Ara
Gümüşhane
Kapalı
3°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
42,5354 %0.07
49,5729 %-0.06
5.746,23 % -0,12
İNÖNÜ’DEN ERDOĞAN’A, TÜRKİYE’NİN DENGE SİYASETİ

İNÖNÜ’DEN ERDOĞAN’A, TÜRKİYE’NİN DENGE SİYASETİ

YAYINLAMA:

Milletlerin kaderi, zor ve tehlikeli zamanlarda aldıkları kararlarla şekillenir.
Türkiye’nin II. Dünya Savaşı’nda izlediği tarafsızlık politikası ile bugün Rusya–Ukrayna savaşında yürüttüğü “denge siyaseti”, zekice kurulmuş bir güvenlik ve çıkar stratejisidir.

1940’larda Türkiye yorgun, yoksul ve yalnızdı. Ekonomik altyapısı zayıf, ordusu geniş ama teknolojik olarak çok geri kalmıştı. Bu nedenle tarafsızlık, bir tercihten çok bir hayatta kalma refleksiydi.

O dönemde İnönü hükümeti şu sorunun cevabını aradı:
“Bu savaşın neresinde olursak ülke daha az zarar görür?”
Ve cevabı buldu: “Dengenin tam ortasında.”

İnönü yönetimi, bir taraftan Almanya’yı tarafsızlığına ikna ederken, İngiltere’ye olan dirsek temasını da sürdürüyordu. Türkiye’nin yanlarında savaşa girmesini isteyen İngiltere’ye, Adana toplantısında sunduğu ihtiyaç listesi adeta, “siz bunları vermeyin, biz de savaşa girmeyelim” anlamına geliyordu. Sovyetlere ise güney cephesinde sorun yaşamayacağını da hissettiren, tarafsız bir politika izliyordu.
Tarafsızlık o yıllarda pasiflik değil, aktif bir diplomatik ustalıktı.

Almanya’nın Ankara Büyükelçisi Franz von Papen, İnönü ile kurduğu güven ilişkisi sayesinde Berlin’i Türkiye’nin tarafsızlığına ikna ediyordu. Hitler, Rusya’ya saldıracağı için hem yeni bir cephe açmamak hem de ordusu için gerekli krom ticaretini sürdürebilmek için Anadolu’ya girmiyordu.
Böylece Türkiye, savaşın yıkıcılığından uzak durarak, diplomasinin en zor ve akıllı sınavını geçiyordu.

Bugün şartlar değişse de tablo farklı değil.
Türkiye, Rusya–Ukrayna savaşında yine aynı akıl çizgisinde yürüyor.
NATO üyesi ama Moskova’yla doğrudan düşman olmayıp, köprüleri atmıyor.
Ukrayna’ya SİHA veriyor ama Rusya’dan enerji almaya devam ediyor.
Tahıl koridoruyla hem bölgesel istikrarı sağlıyor hem de arabulucu konumuyla küresel diplomaside oyun kurucu rolünü pekiştiriyor.

Yani Türkiye, İnönü ve Papen’in 1940’larda kurduğu o ince dengeyi, bugün bizzat kendi eliyle akıllıca güncelliyor.
Artık tarafsızlık, bekleme değil; masada söz sahibi olmanın stratejisidir.
Çünkü zayıf olan tarafsız kalamaz; bir tarafa sığınır, emir bekler, pazarlık yapamaz.
Türkiye ise bugün hem sahada hem masada güçlü; kararları bağımsız, hamleleri hesaplı.

1940’larda İnönü ve Papen Türkiye’yi savaştan korudu.
2020’lerde Ankara, Moskova’yı kızdırmadan Batı’yı küstürmeden, Ukrayna’yı destekleyerek stratejik dengeyi yeniden kurdu.

Elbette dünya değişti.
Savaş artık sadece cephede değil; ekonomi, enerji, gıda ve medya alanlarında da yaşanıyor.
Bu nedenle Türkiye’nin bugünkü siyaseti daha esnek, çok katmanlı ve kurumsal bir yapı üzerinde ilerliyor.

Her iki dönemde de hedef aynıydı:
Büyük güçlerin savaşına doğrudan girmemek, arada kaybeden olmamak.
Ama araçlar değişti.
1940’larda tarafsızlık bir zorunluluktu;
bugün ise bir stratejik zekâ göstergesidir.

Küresel güçlerin kavgasında güçlülerin yanında piyon olmak kolaydır.
Ama denge unsuru olarak şah olmak; akıl, sabır ve güçlü bir irade ister.

Dünden bugüne, Oğuz Kağan’dan Alparslan’a, Osman Bey’den Atatürk’e, İnönü’den Erdoğan’a kadar bu millete hizmet eden herkesten Rabbim razı olsun.

Av. Ali Haydar Dereli – 14 Kasım 2025

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *