Salih Bey Köprüsü (51)

-Asım Bey, nazar değmesin, on parmağınızda on hüner varmış, dedi ebe kadın Gülsüm.

-Öyledir ebe kadın, öyledir. Çok zamandır çalmadı, söylemedi ama, Asım Çavuş, eski Asım Çavuş gibi çaldı söyledi.

-Gerçekten hayran kaldım Gülbahar Hatun.

-O kadar da değil ebe kadın, Koca Yusuf Dede’ye kim haber vermiş inanın hiç haberim olmadı. Onu görünce dayanamadım. Çünkü ona çok büyük saygım var.

-Bir özelliğimi var Koca Yusuf Dede’nin Asım Bey?

-Var ebe kadın… Koca Yusuf Dede Güvenç Abdal sülalesinden gelmektedir.

-Şimdi daha çok merak ettim, ne yalan söyleyeyim. Bilmek isterdim.

Asım Çavuş, önündeki karpuzdan bir dilim aldı:

-Siz de yiyin, karpuz çok güzel.

-Biz yeriz bey, ebe kadının merak ettiği Koca Yusuf Dede’yi bir anlatsan.

-Uzun sürer.

-Sürsün, dedi ebe kadın Gülsüm.

-Peki… Geçmiş yıllarda, Anadolu’da büyük bir kargaşa varmış. Bizim bu bölgeler o zaman Rum diyarı olarak anılırmış. Çete savaşları alıp başını gitmişti. Böylesi karmaşık bir ortamda Hacı Bektaş Veli Anadolu topraklarına gelir. Bana “özünüz lazım” diyerek herkese kucak açar. Birliği, dirliği, barış ve kardeşliği sağlamak için din temelli büyük bir çaba içine girer ve Anadolu Bektaşiliğin temelini atar. Hacı Bektaş Veli, Pontus Rum tehlikesine karşı dervişlerinden Güvenç Abdal’ı bu bölgeye gönderir. Güvenç Abdal Cayra’nın Taşlıca köyüne gelir ve buraya yerleşir. Güvenç Abdal tam 32 yıl boyunca buralarda bir taraftan İslam’ı yaymaya çalışmış, bir yandan da uç kale komutanlığı yapmış, topladığı her türlü bilgiyi Hacı Bektaş Veli’ye gönderirmiş. Buralarda da Rumlar hakimdi, çok az sayıda Türk yaşarmış. İşte Koca Yusuf Dede de onun sülalesinden gelmektedir. Koca Yusuf Dede’nin ataları da bu bölgede İslam’ı yaymak için çok çalışmışlar. 

-Onun için mi herkes Koca Yusuf Dede’ye saygı gösteriyor.

-Evet… Çok bilgilidir, bir alim diyebiliriz. Başı sıkışan ondan akıl almaya gider.

-Çok güzel… Her köyde böyle bir dede olsa herkes kardeş gibi geçinir. 

-Diğer köylerden de çok gelen olur Koca Yusuf Dede’ye.

-Allah uzun ömürler versin, dedi Gülbahar Hatun.

-E, şimdi sen söyle bakalım, gelinimin durumu nedir, ne zaman doğum yapar dersin?

-Akşam sabah Asım Bey.

-Gelinimin yüzüne hasret kaldım. Son günlerde bana görünmüyor.

-Saygıdandır Asım Çavuş, dedi karısı.

-Salih oğlumu da az görüyorum.

-Ne yapsın, bekliyor yanında.

-Beklesin, beklesin… Karpuzun üstünden de epey zaman geçti Gülbahar Hatun.

-Çay may yok… Yaşlısın, bu saatten sonra dokunur.

-Sen göster Gülbahar Hatun, ben korum çayı, benim de içesin var.

-Gördün mü hanım, sadece benim canım çekmedi, misafirimizi kıracak değiliz.

-Tamam tamam.

Salih Bey, konak kapısından çıkarak Asım Çavuş’un yanına geldi. 

-Niye bıraktın gelinimi Salih?

-Uyudu baba.

-İyi öyleyse. Gel otur bakalım, biraz konuşalım seninle, çoktandır konuşmadık.

-Olur baba, dedi ve oturdu.

-Salih, gelinim doğum yaptıktan sonra yedi mahallemizde de kurban kesmek istiyorum.

-Nasıl istersen baba.

-Yarın sen mi gidersin, kahyayı mı yollasak?

-Kahyayı yolla, dedi Gülbahar Hatun, Salih Gülizar’ın yanından ayrılamaz. 

-Öyle olsun, kahyaya söylersin, Süleyman’a söylesin, yedi tane iyi koçlardan seçsin. Kendi mi gelir, çobanlardan mı yollar, göndersin.

-Söylerim yarın kahyaya.

-Yesin fakir fukara.

-Yesin, dedi Gülbahar Hatun, gelinime yedi değil, yetmiş koç kurban olsun.

-Ben de yarın şu havuz yerine bir bakayım, ne yapıyorlar.

-Olur baba.

-Ebe kadın söyle bana, torunum kız mı olacak erkek mi?

-Böyle bir şey söylemem mümkün değil Asım Bey. Sen ne olmasını istersin?

-Hiç fark etmez ister kız olsun ister erkek.

-Yanlış anlama da bir şey soracağım?

-Asım Çavuş, yermedi mi sordukların? 

-Merak ettim hanım. 

-Sor bakalım Asım Bey?

-Şey diyecektim… 

-Ne diyecektiniz?

-Şey… Neden evlenmediniz, sizi isteyen olmadı mı?

-Çok oldu Asım Bey, çok oldu da ben kendimi işime verdiğim için evlenmeye fırsat bulamadım.

-Ya bir şey daha diyeceğim ama, nasıl desem bilmem ki?

-Sakın, dedi Gülbahar Hatun, sakın söyleme!

-Söylesin Gülbahar Hatun, söylesin Asım Bey.

-Yok yok söylemesin.

-Merak ettim, söyleyin Asım Bey.

-Şey… Bana Asım Bey değil de Asım Çavuş, diyebilirsin.

-Bunu mu söyleyecektin?

-Başka bir şey daha vardı ama neyse, daha sonra söylerim.

-Şimdi meraklandım?

-Yok başka bir şey demeyecektim.

-Peki, öyle olsun.

Xxx

Köylü kadınlar çorap örgü işini bitirmek üzereydiler. Üç yüz çift çorap ören kadınlar, ördükleri çorapları çuvallara yerleştiriyorlardı.

-Ebe kadını Asım Çavuş, yollamıyormuş kız.

-İyi ediyor.

-Kulağıma geldi, Kırçılın Süleyman ile evlendirmek istiyormuş.

-Deme.

-Nereden duydun kız?

-Kulağıma geldi.

-Doğru, senin kulağın deliktir Fadime.

-Valla Asım Çavuş iyi düşünmüş.

-Nasıl yani?

-Gülizar evlendi evleneli yalnız kaldı zavallı.

-Her gece yaylada acı acı kaval çalıyormuş.

-Ne yapsın garip.

-Hiç şansı olmadı.

-Olmadı Hilmiye kadın.

-Çok da namuslu bir adam.

-Öyle.

-Karısı öldü öleli başını kaldırıp da başka kadına bakmadı.

-Bakmadı.

-Vah garibim.

-Çok mu acıdın Fadime, Kırçılın Süleyman’a?

-Acınacak hali var, Hilmiye kadın.

-Ayrıl kocandan evlen onunla.

-Tövbe de.

-İşinize bakın. Neyinize lazım elin üç keçisi ile beş koyunu?

-Doğru söylersin.

-Bir haftaya kalmaz bitiririz çorap örmeyi.

-Para almayacağımızı nasıl söyleyeceğiz Asım Çavuş’a?

-Bence kabul etmeyecek.

-Bence de.

-Karar verdik, para almayacağız. 

-Rüstem Çavuş, fasulyeler gelin alın diye haber yollamış.

-Yarın benim ki gidiyor.

-Benimki de.

Xxx

Pırpır Ali’nin kahvesinde de sohbet koyulaşmıştı. Saatin ilerlediğinin farkında değillerdi. Çulsuz Ömer:

-Komşular, hepimizin kasabaya gitmesine gerek yok.

-Doğru söylersin.

-Hane başı yirmi kilo fasulye alacağız, eder dör yüz kilo. Beş at getirir.

-Getirir.

-Karar verelim, beş kişi gitsin, biz de havuzun temellerini açmaya devam edelim. 

-Tahta işi de var. 

-Ona dört kişi yeter.

-O zaman dördümüz hızar işine, beşimiz kasabaya, kalanlar da havuz temelleri açmaya.

-Tamam.

Kimlerin kasabaya, kimlerin hızar işine gideceğine karar verip evlerine gitmek üzere ayrıldılar Pırpır Ali’nin kahvesinden.

Dışarıda gün gibi ay ışığı vardı. Karşı dağlar görülüyordu ay ışığından. Öten gece kuşları, gecenin sessizliğini bozuyordu. Yusufdere Mahallesi’nde bir köpek ise durmadan havlıyordu.

-Yusufdere’ye de çok ayı geliyor.

-Rızkını arıyor.

-İyi geceler.

-İyi geceler.

(Devamı var)

YORUM EKLE