Salih Bey Köprüsü (44)

Harmanlar bitirildi. Samanlar mereklere itilirken, samandan ayrılan buğdaylar da evlere taşındı. Harman makinesi ise güzelce temizlendi. Yapılan kulübeye konuldu. Kapısı kilitlendi. Sıra köyün ortak kullandığı çeşmede buğdayların yıkanmasına gelmişti. Harmanlarda olduğu gibi buğdaylar da imece usulü ile yıkanacaktı. Kadınlar buğdayları çeşmede yıkarken erkekler de toprak damlı binalara serilen kilimlere yıkanmış buğdayları taşıyor, yayıyorlar ve güneşte kurumaya bırakıyorlardı. Zaman zaman ağaçtan yapılmış kalın dişli “Gelberi” ile karıştırılarak altta kalan buğday tanelerinin de kuruması sağlanıyordu. Akşam olunca buğdayların serildiği kilimler toplanıyor, üç beş erkek damlara serdikleri yataklarda yatıyorlardı. 

-Tezek kokusu sardı ortalığı Gülbahar Hatun. 

-Ne yapsınlar, sinekler bırakmıyor, tezek yakarak damlarda yatanlar rahat yatıyorlar. Yoksa o ince sinekler rahat bırakmaz. Sen de az yatmadın damlarda, yakmadın mı tezek?

-Doğru söylersin. Ne dedi kadın ebe Gülsüm?

-Doğuma çok az kaldı dedi.

-Göndermeyeydin.

-Kalmak isterim ama doğumu yakın olanlar var, gitmem gerekiyor, diyerek gitti.

-Ne yapacağız peki?

-Bekleyeceğiz Asım Çavuş, sancılanmaya başladı mı kızımız kasabaya birini gönderip ebe kadını alıp getirteceğiz.

-Böyle olmayacak Gülbahar Hatun, ebe kadın devamlı kasabada bulunmuyor. Diyelim, doğum sancısı tuttu, gönderdik kahyayı, ebe kadın başka köyde ise ne yapacağız. Ne kadar kaldı dedi ebe kadın?

-Bir ayı düştü.

-Yok yok, böyle olmayacak, dedi bir kez daha Asım Çavuş.

-Ne yapacağız?

-Nerede Gülizar ile Salih?

-Yürüyüşe çıktılar. Ebe kadın doğum yakın, sık sık yürütün dedi.

Xxx

Damlarda kurutulan buğdaylar yeniden çuvallara dolduruyor, atlarla Çitisağır köyündeki Selvilerin Hakkı’nın, Çitikebir köyünde ise Mehmetalilerin değirmenine taşınıyordu. Öğütülen buğdaylar tekrar çuvallara doldurulup evlere getiriliyor, ambarlara konuluyordu. Bu yıl köylünün yüzü gülüyordu. 

-Bereketli yıl oldu.

-Öyle. Verene şükür.

-Amin.

-Tarlalardan erken çıktık.

-Harmanlardan da.

-Beyimizin sayesinde.

-Allah razı olsun.

-Rüzgarı bekleseydik daha harmanlardaydık.

-Öyle.

-Buğdayları da öğüttük.

-Öğüttük.

-Ambarlar doldu.

-Gelecek yılın tohumunu da ayırdık.

-Çok güzel bir yıl oldu.

-Güzel Allah’ım yağmur yağdırmadı hasat ve harman zamanı.

-Birbirimize de yardımcı olduk.

-Olduk.

Pırpır Ali’nin kahvesinde konuşmalar sürüp gidiyordu. Pırpır Ali’nin de yüzü gülüyordu, çay satışlarından.

-Ne o Pırpır yetişemiyorsun çay vermeye.

-Öyle ama, tarla ve harman zamanı sinek avladım.

-Onun için mi köyde sinek kalmadı?

-İyi sinek avcısıdır Pırpır Ali?

-Asım Çavuş kadınlara iş buldu.

-Ne, iş mi buldu?

-Evet.

-Nasıl bir iş?

-Asım Çavuş’un Güloğlu Yaylasında koyun sürüsü var ya?

-He, var.

-Koyunların yünlerinden çorap örülecekmiş.

-Nasıl yani?

-Geçen kasabaya gitti ya.

-Gitti.

-Asker arkadaşı Rüstem Çavuş ile görüşmüş, o da yün çorap istemiş beyimizden.

-Beyimiz olur demiş.

-Kim dokuyacak çorapları?

-Senin, benim, hepimizin karıları.

-Nasıl olacak?

-Güloğlu Yaylasında koyunlar kırkıldı, yünler konağın önüne getirildi. 

-Yarın akşam, bizim karıları konağa çağırdı Asım Çavuş.

-Yollayacak mısın Tilki Kadir?

-Yollayacağım tabi, her bir çift çorap için para verecek.

-Deme?

-Ben yollarım.

-Ben de yollarım.

-Ben de.

Xxx

-Asım Çavuş, senin başka işin yok mu?

-Ne oldu Gülbahar Hatun?

-Bu çorap işi de nereden çıktı?

-Askeriyeye lazımmış hanım. Rüstem Çavuş’a söylediler. Rüstem Çavuş da bana ‘Sen halledersin’ dedi.

-Askeriyeyse iş başka.

-Çorapları hemen teslim etmeyeceğiz. 

-Ne zaman peki?

-Yıl sonuna doğru.

-Kime dokutacaksın o kadar çorapları?

-Bizim köylü kadınlara, boş zamanlarında dokusunlar. Kahya ile kocalarına haber yolladım, birazdan gelecekler.

Akşama doğru kadınlar konağın önünde toplanıyordu. On beş, yirmi kadınının geldiğini gören Asım Çavuş:

-Gelin bakalım. Sizlere para kazanacağınız bir iş vereceğim. Şu yün çuvallarını görüyorsunuz. Önce çuvallardaki yünleri güzelce yıkayacaksınız. Daha sonra güzelce kurutacaksınız. Kuruyan yünleri, yün tarağında iyice tarayarak yünün içerisinde herhangi bir leke kalmayacak şekilde tarayacaksınız. Hepinizin evinde kirman vardır. Kirman ile yünleri iplik haline getireceksiniz ve daha sonra çorap öreceksiniz. Burada yüze yakın yün çuvalı var. Yapabileceğiniz kadar yün çuvalı alın. Dediğimi yapın getirdiğiniz her bir çift yün çorabı için sizlere iyi para vereceğim. 

-Ne zamana kadar beyim?

-Bu yılın sonuna kadar. Ancak, işe başlayıp bırakmak yok. Acele etmeyin. Kendi işlerinizi de yapın, çorap örerek boş zamanlarınızı değerlendirin. Tamam mı?

Gelen kadınların hepsi bir ağızdan:

-Tamam beyim, dediler.

-İsteyen şimdiden yün çuvallarını alabilir. 

-Alalım beyim, şimdiden başlayalım. Ama isterseniz burada kalsın, yarın sabah alalım, doğru yıkamaya götürelim.

-Olur, dedi Asım Çavuş

Köylü kadınlar sabah çuvalları almak üzere evlerine dönerken, Kırçılın Süleyman konağın çevirme kapısında göründü.

-Gel Süleyman, hoş geldin. Gel otur.

-Hoş bulduk beyim.

-Konuştun mu Burhan Usta ile?

-Konuştum beyim. Binasının ikinci katı boşmuş. ‘Ne zaman isterlerse gelsinler’ dedi Burhan Usta. Ebe kadın da alt katında duruyormuş.

-Bu çok iyi. Gülizar her zaman ebe kadının gözü önünde bulunur.

-Ne evi ne ebesi Asım Çavuş?

-Gülizar kızımızı kasabaya yolluyorum Gülbahar Hatun.

-Nasıl yani?

-Sen de gideceksin?

-Nereye?

-Kasabaya.

-Ne işim var kasabada Asım Çavuş?

-Burhan Usta’nın boş evi varmış. Dayalı döşeli. Salih ile Gülizar, bundan sonra Gülizar doğum yapıncaya kadar kasabada duracaklar. Sen de onlarla gideceksin.

-Niye böyle bir karar aldın Asım Çavuş bana sormadan?

-Sormama gerek var mı hanım, sen de en az benim kadar Gülizar’ın üzerine titriyorsun. Bak, ebe kadın da aynı binada oturuyormuş. Ne kadar güzel. 

-Öyle mi Süleyman?

-Öyle sultan anam.

-İyi öyleyse, Salih ile Gülizar gitsinler. Ben de birkaç gün sonra arkalarından giderim.

-Niye sonradan Gülbahar Hatun?

-Onlar yerleşsin Asım Çavuş. Ev kurulu diyorsun.

-Yok hanım yok. Sen de onlarla gideceksin.

-Sen ne yapacaksın koca konakta, yalnız mı kalacaksın?

-Yalnız kalmayacağım, Süleyman benimle kalacak.

-İyi öyleyse, o zaman oldu.

-Sahi neredeler?

-Yukarıda odalarında, yürüyüşten gelip odalarına çıktılar.

-Salih inmeyecek mi?

-İner birazdan. Salih’le konuştun mu?

-Konuştum hanım, o da ‘İyi olur baba’ dedi.

-Baba-oğul karar verdiniz, benim hiçbir şeyden haberim yok. Bana danışmadınız.

-Salih’e ben söylerim dedim anana Gülbahar Hatun, işte söyledim. Olması gereken de bu değil mi?

-Doğru düşündünüz. İlk doğum her zaman zordur. Ebe kadının yanında olması iyi olur. Ne zaman gideceğiz peki?

-Bir haftaya kalmaz gidersiniz. Ben de ara sıra gelirim. 

-Sen de gel bizimle, madem ev geniş diyorsun.

-Ben buraya alıştım, duramam orada.

-İyi sen bilirsin. 

Salih Bey’in kapıdan çıktığını gören Asım Çavuş:

-Gel Salih, nasıl gelinim?

-İyi baba, dinleniyor.

-Dinlensin.

Kırçılın Süleyman’a “Hoş geldin” diyen Salih Bey:

-Konuştun mu anamla baba?

-Konuştum Salih.

-Ne diyeceğim oğlum, iyi olur, hiç değilse ebe kadının gözü önünde olur.

-Öyle ana öyle. 

-Bence de iyi olur, dedi Süleyman, rahmetli anası Gülizar’ı doğurduktan sonra kan kaybından öldü. İnşallah kızım sağlıklı bir doğum yapar.

-İnşallah Süleyman, inşallah.

(Devamı var)

YORUM EKLE