Çamur Dağının Kızı (49)

Ömer, sabah erkenden kalkıp atı güzelce tımar etti. Yemini verdi. Yem torbasını da doldurdu. Anası kahvaltıyı çoktan hazırlamıştı. Ellerini temizce yıkayıp kahvaltıya oturdu. Muhtar babası hala uykudaydı.

-Acele etme oğlum, Osman usta köyden çıkacak, kasabaya gelecek, kasabadan da vilayete gelecek. Çok zamanın var.

-Olsun ana, onun adı Osman usta ne zaman nerede ne yapacağı belli olmaz.

-Karnını iyice doyur, kalkma sofradan. Belki vilayette yemek yeme zamanın olmaz.

-Tamam ana. 

-Alınacakları da unutma, babanın huyunu bilirsin illa da siparişlerin eksiksiz gelmesini ister.

-Biliyorum ana, vilayete varır varmaz siparişleri alıp terkiye yerleştiririm.

Karnını bir güzelce doyurduktan sonra kalktı. Babası da uykulu gözlerle yattığı odanın kapısını açtı. 

-Gidiyor musun?

-Gidiyorum baba.

-Hizmette kusur etme, göreyim seni.

-Etmem baba.

-Haydi selametle git, selametle gelin.

-Sağol baba.

Heybeyi atın eyerine yerleştirdi. Yem torbasını da eyerin arka kaşına bağladı. Atı çözdü, köyü çıkınca bindi. “Deh” deyip Kostan Dağına doğru dörtnala sürdü. Sevinçten adeta uçuyordu. Babası konuşmuştu Çeşminaz’ın babasıyla. “Hayırlı iş” için konuk olacaklarını söylemişti Osman ustaya. Nasıl uçmazdı? Yollar atının ayakları altında kayıp gidiyordu. Kostan Dağının zirvesine kısa bir sürede çıktı. Atını burada şaha kaldırıp bir kez daha “deh” dedi. Yayladere köyünden hızla geçti. Sobran’a vardığında vilayete az bir yolu kalacaktı. 

Sobran’ı da aynı hızla geçti. Şimdi ana yoldaydı. Burada atı dörtnala sürmeye gelmez. Az da olsa yoldan kamyonlar geçiyordu. Atı yeteri kadar yorulmuştu. Rahat yürümesi için dizginleri gevşetti. Osman usta ve Aliye kadından önce vilayete varıp siparişleri aldıktan sonra karşılamalıydı onları. Öyle de yaptı. Deli Kadir’in her zaman durduğu durağa vardı. Henüz daha gelen yoktu. Yolun kenarındaki kavak ağacına atı bağladı. Dizginleri çıkarıp, yem torbasını atın başına taktı. Torbayı birkaç kez sallayan atı, başını yere eğerek yemeye başladı.

Gözleri hep yoldaydı. Sağından solundan geçen insanların farkında değildi. Bir saati geçmişti hala gelen yoktu. Ne oldu acaba, gelmekten vaz mı geçtiler? Olamaz, Deli Kadir daha gelmedi. Allah korusun yolda bir kaza olmasın. Karamsar düşünmek istemiyordu ama gecikince düşünmeden de edemiyordu. Nice sonra Deli Kadir’in çift şoför mahalli kamyonu göründü. Kamyon tam da beklediği yerde durdu. Dikkatlice kamyondan inenlere bakıyordu. “Oh geldiler” deyip yanlarına koştu. “Hoş geldiniz” deyip ellerindeki çantayı aldı.

-Sen niye geldin Ömer?

-Babam sizi almam için gönderdi Osman emmi.

-Sağ olsun, o da sen de.

Osman usta ve Aliye kadının ellerini öptü. Çantaları atın eyerine sıkıca bağladı. 

-Gidelim mi yoksa şehirde alacağınız herhangi bir şey var mı?

-Yok Ömer oğlum, gidelim.

Eskibağlar Mahallesi’ne kadar yürüdüler. Ömer atını kenara çekti. Osman ustanın da yardımı ile Aliye kadını ata bindirdiler. Dizginler elinde öne geçti. Osman usta ise atın arkasında yola koyuldular. Konuşmadan yürüyorlardı. Sobran’ı konuşmadan geçtiler.

-Ömer, dedi Aliye kadın.

-Buyur ana?

-Var mıdır köyde sevdiğin bir kız?

Bu da şimdi sorulacak soru mu? Ne yanıt verecekti ki? Çeşminaz’ı sevdiğimi bilmiyormuş gibi soru sordu.

-Cevap vermedin?

-Yoktur ana.

-Niye ki, baktım sizin köyün kızlarının hepsi de çok güzeller, içlerinden birine gönül veremedin mi?

Osman usta, dayanamayıp söze girdi:

-Hatun bırak çocuğun yakasını, güzel güzel giderken soracak başka bir şey bulamadın mı?

-Yol konuşa konuşa biter bey, bilmez misin?

-Bilirim de başka bir şey soraydın, neden utandırıyorsun çocuğu?

-Utanacak bir şey sormadım. Cevap alamadım. Ne dersin Ömer?

-Hepsi de güzeldir ana ama benim gönlüme düşen olmadı.

-Baksana ağzının yanındaki kızı kaptırdın benim oğlum Cemal’e.

Hayda, ana sen ne diyorsun? Şimdi bu söylenecek söz mü? Zeynep Cemal’in sözlüsü değil mi? Yoksa benim ağzımı mı yokluyorsun Aliye ana?

-Kaptırmadım ana.

-Ne demek kaptırmadım?

-Biz Zeynep ile kardeş gibi büyüdük. O bana hep abi ben de ona bacım derim.

-Ha öyle mi?

-Evet ana.

Kostan Dağını devirip Bandırlak köyüne aşağı iniyorlardı. Dört beş haneli köyde in cin top oynuyordu. Yol kenarında oturan yaşlı karı-kocaya selam verdiler. Yaşlı adam, önünden geçmekte olan Osman ustaya:

-Yolunuz açık olsun. Bir sigaran var mıdır?

Osman usta, durdu. Ömer de durdu. Yaşlı adamın yanındaki yaşlı kadın ise:

-Yapma herif, zor nefes alıyorsun, ne sigarası? Sabahlara kadar koho koho öksürüyorsun.

-Boş ver hanım, arpanın ölümü attan olsun.

-Sigaram vardır emmi ama sen yine de yengemi dinlesen.

-Sen vereceksen bir sigara ver. 

Osman usta, tabakasını çıkardı. Sardığı sigarayı yaşlı adama uzattı. Yaktı. Sigarayı yakmasıyla birlikte öksürmeye başladı. Köyün dönemecini dönünceye kadar yaşlı adamın öksürüğünün sesi geliyordu.,

-Vermeyecektin sigarayı herif.

-Adam gözlerimin içine yalvarır gibi bakıyordu. Dayanamadım verdim.

-Verdin de ne oldu. Başladı öksürmeye, sen de bırak şu sigarayı. Kokudan yanına yaklaşılmıyor.

-Hanım, atın üstünde rahatsın, demin Ömer’i sorgu suale tuttun, şimdi de benim sigaraya dil uzatmaya başladın.

-Ömer dedin de ben cevabı alamadım.

-Yok dedi ya sana.

-Belki başka köyden vardır. He Ömer başka köyden var mı?

-Vardır ana.

-Hangi köyden?

-Çok uzaktan.

-Köylerin çoğunun adını bilirim, sen söyle bakayım köyün adını?

-Çok uzak ana.

Osman usta bu kez yüksek tonlu sesle:

-Aliye hatun rahat bırak çocuğu, geldiğine geleceğine pişman edeceksin.

-Tamam tamam haydi öyle olsun. Hiç değilse uzak bir köyden bir kızı sevdiğini öğrendik.

Köye yaklaşınca konuşmayı kestiler. Köyün daha da yeşerdiğini, ekinlerin boyunun uzadığını görünce:

-Çok bereketli toprakları var bu köyün Osman usta.

-Havuz bitince daha da bereketli olacak.

Xxx

Osman ustanın kendi köyüne gitmesiyle köyün erkeklerine gün doğmuştu. Su kanalının açılması, havuz için kum ve çimentonun hazırlanması, boru ve dikenli tellerin vilayetten alınıp köye getirilmesiyle, ustanın köyden dönüşü arasındaki yaklaşık on gün içinde erkekler felekten gün çaldılar. Sabah kahvaltısından sonra Çamur Abbas’ın kahvehanesine geliyorlar öyle ki öğlen yemeğine dahi evlerine gitmiyorlardı. Muhtar İsmail onlara “avara kasnaklar” adını takmıştı. 

Kahvehanenin önünde tembel tembel otururken Ömer’in arkasında at üstünde Aliye kadın ile ustanın önlerinden geçtiğini gören köylüler ayağa kalktılar, hepsi bir ağız olmuş gibi Osman ustaya “hoş geldin Osman usta” dediler.

Muhtar İsmail de ayağa kalkarak gitti Osman ustaya sarıldı.

-Hoş geldin usta, Ömer eve bırakır Aliye hatunu hele gel yorulmuşsundur, o kadar yoldan geldin. Gel sana yorgunluk kahvesi söyleyeyim.

-Hoş bulduk muhtar, doğrusunu söylemek gerekirse sabahtan beri yol tepiyoruz, yorulduk.

-Gel hele gel. Çamur Abbas, ustaya okkalı bir yorgunluk kahvesi yap.

-Hemen yapıyorum muhtar.

-Ömer tam zamanında yetişti mi size?

-Bizden bile erken geldi. Bizim gelmemizi bekledi. Biz de vilayette durmadık hemen yola koyulduk.

Usta, Memiş Hasan’ın getirdiği kahveden yudum aldı. 

-Doğrusu yorulduk muhtar., bir yudum daha aldı, siz ne yaptınız, herhangi bir eksik yoktur?

-Yok usta. Kanal açıldı. Teller ve çimento ile borular kasabadan getirildi. Her şey hazır. 

-Güzel. Şu Cemal’in işi bir yana olsun hemen başlar, kısa sürede bitiririz.

-Olur usta. Acelemiz yok. Şimdilik su, sulamaya yeterli. Herkes bağını, bahçesini, bostanını doya doya suluyor. 

-İyi, kahve için sağol, eve geçeyim. Cemal’i göreyim bakayım ne yapıyor.

-Toprak torbalara konuldu usta, tek taşınması kaldı.

-O da olur inşallah. Hadi hoşça kalın.

Evinin önüne geçiyordu ki, Aliye hatun da Zeyneplerin kapısında Kadrinur, Çeşminaz ile otururken görünce o yana yeltendi. Zeynep ve Çeşminaz yanına gelerek, “Hoş geldin” deyip elini öptüler.

-Gel hele usta, çay ve golot var. 

-Nasılsın Çeşminaz kadın, biz burada olmayalı?

-İyiyiz usta. Sizleri görünce daha iyi olduk. Gel, geç şöyle.

Zeynep hemen çay ile dilimlediği sütlü golottan getirdi.

-Sağol kızım. Cemal nerede, kahvehanede de yoktu. 

-Az önce dağa doğru gitti baba, dedi Çeşminaz.

-Ne işi vardı ki dağda?

-Hiç baba, biraz Çamur Dağına yukarı yürüyeyim, kendimi hazırlamam lazım, deyip gitti.

Sütlü golottan yiyip çayından içti. Tam karşıda görünen Çamur Dağına baktı. “Bana bak Çamur Dağı, oğlum o toprağı taşıyacak, eğer oğlumun başına bir hal gelirse hesabını senden sorar her yerini delik deşik ederim.” 

-Ne dersin usta Cemal başarabilecek mi?

-Başaracak Kadrinur hatun. Benim oğlum güçlü kuvvetlidir. Başaracak merak etme.

-Ne bileyim. Çok güçlü kuvvetli delikanlılar başaramadı usta. Bugüne kadar Çamur Dağından on torba toprağı taşıyan delikanlı olmadı da.

-Benim oğlum olacak. O, on torba toprağı taşıyacak merak etmeyin.

(Devamı var)

YORUM EKLE