Bu Şehirde Yük Sessiz Taşınır
Bizim buralarda işler genelde yüksek sesle başlamaz.
Toplantı salonlarında değil, ayaküstü konuşmalarda şekillenir çoğu şey. Bir çay bardağının buharında, yarım bırakılmış bir cümlenin içinde.
Bir iş çıkar ortaya.
Herkes bakar.
Kimi “bir ara konuşuruz” der, kimi “şimdi sırası değil.”
O sırada biri kalır. Lafı uzatmaz. “Ben hallederim,” demez belki ama adımını geri atmaz. Yük de böylece ona kalır.
Başta mesele olmaz. Bu şehirde yük taşımaya alışkın çok insan vardır. İş yapılır, eksikler toparlanır, düzen kurulur. Kimse ismini yazmaz, kimse teşekkür beklemez. Çünkü burada bazı işler sessiz yürür.
Sonra iş görünür olur. Bir bakarsınız, daha önce ortalıkta pek görünmeyenler masaya yaklaşmış. Fikir soranlar çıkar, yön gösterenler artar. Konuşmalar çoğalır. “Aslında biz de baştan beri…” diye başlayan cümleler duyulur.
Yükü taşıyan yine ses etmez. İnsan buna da alışır. Ama bir yerden sonra tuhaf bir durum oluşur: İş ortak gibi görünür, yük hâlâ aynıdır. “Zaten sen biliyorsun,” denir.
“Bunu da sen halledersin.” Sözler yumuşak, beklenti nettir.
Paylaşmak konuşulmaz. Ama sorumluluk hep aynı adrese yönlendirilir. Araya bazen şaka girer. Bazen yarım bir gülümseme. Kimse açık açık bir şey söylemez ama herkes neyin kime kaldığını bilir.
Bu şehirde insanlar çabuk tanınır. Kim omuz verir, kim kenardan bakar; zamanla belli olur. Bazıları başkasının omzuna basacak bir yer bulduğunda kendini uzun zanneder. O omuz çekilince, mesafe hızla kapanır. Bir noktadan sonra insan şunu anlar: Herkesle yol yürünmez.
Herkesle yük taşınmaz. Burada işler çabuk unutulur ama yük kolay unutulmaz. Çünkü yükü taşıyan bilir. Yük de kimin omzundaydıysa, onu saklar.
Bu şehirde çok iş yapılır. Çoğu da sessizce yapılır.