapılan evlerden birini Cicar Ali’ye, diğerini de Dursun Ali’ye verdi. Her ikisi de çoluk çocuk evlere yerleşti. Mandırada bakılacak olan Güloğlu Yaylası’ndaki sürünün kışlık yemi ve otları istif ediliyordu. Kırçılın Süleyman, kendisine teslim ettiği sürüyü gözü gibi koruyan Mustafa’ya da evin birini verdi. 

Xxx

-Gülizar, dedi Gülbahar Hatun, ekmeğimiz bitmek üzere akşamdan ununu hazırlayalım, yarın ekmek yapalım.

-Olur ana. Ben hazırlarım akşamdan unu. Hamur teknesine elerim, sabah erkenden de fırını yakar yoğururum.

-Tamam benim güzel kızım.

Gülizar, kilerden unları, fırın evine taşıdı. İnce elekle hamur teknesine bir güzelce eledi. Fırının kızdırılması için yarmacaları da fırına attı.

-Sabaha hazır olsun, dedi kendi kendine. Tam kapıdan çıkıp konağa geçecekken babasını Alaca at ile çevirmenin kapısından içeri girerken gördü. Hemen koştu. Baba kız kucaklaştı. 

-Kim geldi? Diye seslendi Salih Bey?

-Babam geldi beyim.

Salih de Kırçılın Süleyman’a:

-Hoş geldin baba, diyerek sarıldı, eğildi elini öptü. Buyur gel içeri hava soğuk diyerek büyük salona aldı. Büyük salonun ortasında yanan büyük soba salonu ısıtmaya yetiyordu. 

Seyis Murat, Alaca atı alırken, onlar büyük salona girdiler. Asım Çavuş ile Gülbahar Hatun, Süleyman’ın geldiğini görünce, 

-Gel Süleyman, gel, dediler.

Süleyman üşüyen ellerini biraz ısıttıktan sonra gitti Asım Çavuş ve Gülbahar Hatun ‘un elini öptü. 

-Kaynanan da yok ama Süleyman, seni seviyormuş, tam yemek zamanına rastladın. Kızım hadi sofrayı hazırla hep birlikte yemek yiyelim, dedi Asım Çavuş.

-Olur baba.

Gülizar, sofrayı kurdu. Sıcak salonda bir güzelce yemeklerini yediler. Ağaçtan yapılmış peykenin üzerine oturdular. 

Gülizar, biraz sonra kahvelerini getirdi.

-Biliyor musun Süleyman, senin bu kız, benim hatundan daha güzel kahve yapıyor.

-Şimdi öyle oldu değil mi Asım Çavuş? Dedi Gülbahar Hatun.

-Hemen alınma hanım, artık biz köşemize çekiliyoruz, sıra gençlerde. Bundan sonra onlar kazanacak bizler yiyeceğiz. 

Kahveleri ağız tadıyla içtiler. Ayakta duran Gülizar’ı yanına çağırdı Gülbahar Hatun:

-Gel kızım, ayakta durma, yanıma otur. 

-Oturmasın, dedi Asım Çavuş, çayı demlesin öyle otursun.

-Daha yeni içtin kahveni Asım Çavuş, vazgeç bu çay hastalığından, benden vazgeçersin, çaydan vazgeçmesin.

-Ne senden vazgeçerim ne de çaydan, deyince hep birlikte gülüştüler. Gülizar çayı da demledikten sonra Gülbahar Hatun’un yanına oturdu.

Kısa süren sessizliği bozan yine Asım Çavuş oldu:

-Kış geliyor Süleyman. Sen ve Salih baba oğul sayılırsınız ne yapıyorsunuz ne yaptınız sürü işini?

-Beyim, bildiğin gibi Gangana’daki sığırlar ile Yılanlı ve Dulağası yaylalarındaki sürülerin hepsi satıldı. Elimizde Güloğlu Yaylasındaki sürü kaldı.

Güzel, Güloğlu Yaylası’ndaki sürümüzün durumu nedir?

-Yüz kadar koyun, kırk kadar da koçumuz vardır. Kışlak için yem ve otları istif edildi. Mandırada kuzular için de yer ayrıldı. Cicar Ali ile Dursun Ali, bir de Güloğlu Yaylası’ndaki çoban Mustafa’ya birer ev verdim. Bir evimizi şimdilik boş tutuyorum, dedi. 

-İyi ettin, gelen giden olur konuk edersin. Tuttuğun çobanların aylık ücretlerini aksatmadan ödeyin. Mustafa’yı pek bilmem ama diğerleri sağlamdılar.

-Mustafa da sağlam beyim.

-Güzel.

Söze karışmadan konuşulanları dinleyen Salih Bey:

-Baba, eğer izniniz olursa ben de Şeytan Kayalıklarına yapılacak köprü ile ilgileneyim.

Biraz düşünen Asım Çavuş:

-Olur ama daha yeni evlendin oğul. Bugüne kadar bütün işleri sen çekip çevirdin. Hele bir evliliğe iyice alış. Süleyman her şeyi güzel ayarlamış. Kış çıksın. Önümüzdeki yaz bakalım köprüye. Sağlam usta bulmak lazım. 

-Guş Neneden öğrendiğime göre Haviyana Köprüsünü Horasan’dan iki usta yapmış. Ustaların köy adlarını da söyledi. Ustaları bulmak için Horasan’a gitmek gerekecek. Henüz erken ama benim gitmemi ister misin baba?

Gülbahar Hatun söze girdi:

-Yok oğul sen gitme. Kahya Kerim’i yollarız. Mademki köylerin adını da öğrendin. Gider ustaları bulur, konuşur, alır getirir.

-Anan doğru söyler Salih, kahyayı yollarız, o akıllı adamdır. İş bilir.

-Nasıl isterseniz baba.

Xxx

Gülizar sabah erkenden kalktı. İlk işi akşamdan hazırladığı fırını yakmak oldu. Ellerini temizce yıkadı. Tekneye elediği unu yoğurmaya başladı. Hamuru yoğurmak yaklaşık iki saatini aldı. Tam yoğrulduğuna kanaat getirince teknenin üzerini boylu boyunca bir örtü ile kapattı. Sönmek üzere olan fırına üç dört tane daha yarmaca attı.

Asım Çavuş, Gülbahar Hatun, Kırçılın Süleyman ile Salih Bey kalmadan büyük salondaki sobayı yaktı. Çay suyunu koydu. Kahvaltıyı hazırlamaya başladı. 

Sofrayı sobanın biraz uzağına kurdu. Önce bardakları daha sonra da hazırladığı kahvaltılıkları sofraya koydu. Kahvaltı hazırdı. Büyük salona ilk giren Asım Çavuş ile karısı Gülbahar Hatun oldu. Kırçılın Süleyman ile Salih Bey de gelince Gülizar çayları doldurdu. 

Kahvaltı bitince Gülizar sofrayı toplarken Gülbahar Hatun:

-Gülizar, ben fırını yakayım sen hamuru yoğur, dedi.

-Ben fırını da yaktım, hamuru da yoğurdum ana.

-Ne zaman kızım?

-Sabah erkenden kalktım ana ben hallettim. Birazdan fırına ve hamura bakacağım.

-Aferin benim hamarat kızıma, dedi Asım Çavuş.

(Devamı var)

YORUM EKLE