AKHİSARLI DELİ FAYIK EMMİ
Sırtında yamalı deri yeleği,
Besbelli çevirdi çarkıfeleği.
Ne varsa eledi sağmal eleği,
Şoför mahallinde yaslanır gider.
Kimilerine göre Deli Fayık, kimine göre Kör Fayık diye tanınan ve tanımlanan Faik Ülker Gümüşhane’nin Akhisar Köyündendi.
Gümüşhane’nin ‘Yukarı Köyler’ diye tabir edilen Sobran Deresi köylerinin ve köylülerinin olduğu kadar namı tüm Gümüşhane, Trabzon ve hatta istanbul’a kadar uzanıvermişti. Sırtında her bir yanı yamalı deri yeleği, kafasında sekiz köşeli kasketi, ağzında kaçak sarma cigarası ve kırık topuklu ayakkabılarıyla o bu derenin adeta bir masal kahramanıydı. Bu bölgenin ve şehrin belki de en renkli simalarından biriydi.
Ağzında bir kaçak sarma sigara,
Eski bir küheylan yolcu fukara.
Yamalı ceplerde ne gezer para,
Deli Fayık Emmi yaşlanır gider.
Onun koyu yeşil renkli, 61 plaka numaralı çift kabinli emektarı yıllarca yukarı köylerden Gümüşhane’ye, Gümüşhane’den eski transit yol üzerinden Trabzon’a ve hatta İstanbul’a uzanırdı. Yaşlı küheylanı çoğu zaman yollarda kalıverir, uzun süre tüm yolcular arkada birkaç yüz metre iteklediğimiz olurdu. Ancak o yaşlı küheylan kükrer, bir ufak duman çıkartır ama asla bizleri yollarda bırakmazdı.
Takvim sahifeleri 1970’li yılları gösterdiğinde Fayık Emmi’nin emektar kamyonuyla gider gelirdik Gümüşhane Salı Pazarı’na ve Trabzon’a. Kasa kasa domates, karpuz, patates, soğan ve diğer ihtiyaçlarımızı görürdük. Emektar kamyonun kasasında kışın soba yakardık. İnek, koyun, keçi ile birlikte harabe yollardan zıplaya zıplaya şehre iner yine aynı işkenceli yolculuk sonrası köylerimize varırdık.
Salı Pazarı’nda durağa çeker,
Bir kırık sandalye üstüne çöker.
Demli çay yudumlar bir kaçak yakar,
Besbelli bir zaman uslanır gider.
Fayık Emmi yukarı olsun aşağı olsun Sobran’da kahvelerin önünde kesinlikle durur ve çay molası verirdi. Yine böylesi bir günde Arzular’da (Sobran) çay ve ihtiyaç molası vermiş kahvelerin önünde oturmuş cebinden bir Maltepe çıkarmış diğer yandan çayını yudumluyor. Kafasını yukarı kaldırmış halka halka gönderdiği sigara dumanının ardından bakarken Sobranlı Kibritçi Ahmet dönmüş Fayık Emmi’ye;
“Ola Fayık bir dal sigara ver de efkâr dağıtak” der.
Fayık Emmi uzatır buruşuk paketinden bir dal Maltepe sigarasını.
Kibritçi Ahmet sigarayı görünce burun kıvırır ve;
“Kusura kalma Fayık Emmi o beni öksürtüyor, ben Marlbora’dan aşağı içmem” der demez Rahmetli Fayık Emmi lafı gediğine oturtur;
“Ulan! Senin servetin kadar benim kapımda poh (tezek) var” der.
Fayık Emmi. Namı diğer Deli Fayık, Kor Fayık. Türk sinemasının kötü karakterlerinden Erol Taş’a, birazcık Hayati Hamzaoğlu’na az biraz da Bilal İnci’ye benzerdi. Ancak yakinen tanıdığınızda içinde bir Hulusi Kentmen veya Kadir Savun karakteri saklandığına hükmederdiniz.
Bazen Erol Taş gibi bir kahkaha atar, şoför mahallindekilerle sataşır, kavga eder, yoldan gidenlere iş olsun diye korna basardı. Yolcuları üşümesin diye zemheri aylarında arabasının üstüne soba kurar, soba borusunu tentenin ortasına geçirdiği bir delikli tenekeden dışarı verirdi. Gümüşhane’ye giderken ve geri dönerken arabanın üzerinden çıkan kesik duman bir başka soluk fotoğraf karesi olarak hala hafsalamda tatlı bir anı olarak yer almaya devam etmektedir. Yolda giderken birden araba acı bir frenle olduğu yerde zınk eder ve Fayık Emminin başı uzanır şoför mahallinden;
“Valan tezek atın sobiya, üşümeyin haaa!” diye kükreyiverirdi.
Kaderi gurbet olan yukarı köyler Demirören, İşkilas (Sarıçiçek), Tandırlık, Akhisar, Arduç, Tanera (Süngübayır) ve Vessenni’den (Yayladere) çık uzaklara götürürdü sevdiklerimizi. Uzun kış gecelerinde tandır kenarında hasır üstüne serili yün yataklarımızın içinde yorgana sımsıkı sarılır gurbet ellerdeki babalarımızın suretlerini hayal ederdik. Ve her günün akşamında Gümüşhane’den gelen Fayık Emminin arabasını gözlerdik bir umut babamız gelecek diye. Umut taşırdı bazen, çoğu zaman da kahır götürürdü bizlerden ötelere. Bu köyleri uzaklara, uzakları bu köylere bağlayıverirdi. Gurbete gidenlerimizi o götürür ama yine o bize getiriverirdi sevdiklerimizi, beklediklerimizi...
Trabzon yolunda araba eski,
Şoför mahallisi garibin köşkü.
Elinde bijonu bir eski keski,
Alnında teriyle hırslanır gider.
Onun yollarını beklemek biz çocukların en büyük eğlencesiydi. Çünkü Fayık Emmi umuttu, hayallerimizdi, baba kokusuydu ve biz onun arabasıyla kavuşurduk tüm sevdiklerimize, hayallerimize. Onunla yaz bitiminde Trabzon Arafilboyu Mahallesine korna sesiyle girişimizi ve yaz başlarken tekrar Gümüşhane Demirören Köyü’ne dönüşlerimizi unutmamız mümkün mü? Hamsiköy’de yediğimiz sütlaçları az ileride çıkarsak da o günlerin hatıralarını anmadan geçen bir günüm dahi yok.
Dedik ya renkli bir simasıydı Gümüşhane’nin. Trafik polisleri, esnaflar ve nihayetinde köylüler onun adeta can simidiydi. Onlara sataşır, onlarla kavga eder, onlarla halleşir, onlarla bir ve beraber bir ömrü acı tatlı yaşardı.
Kendisinden ehliyet isteyen trafik polisine camdan kafasını uzatarak;
“Valan verdiyiz mi ki bi de soriysiz” deme cesareti gösterirdi. Trafik polisleri onun muhabbetine hasta olacaklar ki arkasından takip ederler ve megafondan;
“Sayın köy kamyonu lütfen sağa çek” diye tacizlerine karşı yarı beline kadar camdan sarkarak eliyle tehditler savurur ve okkalı küfürlerinden birkaç tane boca ederdi. Polislerin kahkahaları inanın megafondan duyulurdu. Gene bir keresinde trafik polisleri onu durdurmuş ve aralarında şu muhabbet yaşanmıştı;
“Sayın köy kamyonu emniyet kemerin nerede?”
“O ne ki, ne işe yarayacah ki?”
“Seni kazalardan koruyacak”
“Eyle mi” demiş ve yine camdan kafasını uzatarak arabanın üstündekilere seslenmiş;
“Valan verin ordan bir kem” demiş ve aldığı kemle kendini oturduğu koltuğa bağlayıvermişti.
Zigana Dağı’na varınca yolu,
Zemheri yol vermez kesilir kolu.
Hamsiköy’de onca hatıra dolu,
Fındıklı sütlacı seslenir gider.
Şimdi yukarı köyler Fayık Emmi’ye hasret, o yılların yokluğuna ve çilesine sevdalı bir ruhi haletiye içinde o günleri ve muhabbetini arar durur.
Deli Fayık Emmi şimdi Akhisar Köyü aile kabristanlığında ebedi istirahatgahında uyumakta.
Bir zamanlar zar zor ilerlediği taşlı ve topraklı yolların bugün çift şerit asfalt olduğunu görse ne güzel olurdu.
Çocukluğumun en güzel yanı ve en muhteşem hatırası Fayık Emmi. Senin hayallerimi süsleyen siluetin ve o muhteşem arabanı gözyaşları içinde temaşa ediyorum.
İyi ki vardın, iyi ki seni tanımıştık, iyi ki senin arabanla yolculuk ediyorduk.
Çünkü sen bize sevdiklerimizi, hayallerimizi, umutlarımızı getiriyordun. Sen bizim kahramanımızdın. Mekânın Cennet olsun inşallah.
Yukarı köylerin kesildi sesi,
Kesildi dağların olan nefesi.
Ömür denen heyhat bir can kafesi,
Beşikten mezara paslanır gider.

