1980… DARBEDEN BİR HAFTA ÖNCESİ

Bir grup öğrenci ayağa kalktı ve bozkurt işareti yaparak üç kere:

“Kanımız aksa da zafer İslam’ın!

Kavgamız vurguncu düzenedir, düzene!” diyerek tekrar yerlerine oturdular.

Üstat nefeslenmişti. Tekrar söze başladı.

“Bu dava hor, bu dava öksüz, bu dava büyük.”

Bu mısrayı söylerken onu can kulağıyla dinleyen büyük dava adamı Alparslan Türkeş’i, Doğu Türkistan başbuğlarından İsa Yusuf Alptekin’i ve Türk aydını Ayhan Songar’ı işaret etti.

“Ciğerine kadar Müslüman

  Dibine kadar Türk,

  Sapına kadar erkek…”

Bir yazımda Bozkurdun söğüt ağacına intikalini yazmıştım. İşte bu Türk oluş, mutlaka bilmek gerek ki Türk Müslüman olduktan sonra Türk’tür. Bu sözümü işiten bir adam:

“Sen ya altından heykeli yapılacak ya da asılacak adamsın!” demişti.

Gençler! Tarihimizi okuyunuz. Şu üç devreyi hiç unutmayınız. Birinci devir, Kanunî Sultan’a kadar olan devir. Bu devir, vecd devresidir. İkinci devir, Yahudilerin saraya kadar girmesi ile başlar. İçte hâl böyle iken dışta da düşmanlık arttı.

Devlet-i Âli’ye karşı dışta da düşmanlık arttı. Kaba softalar türedi boy boy. Her kademede ezbercilik aldı başını yürüdü. 2. Abdülhamit zamanında bir şeyhülislam, Nizam-ı Cedid’e kaput giydirmeyi bile küfür sayar. Fetva verir.

Cevdet Paşa haklı olarak sorar:

“Niçin o şeyhülislamı saraya çağırtıp boğdurmadı?”

Ne yazık ki bu kaba softalar, yenilik adına ne varsa karşıdırlar. Onlara göre matbaa firenk icadı, bisiklet şeytanarabası…

Oysa Allah’ın resülü:

“İlim Çin’de bile olsa gidin bulun.” der. Muhammedî bir duada “Allah’ım bana eşyanın hakikatini olduğu gibi göster.” yakarışı ne ifade etmektedir?

Dünkü yobaz ile bugünkü reformist arasında hiçbir fark yoktur. Dün; şeriat isterük diyen yobazlar, bugün din kisvesi altında reformist oldular. Dünkü yobazın da bugünkü dinci geçinen menfaatperestlerin de kafasını din adına almak gerekmektedir.

Türk’ün son yedi asırlık geçmişinde ilk iki buçuk asrını aşk, vecd, fetih ve hâkimiyet süslemiş; son devir ise üç asrını Kur’an’ın dediği gibi “Belhüm adal” seviyesinde hayvandan aşağı taklitçilere kaptırıcı, en son asrını da işgal ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle Türk’ü madde planında kurtardıktan sonra ruh planında helak edici tam üç devre…

Alparslan Türkeş, işte tam da bu devrede önemli bir kapıyı aralıyor. Yüzü içinden içi yüzünden işaret veren bir insan…

Ruhun fikri kuvvetinden ziyade âdele ve hareket gücüne bağlı bir gençlik örgütlemeyi bilmiş bir lider olarak hakkıyla ümit beslemek zorunda olduğumuz tek lider. O, günümüzün korkulan adamı…

Onun en öne çıkan özelliği çok düşünüp az konuşması. Ses çıkarınca tam çıkarmak... İşe girişince var gücüyle yüklenmek…

“Türkeş’in mücadele verdiği alanda (politik zeminde) her şeyin sahtesi var. Şöyle ki; politikada vicdan sahte, iman sahte, izan sahte, irfan sahte…

Basında muharrir sahte, havadis sahte, fikir sahte, yorum sahte…

Mümin geçinende vecd sahte, anlayış sahte, gayret sahte, fedakârlık sahte… Bunca sahtelik ve sahtekârlık içinde Türkeş gibi ve siz gençler gibi gerçek görmek, ne kadar sevindirici durum.

Eğer ülkücüler olmasaydı. Bu vatan çoktan elden gitmişti.”[1]

Üstat, kuruyan dudaklarını ıslattı. Bu arada “Ya Allah, bismillah, Allahu Ekber!” sesi yükseldi.

Son sözü yine üstat söyledi. Mikrofonu dudaklarına yaklaştırdı. O tılsımlı sesiyle: “Bu yol Hak yoludur. Ülkü yoludur. Bu yolda ya olunur ya ölünür.” diyip yavaşça ayağa kalktı. Salonda ne kadar insan varsa ayağa kalkmış elleri sızlayıncaya kadar alkış tutmuşlardı.

Muhsin Reis ve arkadaşları hiç böylesi coşkulu bir konferansa şahit olmamışlardı. Üstadın kitaplarını okumuş, Büyük Doğu dergisini her zaman merakla takip etmişlerdi. Muharrem, duygularını ifade etmek için söz aramış fakat bulamamıştı. Bir süre bekledikten sonra:

“Mükemmel bir insan, usta bir anlatım.” diyebilmişti.

Mustafa Pehlivanoğlu:

“Neden üstat dedikleri belli oldu.” diyerek yerine oturdu.

Aklınız ve gönlünüzle yolunuz açık; alnının ak olsun.

Muzaffer ARSLAN


[1] Çerçeve 5, sayfa23, N. Fazıl Kısakürek

YORUM EKLE