Salih Bey Köprüsü (74)

Yaylada kelifin kapısında attan indi Kırçılın Süleyman ile karısı ebe kadın Gülsüm. Görenler hemen koşarak geldiler. Cicar Ali’nin karısı ile Mustafa’nın karısı, ebe kadın Gülsüm’ü ilk kez gördüler. Kucaklayarak “hoş geldin” dediler.

Mustafa’nın karısı Hayriye:

-Hemen bir çay demliyeyim, buranın suyu ile çay çok güzel olur.

-Demle Hayriye kadın, çoktandır ben de buranın suyundan çay içmedim.

Hayriye, belinden kelifin anahtarını çıkardı, kapıyı açtı. İçerideki sobayı yaktı. Koşarak çeşmeden bir ibrik su aldı. Yarım saat sonra çay hazırdı. Ağız tadıyla çayı içerken, Cicar Ali ile Dursun Ali de sürüyle beraber göründüler. Çevirmeden sürüyü içeri koyarak onlar da kelifin önüne geldiler. Hayriye, onlara da çay koydu. 

-Yarın kışlağa dönmeye hazır mıyız?

-Hazırız beyim, dedi Cicar Ali, yağımızı, peynirimizi, çökeleğimizi küleklere yerleştirdik. Bu yıl oldukça bereketli oldu. İstersen, yarın sabah katırlarla yağımızı, çökeleğimizi ve peynirimizi kışlağa götürelim. Sonra da gelir sürüyü alırız. 

-Yağımız, çökeleğimiz ve peynirimiz satıldı Cicar Ali, yarın öğlene doğru Tirebolu’dan üç atlı gelecek. Sen tanırsın onları, daha önce de gelip almışlardı. Biz de göçümüzü toplar öğleden sonra yola çıkarız. 

-Çok iyi beyim. 

Dursun Ali’yi düşünceli gören Süleyman:

-Hayırdır Dursun Ali, ne düşünüyorsun, bir sıkıntın mı var?

-Yok beyim ne sıkıntım olsun.

-E, daha niye öyle düşüncelisin.

-Yok bir şey beyim.

-Var var, söyle nedir sıkıntın?

-Babam…

-Ne oldu babana Dursun Ali?

-Bir aydır hasta beyim.

-Niye gidip bakmıyorsun?

-Sizden izinsiz gitmek istemedim beyim.

-Böyle durumlarda izin almaya gerek var mı Dursun Ali? Hemen şimdiden karını al git.

-Yok beyim, yarın kışlağa indikten sonra giderim.

-Öyle olsun. Git babanın, ananın yanında on gün kal.

-Sağol beyim.

-E, söyleyin bakayım, bir acı çay ile mi kalacağız. İçirdiniz bize çayı iyice midemiz sızdı. 

-Ben size hemen bir kuymak yapayım.

Kırçılın Süleyman’ın içi adeta “cız” etti. Asım Çavuş’a kızı Gülizar’ın kuymak yaptığı an geldi aklına. Yüzünü acı kapladı. İki damla yaş süzüldü gözlerinden. Herkes Süleyman’a bakıyordu.

-Süleyman emmi kötü bir şey söylemedim, kuymak yapayım dedim.

-Yok kızım ondan değil. Asım Çavuş’a Gülizar’ın kuymak yaptığı an geldi aklıma. Hadi, sen kuymağı yap. Gülizar’ın yaptığı kuymak gibi güzel olmazsa yemem ha, haberin olsun.

-Tamam Süleyman emmi.

Xxx

Horasan’dan gelen baba oğul köprü ustalarını konağın çevirmesinde karşıladı Salih Bey. Kahya Kerim, baba Hüseyin’in attan inmesine yardımcı oldu.

-Buyurun, dedi Salih Bey, hoş geldiniz, diyerek baba oğulla el sıkıştı. Birlikte cibinliğe oturdular.

-Havalar güzel gidiyor Salih Bey.

-Evet üstadım. Kasım ayına şurada birkaç gün kaldı ama havalar gündüzleri hala sıcak. 

-Çalışmaya da elverişli.

-Evet ustam.

-Yolda gelirken kahya anlattı, babanızla eşiniz aynı günde vefat etmişler. Acınızı tazelemek istemem ama başınız sağ olsun. Allah başka acı göstermesin. 

-Sağ ol Hüseyin Usta.

-Adımı biliyorsun.

-Evet, kahya her şeyi anlattı bana. 

-Çok iyi bir kahyanız var. 

-Sağ olun.

-O kayalıklara köprünün yapılmasının şart olduğunu Haviyana Köprüsünü yaparken söyledim ama dinleyen olmadı. Kaç cana mal oldu o Şeytan Kayalıkları.

-Hiç sorma Hüseyin Usta. Daha bir buçuk yıllık eşimi aldı Çit Deresi elimden. Kaç kez ağaç köprü yaptırdım ama dayanmadı, gelen sel aldı götürdü.

-Tekrar başınız sağ olsun beyim. Bu delikanlı benim oğlum Cemal. Köprüleri kardeşim Zülfikar ile yapıyorduk. Geçen yıl rahmetli oldu.

-Allah rahmet eylesin.

-Köprüleri yaparken oğlum Cemal’i de yanıma alırım. O da benim gibi usta oldu diyebilirim.

-Çok güzel. Baba oğul birlikte çalışıyorsunuz. 

-Evet beyim. O bekar, ben bekar. Anası beş yıl oldu, göçtü bu dünyadan. Ne ise gelelim işimize.

-İşimize gelmeden önce Hüseyin Usta, önce kalacağınız yeri konuşalım.

-Gerek yok beyim. Köprüye yakın bir odalı ev yeter bize.

Salih Bey, Kahya Kerim’e dönerek:

-Kahya, duydun mu?

-Duydum beyim.

-Hemen, kışlağın yanındaki evi Hüseyin Usta ve oğlu için hazırlansın. Her türlü ihtiyaçları için gıdadan yatağına kadar hazır olsun. Bu akşam orada kalacaklar. 

-Ev kurulu beyim, hemen bakayım eksikleri nedir akşama kalmaz tamamlarım.

-Tamam öyleyse durma.

Kahya Kerim, ayrıldıktan sonra:

-Niye o kadar acele ediyorsun beyim?

-İnsanlık hali Hüseyin Usta, kimin ne olacağı belli değil. Köprünün bir an önce yapılmasını istiyorum. Ama önce siz rahat etmelisiniz. Hiçbir masraftan kaçınmayın ustam. Her ne ihtiyacınız olursa kahyaya söyleyin.

-Olur Beyim. Öncelikle Şeytan Kayalıklarına kuracağımız kemer köprünün taşlarının getirilmesi gerekecek. Haviyana Köprüsünü yaparken, Şişmanın Mahmut’un evinin üst tarafından taşlar çıkarıldı. Yine oradan çıkarılsın. Hava şartları elverdikçe oğlum Cemal ile taşları yontarak  kullanılır hale getireceğiz. Yeter ki taşlar köprü yapılacak yere getirilsin. 

-Tamam ustam.

-Hilal şeklinde iskele yapacağız. Bunun için beşe-on ile tahta gerekecek. İskeleyi şimdi kuramayız. Ancak gelecek yıl dereden sular çekildikten sonra kurmamız gerekiyor ama onun da hazır olması lazım.

-Anlaşıldı ustam. 

-Harç için her ihtimale karşı kireç, gönderdiğin araba ile Erzurum’dan alarak getirdik. Ayrıca kiremit de getirdik.

-O ne için Hüseyin Usta?

-Harçta kullanmak için. Kiremitler kırılacak ve öğütülecek, yani toza yakın hale getirilecek. İnce kum bulabiliriz bu çevrede.

-Buluruz.

-Yumurta?

-Yumurta mı?

-Evet. Yumurtanın beyazını yapacağımız harca katacağız. 

-Ne kadar ihtiyaç olursa onu da temin ederiz usta.

-Yanıma işine sarılan üç beş kişi de verirsen kısa sürede köprüyü bitiririz. 

-Anlaşıldı Hüseyin Usta, önceliğimiz taş olacak.

Gülbahar Hatun, konaktan çıktı. Hüseyin Usta ve oğlu Cemal’e “Hoş geldiniz” dedikten sonra:

-Salih oğlum, yemek hazır, burada mı yersiniz yoksa salonda mı?

-Burada yiyelim ana, hava güzel, Cemile Kadın buraya kursun sofrayı.

-Tamam oğlum.

Xxx

Kırçılın Süleyman, ebe kadın Gülsüm’ü atın terkisine alarak yola çıktı. Yaylacılar, hazırladıkları göçlerini katırlara yüklemiş, Kırçılın Süleyman’ın arkasından geliyordu. Cicar Ali, Dursun Ali ve Mustafa ise açtıkları çevirmenin kapısından sürüyü yola koymaya çalışıyordu. Yayla keliflerinin kapıları sıkıca kilitlendi. Küçücük pencereler kapatıldı. Güloğlu Yaylası, gelecek mayıs ayına kadar ıssızlığa bürünecekti.

Çevirmenin kapısını da kilitleyen Cicar Ali:

-Gelecek yıl buluşmak üzere hoşça kal Güloğlu.

Kurt Boğazını geçip Limni Gölüne doğru dönerken Kırçılın Süleyman, bir kez daha dönüp yaylaya baktı:

-Ya kısmet bir dahaki seneye, dedi.

-Ne oldu Süleyman ne dedin?

-Bir şey demedim, gelecek yıl buluşuruz dedim.

Zermut’un içi koyunların başına takılı olan zil seslerinden adeta çınlıyordu. Herkes susmuş, sürünün geçişini izliyordu. Konağın altından geçerken Kırçılın Süleyman:

-Seni indireyim Gülsüm.

-Sen inmiyor musun?

-Yok benim mandıraya kadar gitmem lazım.

-Neden?

-Sürüyü yerleştireyim. Gözümle her şeyi göreyim.

-İyi o zaman ben ineyim. Sen de geç kalma

-Geç kalmam merak etme.

Süleyman önde, sürü arkada Zermut’un dışına çıkarak bir kış kalacağı Çit Deresindeki Mandıraya doğru adeta akıyordu. Sürünün zil sesi uzaklaşırken katırları ile yayladan inen köylüler de hayvanlarını ahırlara korken, bir kış tüketecekleri yağ, çökelek ve peynir küleklerini kilerlerine taşıdılar. Mayıs ayında başlayan ve ekim ayının son günlerine kadar süren yayla macerası da bu yıl için sona erdi. Evlerine dönmekten memnun oldukları her hallerinden belli oluyordu. 

(Devamı var)

YORUM EKLE