Çamur Dağının Kızı (38)

Çamur köyünde sabahtan beri nefesler tutulmuş, Vilayetten gelecek haber bekleniyordu. Gogoçların harmanındaki kar, köylüler tarafından küreklerle kürünmüş, ortasına çalı çırpı yığılmıştı. Muhtarın evinde ise köylü kadınlar bütün hazırlıkları tamamlamışlardı. Kesilen iki koç, iki büyük kazanda kavurma, iki büyük kazanda da bulgur pilavı pişirilmişti. Gözler, hep köyün girişindeki yoldaydı. Cemal öğretmenin tayininin durdurulduğu haberi bekleniyordu. 

Muhtar İsmail, sabah köyden ayrılmadan karısı Hayriye’ye sıkı sıkı tembihlemişti. Öğretmenin tayini durdurulduysa sevinçten, durdurulmadıysa da veda yemeği verilecekti ama herkes öğretmenlerinin tayininin durdurulacağına adeta inanmışlar, aksini düşünmüyorlardı.

Zeynep, evlerinin önüne attığı ağaç iskemlede oturuyordu. Sabahtan beri bir şey yememişti. Anası Kadrinur ne kadar zorladıysa ağzına lokma koymamıştı. Ahıra da gitmedi. Bütün işleri anası yaptı. 

-Kızım gel bir şeyler ye, acından öldün.

-Yok ana aç değilim.

“Öğretmenin tayini durmazsa bu kız kafayı kesinlikle yer, Allah’ım sen koru” dedi kendi kendine. 

-Kızım öğretmenin tayini durmazsa durmaz, sonunda ölüm yok ya, niye kendini o kadar üzüyorsun. Sabahtan beri o iskemleye çakılı kaldın. Güneş de neredeyse aşacak, gel içeri üşüyeceksin. Hasta olacaksın kızım.

-Yok ana bir şey olmaz.

Çocuklar önlerinden “Ömer abi ile bekçi Osman geldiler” diye bağırarak koşuştular. Zeynep duyar duymaz o da arkalarından koştu. 

Muhtarın evinin önüne gelince Ömer ile bekçi Osman atlardan indiler. Zeynep hemen yanlarına koştu.

-Ömer abi söyle ne oldu?

-Müjdemi isterim, tayini durdu öğretmenin.

Sevinçten elini kalbinin üzerine götürdü, dizlerinin üzerine çömeldi “Allah’ım sana şükür” diyebildi. Çocuklar ise sevinçten bağırıyorlardı:

-Öğretmenimizin tayini durdu! Öğretmenimizin tayini durdu!

Zurnacı Hayrettin ile davulcu Aslan, öyle bir çalmaya başladılar ki, davulun sesi neredeyse Çamur Dağında yankılanıyordu.

-İsmail amca ile öğretmen neden gelmedi?

-Onlar da birazdan gelirler Zeynep, biz önden gelip haber verelim dedik. 

Davul ve zurnacı, çocukların önünde çalarak Gogoçların harmanına geldiler. Köylüler de yavaş yavaş harmana toplanmaya başladı. Ortada yığılı olan çalılar yakıldı, çocuklar ateşin etrafında dönmeye başladılar. 

Davul-zurna sesine kapıya çıkan Çeşminaz ile anası Aliye, Zeynep’in koşarak kendilerine doğru geldiğini görünce:

-Ne oluyor Zeynep, düğün var da bizim haberimiz mi yok?

-Yok ana düğün değil ama düğünden de daha güzeli Cemal’in tayini durdu, onun için çalıyorlar.

-Haydi gözümüz aydın.

Birbirlerine sarıldılar. Zeynep’in sevincine diyecek yoktu. Çeşminaz ile öyle kucaklaştı ki bir türlü bırakmıyordu. 

-Yeter sarıldığınız, haydi içeri gelin, börek yapmıştım, çay da var.

-Olur ana, sabahtan beri bir şey yememiştim, yaptığın böreği hep yiyebilirim, dedi ve Aliye kadının elini öptü.

Xxx

-Helal olsun Koca Zülfiye Neneye, durdurdu öğretmenin tayinini, dedi Sümüklü Salih.

-Evet.

-Öyle bir konuşmuş Vali Paşaya ki, vali az kalsın küçük dilini yutacaktı korkudan.

-Deme?

-Evet, benim karı anlattı. Vali hepsini bir salona aldı. Doğruca nenenin yanına gitmiş, elini öpmüş, ‘Niye geldin ana haber salaydın ben geleydim ayağına’ demiş.

-Vay anasını, neneye bak.

-Nene, iki elini bastonunun üzerine koymuş, sen devletsin demiş, biz senin ayağına geleceğiz demesin mi?

-Bak sen.

-Valinin adeta bacakları titremiş.

-Hele hele.

-Vali geçmiş yerine, buyur ana demiş, nenem bir konuşmuş bir konuşmuş, vali ne durdurdum diyebilmiş ne de durdurmadım.

-Eee?

-Kalkmış yerinden vali, tekrar nenenin elini öpmüş. Eğilmiş kulağına bir şey söylemiş, nene gülümsemiş ama belli etmemiş. 

-Helal olsun. Diğer kadınlar farkına varmadı mı?

-Nerede.

-Ulan Sümüklü, öyle ballandıra ballandıra anlatıyorsun ki, bari sonunu getir.

-Vali, giden kadın ve çocukları bir lokantaya göndermiş yardımcısı ile. Gelirken de yanlarına beş tane jandarma vermiş.

-Vay anasını. Nene de ne neneymiş, baksana vali korkmuş ondan değil mi Sümüklü Salih?

-Korktu tabi.

-Öyle atıyorsun ki Sümüklü ben de inandım.

-İster inan ister inanma.

-Haydi gidelim, Ömer ile Bekçi Osman geldi. Kavurmanın kokusu ta buraya kadar geliyor. Midem de öyle kazınıyor ki.

-Bizim muhtara da helal olsun baksana iki tane koç kestirmiş, çoluk çocuk kadın erkek herkesin midesi bayram edecek.

Kızlar hayvanların yemlerini erkenden veriyor, bir an önce Gogoçların harmanına gitmek için can atıyorlardı. Aylardır köyde davul-zurna çalmamış, halaylar çekilmemişti. Hayvanlarını yemleyenler soluğu harmanda alıyordu. Köyde adeta düğün havası vardı. Davulcu Aslan, davuluna öyle vuruyordu ki nerede ise patlatacaktı. 

-Davulcu da davulcu muhtar.

-Öyle Osman usta, sade bizim köyde değil çevre köylerde bile onun gibi davul çalan yoktur. Konuşturur adeta davulunu.

-Belli oluyor.

-Sizin oralarda da çalınır mı davul-zurna?

-Bizler daha çok kemençe ile yaparız düğünleri. Durumu iyi olanlar kemençenin yanı sıra davul-zurnacı da getirirler.

-Haydi geçelim harmana, bizler de katılalım bu şenliğe. Bir şey diyeyim mi sana Osman usta?

-Söyle muhtar.

-Senin bu oğlun var ya köyümüzün havasını değiştirdi. Erkekler çalışıyor, kötülükler yok oldu, küsülüler barıştı. Biz bu öğretmeni kolay kolay vermeyiz bunu bilesin.

-Zaten sizin köylü oldu sayılır muhtar.

Gülüştüler.

Harmanda ilk halay kuran kızlar oldu. Onlar oynadıkça onları seyredenlerin başında da köyün delikanlıları geliyordu. Zeynep ile Çeşminaz bir kenarda oynayanları seyrediyordu. 

-Zeynep, sen bilirsin buranın oyunlarını girsene.

-Yok Çeşminaz, sözlü ya da nişanlı kızların halay çekmesine iyi gözle bakmazlar, sen gir.

-Ben bilmem buranın oyunların.

Harmanın çevresi öyle kalabalıklaşmıştı ki, iğne atsan yere düşmeyecekti. Soğuk hava köylüleri birbirlerine daha da yakınlaşmıştı.

-Açılın, dedi Çemiş Hasan.

Dört tane büyük kazan, düz bir yere konuldu. Önce bulgur pilavı, üzerine de kavurma konulan tabağı alanlar bir kenara çekilip iştahla yiyorlardı. Yarım saat içerisinde iki kazan kavurma ile iki kazan bulgur pilavı bitmişti. Karınlar güzelce doyuruldu. 

-Haydin bakalım, vur davulcu, halay zamanıdır, dedi Çamur Abbas, geç bakalım en başa muhtar.

Kadın erkek, genç yaşlı, Çamur köylüler felekten bir gece çalmanın mutluluğu ile gecenin geç saatlerine kadar eğlendiler. İçlerinde en çok da mutlu olan da Zeynep’ti. Gece boyunca harmanda yanan lüksün ışığında sık sık Cemal öğretmenle göz göze geliyordular.  

Muhtar İsmail, gecenin epeyce ilerlediğini, köstekli saatine bakınca anladı. Davulcu Aslan’a “dur” işareti yaptı.

-Dinleyin beni. Öğretmen Cemal’in sizden bir isteği var. Yarın okul açılıyor. Çocuklarımız okula gidecekler. Çocuğu okula giden babalar erkenden kalkıp hep birlikte okulun yolunu kardan temizleyeceğiz. 

-Muhtar bu kadar eğlenmenin sonunda bunu mu söyleyecektin. Çocuklarımız ilk defa karı yarıp da okula gitmeyecekler. Yarın da gitsinler biz daha sonra temizleriz yolu.

-Olmaz Sümüklü Salih, senin hem de okula giden iki çocuğun var, onları düşün, ayaklarına kar girip üşümelerini ister misin?

-İstemem tabi.

-O zaman ilk sen küreğini alıp geleceksin. Hatta evinin önünden başlayacaksın karı temizlemeye.

-Tamam muhtar, tamam.

-Gece ilerledi, hava da iyice soğudu eve gitme zamanıdır. Herkese iyi geceler.

Herkes muhtarın sözünü dinledi yavaş yavaş evlerine gitmek için dağıldılar. Muhtar, bekçi İsmail’e yanına gelmesi için işaret yaptı. 

-Buyur muhtarım.

-Çamur Abbas’a söyle kahveyi açsın çayı demlesin biraz oturacağız.

-Baş üstüne.

Çamur Abbas ile Çemiş Hasan eve gidecekken bekçi Osman’ın muhtarın isteğini iletmesi üzerine oldukça isteksiz olarak kahvehaneyi açtılar. Sobayı tezekle doldurup yaktılar. 

Muhtar İsmail’in yanı sıra köyün erkekleri de kahvehaneye geldiler. “Bunların herhalde karıları ile araları bozuk. Gidin evinize yatın. Bu saatte ne işiniz var kahvehanede?” dedi kendi kendine Çemiş Hasan.

-Bu saatte kahvehaneyi ilk defa açıyorum muhtar, hayırdır?

-Mutluluktan gözlerime uyku girmedi.

-Ha senin girmedi bu avara kasnaklara da ne oluyor, gitsinler evlerine, diye tepki gösterdi Çemiş Hasan.

-Onların da gözlerine uyku girmemiştir.

-Girmez tabi iki kazan kavurma yaptırırsan, bir de üstüne üstlük iki kazan bulgur pilavını silip süpürürse girmez gözlerine uyku. Karınlarına baksana, iki tabak üç tabak yiyen oldu.

-Helal olsun. Yarın sulama havuzunu yaparken taş taşıyacaklar, onlara ne eder ki kavurma.

-Doğru dersin de bakalım çalışacaklar mı?

-Su sadece bana lazım değil hepimize lazım. Sizler de kahvehaneyi kapatıp çalışacaksınız.

-Yapma muhtar bir işyeri kapalı olmaz.

-Olur olur.

Osman usta, oğlu Cemal öğretmen ile kahvehaneye gelince herkes merakla onlara baktı.

-Hayırdır Osman usta, sen bu saatte kahvehaneye gelir miydin?

-Ne yalan söyleyeyim, Cemal ile beni de uyku tutmadı, kahvehane açık deyince Cemal geldik.

-Gelin gelin, kahvehaneye niye geldin diye soracağına çaya bak hala demlenmedi mi Çamur Abbas?

-Demlendi hemen veriyorum muhtar.

(Devamı var)

YORUM EKLE