Salih Bey Köprüsü (41)

Çit Deresi köylerinden Haviyana, Çitisağır, Çitikebir, Adisa ve Avliyana’ya gidecek harman makineleri Rüfet Usta’nın atölyesi önünde dizildi. Köylüler, harman makinesine kavuşmayı bir bayram coşkusu ile davul-zurna eşliğinde kutluyorlardı. Halaylar çekiliyor, horonlar oynanıyordu. 

İyice yoruluncaya kadar doyasıya oynadılar. Köylüler daha sonra davul-zurna önde harman makinelerini alarak, makine kervanı oluşturur bir şekilde kasabanın içine doğru hareket ettiler. Kasaba yerlileri, oluşturulan harman makinesi kervanını ilgiyle izliyorlar, alkışlıyorlardı. Onlar da köylüler gibi tarımda ilk makineleşmeden büyük mutluluk duyuyorlardı. Zaman zaman köylülere yardım ederek kasaba çıkışına kadar taşınan makinelere omuz verdiler.

Beş köyden birer temsilci Asım Çavuş’a ziyaretteydi. Çeşitli hediyeler getiren köylülere teşekkür eden Asım Çavuş:

-Beni çok mutlu ettiniz. Her gelen yenilikleri köylerimize getireceğiz ki, sizler daha çok üretesiniz. Bizim köylülerimize de söyledim, sizler de makineleriniz için birer kulübe yapın. Makineyi yağmur ve güneşten koruyun. Dikkatli kullanın. Kahya, köylülerinize makinenin nasıl kullanacağını anlattı. Sizler aklı başında insanlarsınız. Birlikte hareket edin, birbirinize yardımcı olun. Kimin harmanı tığı dönüşmüşse makineyi oraya götürün. Sizler başında bulunun. Sadece kadınlarınız değil, sizler de tarlaların biçiminde yardımcı olun” diye nasihat etti.

Asım Çavuş’u köylerine davet edenlere, “Gelemem hem yaşlandım hem de gelinim hamile. Köprüye bile başlayamadık. Çok sağ olun” dedi.

Köylüler, Asım Çavuş’tan izin alıp ayrıldılar.

Xxx

Pırpır Ali’nin kahvesi bu akşam da çok kalabalıktı. Hem kahvenin içi hem de dışı doluydu. Kahvenin lüks lambası ay ışığı yanında adeta sönük kalıyordu. Pırpır Ali, çayın birini bırakıp diğerini dolduruyordu.

-Asım Çavuş büyük adam.

-Adamın hası.

-Böyle bey başka yerde var mı?

-Sanmam.

-Olan el titremez derler.

-Beyimizin eli hiç titremedi.

-Küçük beyin de.

-O da babası gibi adamın hası.

-O bize verdikçe Allah da beyimize veriyor.

-Has adam has.

-Sen gel köyde çobanlık yap, çalış, kazan ve bey ol.

-Sen çalışıp çabalayıp bey olaydın Çulsuz.

-Biz çul bulamıyoruz Pırpır.

-Çalışmasan bulamazsın.

-Bak bulan buluyor.

-Allah, yürü kulun diyecek Tilki.

-Doğru söze ne denir.

-Evet evet.

Havanın güzelliğinden yararlanan kadınlar da köyün çeşmesinde su alma bahanesine sohbet ediyorlardı.

-Beyimiz kurtardı bizi eziyetten.

-Rüzgar beklemeyeceğiz artık.

-Beklemeyeceğiz.

-Yaba ile savur savur bitmiyor.

-Bu Asım Çavuş çok kafalı adam.

-Öyle olmazsa bey olur muydu?

-Doğru dersin kız.

-Doğru derim tabi.

-Gülizar’ın doğumu da yakınmış.

-İki üç ay kalmış.

-Kız mı oğlan mı?

-Meraklıysan git sor.

-O nerden bilecek.

-Asım Çavuş, torununu da kucağına aldı mı bir iyilik daha yapar.

-Yapacak tabi, Şeytan Kayalıklarına kemer köprü yaptıracak.

-Çok hayırsever.

-Allah daha çok versin.

-Amin bacım amin.

Xxx

-Gülbahar Hatun, Gülizar kızımız geldi geleli bana hep o kahve yaptı. Özledim senin kahveni. Şöyle bana okkalı bir kahve yap da içeyim.

-Kahvenin okkalısı da nasıl oluyor Asım Çavuş?

-Canım arife tarif gerekmez.

-Ben yapayım baba, dedi Gülizar.

-Yok kızım, bu akşam Gülbahar Hatun yapsın. Sahi, Salih nerede?

-Koca Yusuf Dede’ye gidecekti.

-Gelmedi mi hala?

-Gelmedi baba.

-Gelir kızım, meraklanma. Bak geldi bile. İyi insan sözünün üstüne gelir. Gel oğul gel hele. Niye böyle geç kaldın?

Şahım’ı, seyis Murat’a teslim eden Salih Bey, geldi oturdu babasının karşısına.

-Hiç sorma baba, Koca Yusuf Dede’yi ziyaret ettim. Bizim rampaya vurdum. Bir ayı iki yavrusu ile karşıma çıkmaz mı?

-Deme?

-Evet baba, Şahım, şaha kalkıyor, kişniyordu. Kaçma da kaçmıyordu ayı. Tabancamı çıkardım, havaya ateş ettim, yine kaçmadı. Bu sefer ayıya çevirdim namluyu.

-Ateş etmedin değil mi?

-Etmedim baba, ayı arka ayakları üstüne diklendi, adeta yalvarıyordu ateş etme diye. Tabancamı indirdim. Biraz bekledi, daha sonra yavrularıyla yavaş yavaş dere aşağı giderek kayboldu.

-Benim yaşadığımın benzerini sen de yaşadın.

-Nasıl baba, söylemedin. Nerede karşılaştın?

-Kars’ta Salih.

-Kars’ta mı?

-Evet. Kars’ta askerim. Hangi köydü şu anda hatırlamıyorum. Bir grup köylü, karakola geldi. Bir ayının köylerine dadandığını, sebzeden hayvana kadar her şeye saldırıyor, köylülere büyük zarar veriyormuş. Komutanımız, ‘Çavuş, al yanına altı asker, gidin ayıyı bulun ve öldürün’ talimatını verdi. Emir kuluyuz. Köylülerle birlikte köye geldik. Bize ayının çoğunlukla geldiği yeri tarif ettiler. Askerlerimle ayıyı aramaya başladık. Askerlerimin hepsine sıkı sıkı tembih ettim ve dağıldık. Köyün hemen bitişiğinde bir dağ vardı. Yedi koldan dağa tırmanmaya başladık. Her mağaraya bakıyor, zirveye doğru tırmanıyorduk. Zirvenin hemen aşağısında bir mağara gördüm. Mavzerim elimde, haznede mermi yavaş yavaş mağaraya yaklaşıyordum. Mağaraya üç-beş metre kalmıştı ki ayıyı iki yavrusu ile gördüm. Mavzerimi ayıya doğrulttum. Tam ateş edecektim, tıpkı senin gördüğün gibi arka ayakları üzerine diklendi. Teslim olur gibi ön ayaklarını yukarıya kaldırdı. Ateş edip etmemekte kararsızdım. Yanında iki palağı var, ben bu anayı öldürürsen yavrular anasız kalacak. Ben ayıya, ayı bana bakıyordu. Geri geri çıkmaya başladım, silahım ayıya doğrulmuş şekilde. O, hala arka ayakları üzerindeydi. Ayı, gözden kayboluncaya kadar geri geri çıktım. Havaya üç el ateş ettim. Birkaç dakika sonra diğer askerler yanıma geldi. ‘Ayının işi tamam, mağarada öldürdüm, hadi dönüyoruz’ dedim. O günden sonra ayının bir daha köylülere zarar verdiğini duymadım.

-Çok ilginç baba.

-Öyle oğul öyle. 

Ay ışığı yükseldikçe daha çok aydınlatıyordu gecenin karanlığını. Dut ağacındaki cırcır böceği ile gece kuşlarının ötüşüne bu kez harman makinesinin “pata pat” sesleri karışıyordu.

-Köye canlılık geldi. Ne güzel ses çıkarıyor değil mi Gülbahar Hatun?

-Öyle Asım Çavuş, öyle. Biliyor musun en çok sevinen kadınlar oldu. Gece gündüz sana dua ediyorlarmış.

-Sağ olsunlar. Allah dualarını kabul etsin.

-Amin.

Gülbahar Hatun kalktı, belini tutuyordu.

-Ben daha fazla oturamayacağım, belim ağırdı, gidip yaslanacağım.

-Olsun hanım, biz de birazdan geliriz.

Harman makinesinin sesi sabaha kadar hiç susmadı. Harmanın biri bitiyor, diğeri başlıyordu.

Xxx

-Kahya, Kötünün Hüseyin köyde mi? Diye sordu.

-Bakayım beyim.

-Bir bak buradaysa çağır gelsin.

-Tamam beyim.

-Ne yapacaksın Kötünün Hüseyin’i Asım Çavuş?

-Karpuz getirsin diyeceğim.

-Daha yeni yedik karpuzu, her akşam karpuz mu yiyeceğiz?

Kahya Kerim ile Kötünün Hüseyin, çevirmenin kapısından içeri girdi.

-Gel Hüseyin.

-Buyur beyim?

-Bu aralar bir şey satmıyorsun?

-Herkes tarlasında beyim, benim de küçük bir tarlam var, onu biçiyoruz.

-Sen şimdi kasabaya gidiyorsun. Karpuzların iyilerinden seçeceksin. Hayvanın ne kadar getirirse alıp getireceksin.

-Satamam o kadar karpuzu beyim.

-Sana getir dedim, sat demedim Hüseyin.

-Salih, bir miktar para ver Hüseyin’e. Getirdiğin karpuzları bana getireceksin. Yeter mi Salih’in verdiği para?

-Fazla bile beyim.

-Tamam durma, kasabaya git, al gel. İyi seç, karpuzlar iyi çıkmazsa parayı geri alırım, haberin olsun.

-Merak etme beyim, en iyi karpuzlardan getireceğim.

Meraklanan Gülbahar Hatun:

-Ne yapacaksın o kadar karpuzu Asım Çavuş?

-Her akşam bir tane yeriz hanım, dedi gülerek.

-Allah akıl versin.

-Karpuzlar gelsin görürsün Gülbahar Hatun. Gülizar kızımın durumu nasıl?

-İyi çok şükür.

-Oh, ne güzel. Doğum yapsın, kahya Kerim’i Horasan’a yollayacağım, köprü ustalarını getirmesi için.

-İnşallah beyim, inşallah, hele hayırlısı ile bir doğum yapsın.

-Ne koyalım adını, torunumuzun?

-Hele doğsun, kız mıdır, erkek midir? Anası, babası var. Bize düşmez ad koymak. 

-Doğru dersin.

(Devamı var)

YORUM EKLE