Salih Bey Köprüsü (70)

Çit Deresi’nde yağmurdan değil, Asım Çavuş ve çoban kız Gülizar’ın ölümünden dolayı insan seli vardı. Avliyana, Adisa, Çitikebir, Çitisağır ve Haviyana köylüleri yollara düşmüştü. Kadın-Erkek, Çoluk-çocuk bir gün önce yağan yağmurun tahrip ettiği patika yollardan akın akın Zermut köyüne gidiyordular.  Kadınlar bebeklerini sırtlarına bağlamış, küçük çocuklarının ise ellerinden tutuyorlardı. Evler, ahırlar kilitlendi. Hayvanların bir günlük yiyecekleri yemliklerine konuldu. Issız kalan köylerde sadece köpekler kalmıştı. Onların da yemleri önlerine konulmuştu.

Ardasa kasabasında da esnaflar, kahvehaneler kapatıldı. Rüstem Çavuş, Atölyeci Rüfet, Çapulacı Hüseyin, Burhan Usta, Kahveci Ali Osman atlarıyla birlikte yoldaydılar. Ardasa ile Zermut arasında da adeta bir insan seli vardı. Zigana köyünden Eroğlu Lütfi yürüyenler arasındaydı. 

Zermut’ta konağın önü gittikçe kalabalıklaşıyordu. Konağın önüne sığmayan insan seli önce Pırpır Ali’nin kahvesi önündeki meydanı, daha sonra da Zermut’un tüm sokaklarını doldurmuştu. Gökten yağmur değil insan yağıyordu Zermut köyüne. Kasabanın ve köylerin ileri gelenleri Pırpır Ali’nin kahvesini doldurmuştu. 

Sessizlik çökmüştü Zermut köyüne…Konuşmuyor insanlar, Asım Çavuş ve çoban kız Gülizar’ın yasını tutuyorlardı. Kahveci Pırpır Ali, durmadan çay demliyor, gelenlere çay veriyordu. Yetişemeyince Çulsuz Ömer ile Mıcık Mustafa yardım ediyordu. 

Öğle namazı yaklaşıyordu. İmam Mustafa sala okumaya başladı. Evlerden getirilen ibrikler birbiri ardına su dolduruluyordu çeşmeden. Namaz için abdest alınıyordu. Koca Yusuf Dede, cibinlikten kalktı. Yanına Salih Bey ile Kırçılın Süleyman’ı aldı. Kalabalık yol açtı. Pırpır Ali’nin kahvesine kadar geldiler. 

Kahvedekiler yer verdi, oturdular. Salih Bey de Kırçılın Süleyman da başları önünde bir noktaya bakar gibiydiler. Salih Bey, hem babasını hem de çok sevdiği çoban kızı Gülizar’ı, Kırçılın Süleyman da canı gibi sevdiği kızını kaybetmenin acısını yaşıyorlardı. Kahvedekiler hep onlara bakıyordular. Kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Sessizliği İmam Mustafa’nın ezan sesi bozdu. Herkes camiye yöneldi ama bu insan kalabalığını caminin almasına imkan yoktu. Öğle namazını kılmak isteyenler kıbleye dönerek, ceketlerini yere seriyorlardı. 

Öğle namazı kılınmış, sıra Asım Çavuş ile çoban kızı Gülizar’ın cenaze namazlarının kılınmasına gelinmişti. Taziye evinin birinci katında Asım Çavuş’un, ikinci katında ise Gülizar’ın tabutları alındı. Konağın önüne getirildiler. İmam Mustafa helallik aldıktan sonra her ikisinin tabutu ağaçtan yapılan musallalara konuldu. İmam Mustafa cenazeye katılanlardan da helallik aldıktan sonra önce Asım Çavuş’un sonra da Gülizar’ın cenaze namazını kıldırdı. Öyle bir kalabalık vardı ki ara sokaklar da cenaze namazı kılanlarla dolmuştu. Asım Çavuş ve Gülizar, Pırpır Ali’nin kahvesinin karşısındaki mezarlığa defnedildiler.

Xxx

Asım Çavuş ile çoban kız Gülizar’ın toprağa verilişinin üzerinden bir hafta geçti. Koca Yusuf Dede ile Guş Nene hala konaktaydılar. Bir hafta süre içerisinde Koca Yusuf Dede hem Gülbahar Hatun’u, Salih Beyi ve Kırçılın Süleyman’ı teselli ediyordu. 

-Canlar, bize de yol göründü. Söylediğim gibi ölüm Allah’ın emridir, emire karşı gelinmez. Sabredeceksiniz. Ne Asım Çavuş’u ne de Gülizar’ı unutmayacaksınız ama işinizi de yapacaksınız. Ölenle ölünmüyor. Asım Çavuş beyimiz yok artık. Salih Bey oğlumuza bundan sonra daha fazla görev düşüyor. Bu garip insanlar hep sizlerin yardımları, destekleri ile bugünlere geldiler. Ben bugüne kadar çok cenaze namazlarına katıldım ama bu kadar kalabalığı ömrümde ilk kez gördüm. Bu da sizlerin ne kadar sevildiğinizin göstergesidir. Salih Bey, bir bey oğludur. Bey oğlu olması yanında bir beydir. Gülbahar Hatun, bir bey karısı ve bir bey anasıdır. Beyliğinizi sakın ola ki unutmayasınız. Acınız hepimizin acısıdır. Acılar paylaşılarak azalır. Bu köye kadın-erkek, çoluk-çocuk toplanan bu insanlar sizlerin acınızı paylaşmak için toplandılar. Ölenle ölünmüyor canlar. Hayat devam ediyor. Ne zaman bana ihtiyaç duyarsanız yanınızdayım. Yola gitmek gerek.

Koca Yusuf Dede, ayağa kalktı. 

-Kalın sağlıcakla, Allah başka acı göstermesin, deyip konağın kapısına yöneldi. 

Guş Nene de ayağa kalktı:

-Ben de gideyim, kapımı kilitledim de geldim.

-Sen kal Guş Nenem, dedi Gülbahar Hatun duyulur bir sesle.

Koca Yusuf Dede, Salih Bey, Süleyman ve oğlu Zülfikar ile konaktan çıktı. Salih Bey ve Süleyman’la kucaklaştı. Seyis Murat’ın dizginlerini tutuğu atına yöneldi. Oğlunun yardımı ile ata bindi.

Xxx

-Gülbahar ana, dedi ebe kadın Gülsüm, sana sormadan ben bir şey yaptım.

-Söyle Gülsüm.

-Aslan bebemiz var ya ona bir süt anne buldum.

-Kimmiş?

-Şakir Mustafa’nın karısı Cemile.

-Kabul etti mi bebem?

-Kabul etti anam.

-İyi ettin.

-Kızmadın değil mi?

-Niye kızayım ki Gülsüm, bizler o acı içerisinde bebemizi unuttuk. Allah senden razı olsun, sen olmasan o da belki ölmüştü.

-Allah korusun ana.

-Ne zamanlar gelecek süt vermeye

-Sabah, öğle, akşam.

-Güzel, bir bakıcı bulsak bebeme.

-Oldu mu ana, ben ne güne varım. Ben onun her ihtiyacını karşılarım.

-Yük olmasın sana.

-Ne yükü ana. Ben bu yaşıma kadar ana olmayı tadamadım, Aslan bebemi bir ana şefkatiyle bakarım, sen merak etme. Ben de bir ana olurum Aslan bebeme.

Süleyman ile Salih Bey, içeri girmeleriyle, aralarındaki konuşmayı kestiler. Guş Nene bir Süleyman’a bir de Salih Bey’e baktı. Gülbahar Hatun’a dönerek:

-Sultanım, bana söyleyecek bir sözün yoksa ben de akşam olmadan Zekiye torunum ile köyüme döneyim.

-Ne yapacaksın köyünde Guş Nenem, gelenlerin hepsi gitti. Yine yalnız kaldık. Sen de gidersen iyice yalnız kalacağız.

-Gider yine gelirim. Bir ineğimiz var, komşu Kadriye’ye bıraktım. Bir haftalığına dönerim dedim. Gitmezsen söylenir durur benim gözüm. Asım Çavuş beylerin beyiydi. Gelinin güzeller güzeliydi. Güzel Allah’ım sevdi onları aldı. Biz aciz kullarının elinden ancak dua etmek gelir Gülbahar Sultan. Salih Bey oğlum, bir bey oğludur. Asım Çavuş zaten beyliği ona bırakmıştı. Altın kalpli bir oğlun var. Hepimiz dünyaya geldiğimiz gibi gideceğiz de. Yüce Rabbim başka acı vermesin. Ben de kalkayım, yine gelirim Gülbahar Sultan.

Guş Nene, ayağa kalktı. Konaktakilerin hepsine ayrı ayrı sarıldı. Salih Bey’e:

-Acın büyük oğul, bilirim acının ne olduğunu. Ben çok acılar yaşadım. Ama sen bir beysin, bey gibi davran. 

-Olur benim nenem.

-Hah şöyle, toparlan. Toparlan ki, bey olduğunu herkes anlasın. Hadi kalın sağlıcakla.

Xxx

-Dinleyin beni, dedi Pırpır Ali.

Köylüler, elindeki çay bardaklarını masaların üzerine bıraktılar. Kahveci Pırpır Ali’nin ne diyeceğini merak ettiler.

-Beyimiz Salih Bey’in acısı büyük. Bizlerle şu anda konuşacak hali yok. Ben derim ki, tarlalarımız henüz çamur. Toprağın biraz çekmesini bekleyelim. Gündüz kahveyi kapatıyorum. Yolumuz yağmurdan hemen hemen yok oldu. Yarın sabah kazma küreklerimizi alıyor, hepimiz çalışmaya başlıyoruz. Çit yol ayrımına kadar öyle bir yol yapalım ki bir saat değil, on saat bile yağsa o yol bir daha yıkılmasın.

-Doğru dersin Pırpır Ali. Tarlalar çeksin, ekin ekme zamanı geçmedi. Ekeriz ekinimizi, önce yolumuzu yapalım, diyerek destek oldu Şakir Mustafa.

-Tamam mı komşular?

Hepsi “Tamam” diye karşılık verdi.

-Bu vereceğim son çaylar benden, çayları içtikten sonra herkes evine, yarın sabah erkenden kalkıp işe başlayacağız. 

Xxx

Köylü kadınlar da her zamanki gibi Hilmiye kadının evinde bir araya gelmişlerdi. Onlar da Asım Çavuş ile Gülizar’ın ölümlerinden büyük üzüntü duydukları her hallerinden belli oluyordu.

-Kızlar, dedi Hilmiye kadın, bugüne kadar konağa yemek yaparak götürdük. Bir süre daha devam ettirelim diyorum, ne dersiniz?

“Olur” dediler kadınlar bir ağızdan. 

-Konakta ebe kadın Gülsüm var ama o ancak Aslan bebe ile meşgul olur, yemek yapacak hali yok. Gelin, rahmetlilerin kırkı çıkıncaya kadar sıraya koyalım, her gün birimiz değişik yemek yapsın, olur mu?

Yine hep bir ağızdan “olur” dediler.

-Yirmi haneyiz. Hepimize iki defa sıra geliyor. Yarın yemekleri ben yapacağım. Aynı yemekler olmasın diye sırası gelen bana gelsin, ben de yapacağı yemekleri söyleyeyim.

-Çok iyi düşündün Hilmiye abla, dedi, Çulsuz Ömer’in karısı.

Bu sırada kapı çalındı. Gelen Seyis Murat’tı. 

-Buyur, dedi Hilmiye Kadın.

-Bacım, bu parayı Salih beyimiz gönderdi.

-Ne parası bu?

-Cenaze günü yaptığınız yemeklerin parası.

-Olur mu öyle şey, biz komsuyuz, öyle şey olmaz.

-Beyimiz, yanlış anlamasınlar dedi, cenaze günü yapılan tüm masraflar haktır, onun için alsın dediler.

-Nasıl alırız, bize beylerimizin yaptığı iyilikleri ne yapsak ödeyemeyiz Seyis Murat.

-O ayrı Hilmiye bacı. Bu para hak dedi beyimiz. Mutlaka ver dedi. Sen bu parayı al, yemekleri pişirenler arasından taksim et bacım. Almazsan beyim küser, bana da kızar.

-Peki, dedi Hilmiye kadın. Geleneğimizde hep vardır, cenaze günü yapılan masraflar ödenir. Onun için alıyoruz. 

-Ayrıca beyimiz, haklarını helal etsinler dedi.

-Helal olsun Seyis Murat. Bizim de bir isteğimiz var Gülbahar Hatun’dan.

-Söyle Hilmiye bacı.

-Her sabah birimiz geleceğiz, o gün konağın yemeklerini yapacak. Bu şartla parayı alıyoruz. Öyle söyle hem Gülbahar sultanımıza hem de Salih beyimize.

-Olur bacım.

(Devamı var)

YORUM EKLE