Salih Bey Köprüsü (46)

Kadınlar, yün taraklamayı, kirmanla iplik yapmayı bıraktılar. Hilmiye kadın:

-Kalkın kızlar, konağa gidelim.

-Ne yapacağız konakta?

-Duymadınız mı, bizim herifler de gittiler. Gülbahar Hatun’u yalnız bırakmayalım.

-Yağmur çiseliyor?

-Olsun.

Üstlerini silkelediler. Kirmanı ellerinden bıraktılar. Toparlanıp dışarıya çıktılar. Çulsuz Ömer’in karısı Emine:

-Durun kızlar, şu sesi duyuyor musunuz?

-Ne ola ki?

-Eyvah ki ne eyvah.

-Ne oldu?

-Gitti bostanlar, gitti bahçeler.

-Kudurdu Çit Deresi.

-Bütün emekler boşa gitti.

-Allah’tan geldi, haydin konağa.

Xxx

Asım Çavuş, sabırsızlanıyor, konağın önünde hızlı adımlarla tur atıyor. Gülbahar Hatun ise büyük salonun kapısı eşiğinde başı iki ellerinin arasında kara kara düşünüyordu.

-Haber yok hanım, haber yok. Nerede bunlar, neden gelip bir haber vermezler, söyle hanım neden gelip bir haber vermezler?

-Salih de Gülizar da yok, nerede bunlar bey, neredeler?

-Ben söyledim, havanın durumu iyi değil, bu havada yola gidilmez.

-Salih oğlum akıllıdır bey, mutlaka bir yere sığınmışlardır.

-İnşallah hanım inşallah. Neden buradan gidenler gelip bana bilgi vermezler? Nerede kahya, nerede Süleyman? Yoksa bir şey oldu da bize haber vermiyorlar mı?

-Ağzını hayra aç Asım Çavuş, Salih oğlum akıllıdır, mutlaka bir yere sığınmışlardır, diye yineledi.

Köylü kadınlar, çevirme kapısından içeri girdiler. Asım Çavuş’u hızlı adımlarla yürüdüğünü, Gülbahar Hatun’u da düşünür görünce, birbirlerine baktılar, “Bir şey mi oldu? Sorar gibi birbirlerinin yüzüne bakıyorlardı. Hilmiye kadın, doğruca Gülbahar Hatun’un yanına geldi, diğer kadınlar da onu takip etti.

-Hayırdır Gülbahar Hatun, bir şey mi oldu?

Yaşlı gözlerle kadınlara baktı:

-Daha ne olsun, Salih oğlumla Gülizar gelinimden haber alamıyoruz.

-Nereye gittiler ki?

-Kasabaya gidiyorlardı.

-Bu havada?

-Keşke yollamasaydık, keşke yollamasaydık.

Doruk at nefes nefese çevirme kapısından içeri girdi. Üzerinde kahya Kerim vardı.

-Neredesin kahya, neredesin, söyle buldunuz mu?

-Hiçbir yerde yoklar beyim?

-Nasıl yoklar?

-Şeytan Kayalıklarındaki köprü yıkıldı, sel suları kayaların üzerine çıkıyor. Yol boyunca hiçbir ışığa da rastlamadık.

Gülbahar Hatun:

-Salihhh…Gülizarrr, diyerek yüksek sesle ağlamaya başladı. 

-Sus kadın, yol güzergahındaki evlere sordunuz mu, gördüler mi diye?

-Karşıya geçemedik beyim.

-Bu yakadan gidip bakaydınız.

-Süleyman beyim çıktı, yükseğe tırmandı, yol boyunca bir ışık göremedi.

-Benim oğlum akıllıdır, kendini de Gülizar’ı da tehlikeye atmaz.

-İnşallah öyledir.

-Öyledir hanım, öyledir. 

Kahyaya dönen Asım Çavuş:

-Atına atla, herkese söyle geri dönsünler.

-Ne yapıyorsun bey?

-Salih mutlaka bir yere konaklamış ya da sığınmıştır, gecenin bu saatinde hiç kimseyi tehlikeye atamayız. Söyle kahya herkes geri dönsün.

-Emredersiniz beyim, Doruk’a atladı, geldiği yerden geri döndü.

Kadınlara dönen Asım Çavuş:

-Sağ olun geldiğiniz için. Siz de evlerinize gidin. Sabah ola hayrola.

Kadınlar, yavaş yavaş konaktan ayrıldılar. Giden kocalarını da merak ediyorlardı. Başlarına bir iş gelmesinden korkuyorlardı. Hilmiye kadının evine gittiler. Birbirlerinden ayrılmak istemiyorlardı.

-İnşallah korktuğumuz olmaz.

-İnşallah.

-Beyimizin dediği gibi, Salih Bey, akıllı insandır hem kendini hem de Gülizar’ı tehlikeye atmaz.

-Bence de.

-Bence de.

-Meraklanmakta da haklılar.

Gece yarısına doğru, Kırçılın Süleyman, kahya kerim ve aramaya gidenler köye döndüler. 

Xxx

Çit yol ayrımına yaklaştıkları sırada Salih Bey, Çit Deresi’nden gelen gürültüye kulak verdi. Yağmur da çiselemeye başlamıştı. Gülizar’ın çiseleyen yağmurdan ıslanacağını düşünerek:

-Çoban kız, bu durumda kasabaya gidemeyiz, geri de dönemeyiz. Islanır hasta olursun.

-Ne yapacağız beyim?

-Bizim mandıra Çit yolu üzerinde, yakın da oraya dönelim.

-Sen nasıl istersen beyim.

Salih Bey, Çit yoluna döndü. Kasabaya gitmekten vazgeçti. Guş Nene’nin söyledikleri aklına geldi,” Yaylaya gideceksen Avliyana’ya bakacaksın, kasabaya gideceksen Avliyana’ya bakacaksın” demişti. Mandıra yakındaydı. 

-Sağlam dur çoban kız, ıslanmamak için biraz hızlı gideceğiz. 

Adımlarını hızlandırdı. Şahım da ona ayak uydurdu. Yakın olan mandıraya geldiler. Gülizar’ı Şahım’dan indiren Salih Bey, hızla mandıranın kapısını açtı. İçeri girdiler. 

-Üşüdün mü? Diye sordu Gülizar’a

-Biraz beyim.

-Hemen bir ateş yakayım.

Mandıra dışındaki odunlardan alarak, hayvanlara yal yapılan ocağa koydu. Bol çıra ile odunları tutuşturdu. Birbirlerine sarılarak ısınmaya başladılar. Sıcağın etkisiyle Gülizar uyudu. Salih Bey, üşümesin diye Gülizar’ı kolları arasına aldı.

Xxx

Pırpır Ali, sabahın erken saatlerinde kahveyi açtı. Çayı demledi. Köylüler yavaş yavaş kahveyi doldurmaya başladı. Pırpır Ali, gelenlere sıra ile çay vermeye başladı.

-Bırakalım çay içmeyi de aramaya çıksak.

-Çıkalım.

-Asım Çavuş ne yapıyor?

-Bir düşündüğü vardır.

-Yoksa, bizden sonra gece aramaya çıkmasın.

-Çıkar mı çıkar.

-Çıktıysa bizi niye geri çağırdı?

-Çıkmamıştır.

-Sabaha kadar uyumamıştır.

-Gülbahar Hatun da.

-Kim olsa uyumaz.

-Uyumaz.

-Kolay değil oğlu ve gelini yok ortada.

-Allah korusun, başlarını bir şey gelmemiştir.

-Ne yapacağız?

-Çıkalım mı aramaya?

-Ben konağa gidip bakayım, beyimiz konakta mı?

-İyi olur.

-Hadi git durma.

Köylülerin konuşması sürerken Asım Çavuş, Kırçılın Süleyman, kahya Kerim ile seyis Murat da kahveye girdiler. Herkes ayağa kalktı. Asım Çavuş, eliyle     “oturun” işareti yaptı.

-Arkadaşlar, dedi Asım Çavuş, biliyorum, bağınız, bahçeniz, bostanınız selden zarar gördü. Zararlar karşılanır ama önce Salih oğlum ve gelinim var. İyice arayalım, bakalım neredeler.

-Olur beyim.

-Hemen gidelim.

-Yol üstündeki evlere tek tek soralım.

-Karşı yola geçemeyiz.

-Köprü yıkıldı.

-Bu taraftaki cılka yoldan gideriz.

Asım Çavuş:

-O zaman durmayalım, hep birlikte yola çıkalım. Kahyanın getirdiği ata bindi, kendisi önde köylüler arkada Çit yol ayrımına kadar birlikte geldiler. Şeytan Kayalıklarına kadar yol üzerinde olan evlere Salih Bey ile Gülizar’ı sordular. Gören olmamıştı Salih Bey ile Gülizar’ı.

Selin yıktığı köprünün yerine uzun uzun baktı Asım Çavuş. “Selin gürültüsünü ben köyden duydum da Salih duymamış olamaz. Kasabaya giden yol da ulaşıma kapandı. Karşı yöne geçmek mümkün değil. Geçilse bile kasaba çıkışındaki ağaç köprü de yıkılmıştır” diye düşündü.

Birden aklına gelen soruyu Kırçılın Süleyman’a sordu:

-Süleyman, mandıraya baktınız mı?

-Yok beyim, ters yönde kaldığı için bakmadık.

Asım Çavuş, atının başını hızla çevirdi. 

-Ben mandıraya bakacağım. Sizler aramaya devam edin.

Yaşlı kurt, eski günlerinde olduğu gibi, Doruk’a “deh” diyerek dörtnala sürmeye başladı.  Kısa bir sürede mandıradaydı. Hızla atından indi. Mandıranın penceresinden içeri baktı. Salih ile Gülizar’ı ocak başında birbirlerine sarılmış uyuduklarını görünce:

-Sana şükürler olsun Allah’ım, diyerek mandıranın kapısına yöneldi. Kapıyı açtı. Salih Bey ile Gülizar’ın yanına koştu. Dikkatlice baktı, nefes alıyorlardı. Uyandırmaya kıyamadı. Hala yanmakta olan gaz fenerini söndürdü. 

-Salih! Diye yavaşça seslendi. Bir daha seslendi. 

-Salih Bey, gözlerini açıtı, babasını karşısında görünce önce şaşırdı:

-Baba!

-Oğlum, çok korkuttunuz bizi, gelinim nasıl?

-İyi baba. Geri dönemedik, yağıyordu, Gülizar’ın ıslanıp hasta olmaması için buraya sığındık. 

-İyi ettiniz. 

Gülizar da gözlerini açtı. O da şaşkınlıkla Asım Çavuş’un yüzüne baktı.

-İkiniz de iyi misiniz?

-İyiyiz baba.

Aramayı bırakan köylüler de mandıraya gelmişlerdi. Salih Bey ile Gülizar’ı görünce sevinçlerini gizleyemediler. Hepsi Salih Bey’in boynuna sarılarak “geçmiş olsun” diyorlardı.

Kırçılın Süleyman, kızına sarılmış, sanki bin yıllık hasret gibi bırakmıyordu.,

-Kahya, Doruk’a atla, Gülbahar Hatun’a haber ver, durma, dedi Asım Çavuş.

-Hemen beyim.

(Devamı var)

YORUM EKLE