Kelkit Çayı Şiir Yarışması sonuçlandı

Gümüşhane'nin Kelkit ilçesinde Belediye Başkanlığı ve Gümüşhane Kültür Sanat Kulübü tarafından ‘Vatan’ şiirinin sahibi ünlü şair Nurettin Özdemir'in anısına düzenlenen ‘Kelkit Çayı Şiir Yarışması' sonuçlandı.

Kelkit Çayı Şiir Yarışması sonuçlandı

Gümüşhane'nin Kelkit ilçesinde Belediye Başkanlığı ve Gümüşhane Kültür Sanat Kulübü tarafından ‘Vatan’ şiirinin sahibi ünlü şair Nurettin Özdemir'in anısına düzenlenen ‘Kelkit Çayı Şiir Yarışması' sonuçlandı.

Jüri üyeliğini Prof. Dr. Selami Şimşek, Yrd. Doç. Dr. Mustafa Ayyıldız, Turan Tuğlu, Osman Nebioğlu ve Talat Ülker’in yaptığı yarışmaya 384 şair toplamda 513 şiirle katıldı.

Jürinin değerlendirmesi sonucunda Aruz dalında İstanbul’dan Mecit Aktürk ‘Hani’ isimli şiiriyle birinci, Denizli’den Saltuk Buğra Bıçak ‘Münâcât’ şiiriyle ikinci olurken, Hece dalında Samsun’dan Kenan Yavuzarslan ‘Bir şiir yazılıyor’ şiiriyle birinci, İzmir’den Hava Köseoğlu ‘Ateş ve Vuslat’ şiiriyle ikinci, serbest dalda Kütahya’dan Züleyha Özbay Bilgiç ‘Gülden Entari Dikerdi Annem’ şiiriyle birinci, Tokat’tan Mahmut Hasgul ‘Gül ve zambak’ şiiriyle ikinci olurken, jüri özel ödülü ise Gümüşhane’nin Kelkit ilçesinden yarışmaya ‘Bir Sitemdir Sevdalara Eş’arım’ şiiriyle Ali Kemal Mutlu’ya verildi.

Birinciye 2 bin, ikinciye bin 500, üçüncüye bin ve 3 adet mansiyona 500'er TL para ödülü takdim edilecek yarışmada ödül töreni önümüzdeki günlerde yapılacak.

‘Vatan, Antalya'da bir mavi su, Posof'ta bir çorak tarla, Gümüşhane'de bir yemyeşil bahçedir’ dizelerinin sahibi eski Gümüşhane Milletvekili, şair, hukukçu 89 yaşındaki Nurettin Özdemir geçtiğimiz Ağustos ayında hayatını kaybetmişti.

ARUZ DALI
BİRİNCİ
H A N İ?
Yok mu Yâ Râbb nevbahardan hiç umut
Kış ayından çok usandım, yaz hani?
Nârı nûr et, bir ışık yak az avut
İkramından hüzne kandım; haz hani?
Dert musîbet, ömrü külfet âcize
Gamlı gülzâr, neş'e dermek mûcize
Ardı gelmez sarp yamaçlar zor dize
Dik yokuşlar bitti sandım; düz hani?
Pâyitahtım yerle yeksân, taç kırık
Saymadım hiç, kaç yaram var, kaç kırık
Onca kârım bir amansız hıçkırık
Sırra vâkıf, zevke mâtuf söz hani?
Vakt-i vuslat, kaçtı fırsat, dar zaman
Şer tuzaklar nefsi yoklar, pek yaman
Belki bin kez tövbe ettim, el aman...
Ben kulundan balsa matlûb; öz hani?
Azdı derdim, az dokunsan kan akar
Izdıraptan bezdi bahtım, yan bakar
Dosta vardım, dilde feryâd, can yakar
Süzdü zâhid, sordu saf saf; köz hani?
Tövbesinden bahtiyarken müstecap
Her cenahtan çok günahtan doldu kap
Dâvetin var, tek kapımsın, zor icâp
Derde dermân istemek çün yüz hani?
Tesbihimden zikri saldım "Hayy" diye
Yaş akıttım gizli-zâhir duy diye
Yağmurundan damla düşmez pay diye
Gözlerim kör, Rahmetinden iz hani?
Fâ’ilâtün / fâ’ilâtün / fâ’ilün
Mecit AKTÜRK – İSTANBUL

ARUZ DALI
İKİNCİ
MÜNÂCÂT
Vuslatın olmazsa zûldür; verme hicrân Allah'ım
Cürmü çoktur kulların sen etme hüsrân Allah'ım
Habbeden saysam da dağlardan büyüktür suçlarım
Çok günâh yüklenmişiz âh sayma isyân Allah'ım
İblis'in ardında serkeş gölge olmuş nefsimiz
Belki nefsten işledik biz belki nisyân Allah'ım
Ç/ağlayan ırmak mıyım gümrah akar hüznüm o dem?
Gözlerim hep ağlamaktan kaldı giryân Allah'ım
Afla âzad eyle firkatten, Cehennem'den uzak...
Kavrulurken bağrımız âh oldu biryân Allah'ım
Bir de Eyyûb'un o sabrından nasipdar olsa can
Öyle nâçâr düştü kalbim; yolla dermân Allah'ım
Fıskla boş işlerle kalp yorgun geçirmiş ömrünü
Tevbenin ver hırkasından, kılma üryân Allah'ım
Saltuk Buğra BIÇAK – DENİZLİ

HECE DALI
BİRİNCİ
BİR ŞİİR YAZILIYOR
Şuara sohbetinde, bütün mevzu gözlerin
Her an söz fırçasıyla tuvale çiziliyor
Sen kalpten güldüğünde bayramıdır sözlerin
Dünyanın bir yerinde bir şiir yazılıyor
Âşıklar Meclisi’nde, okyanustan da derin
Yusuf kadar umutlu, buz dağı kadar serin
Cihandaki esrarı topluyor gamzelerin
Bir muamma kaybolup, bir tılsım çözülüyor
Varlığın Kaf Dağı’nda, yokluğunsa hediye
Hasretin sokak sokak yüklenir bir kediye
Fuzulî dile gelip seni anlatsın diye
Bağdat’ta bir şişeden her gün mey süzülüyor
Ruhumuz alev ateş, gönlümüz öyle kadim
Aşkımızın uğruna ömrümüz olur hâdim
Bir sengine Acem’i feda ederken Nedim
İstanbul’da laleli bahçeler geziliyor
Ruhunu incitse de Necatî’nin sözleri
Nazireye hapseder kalemdeki közleri
Lakin koyboldu diye mezarının izleri
“Pir İlyas Makamı”nda bir Mihrî üzülüyor
Yakar aşkın ateşi, kandili de yağı da
Bir acı mesken olur bin yılda bin ağıda
Kalem her değdiğinde pamuk renkli kâğıda
Bir Hallac-ı Mansur’un derisi yüzülüyor
Rüyalardan bir müjde, bir kutlu selam ile
Nâbi’ye bahşedilir gönlüne ilham ile
Mukaddes topraklara saygıya ikram ile
Medine yollarında, bir kervan düzülüyor
Ey! Meşrebi karanlık, kalpleri saran ayla
Bazen sıfat-ı meçhul, bazen aşikâr Leyla
Eğer bir gün susarsa kalemdeki vaveyla
Demek ki bu şaire bir mezar kazılıyor
Kenan YAVUZARSLAN – SAMSUN

HECE DALI
İKİNCİ
Ateş Ve Vuslat
Baharı ben ekmiştim o badem gözlerine
Irmaklar kıskanmıştı verdiğim can suyunu
Adamışken ömrümü sevdamın izlerine
Yüreğim göremedi ah hercai huyunu
Dans ederken ceylanlar hülyalı bakışında
Karıncalar gülümser, çiçekler boy verirdi
Yanıp küle dönerdim kan donduran kışında
Hükmü yoktu ayazın, kar sesinde erirdi
Ağyarı yâr bilip de gittiğin günden beri
Maziyi kırk bohçaya sarıp koydum kenara
Belki yıllar geçince sende artar değeri
Anlarsan şayet bir gün, beni kendinde ara
Yarım kalmış cümleler cana kast eder gibi
Alay edip gülümser hadi gel tamam eyle
Göklerim paramparça garip derbeder gibi
Arâftaki ruhuma umutlu sözler söyle
Bil ki işte o vakit, Firavun tövbe edip
Kızıl toz bulutuyla Nemrut dağından iner
Bil ki bütün hüzünler yeryüzünü terk edip
Dünyanın üzerine cennet kokusu siner
Hava KÖSEOĞLU – İZMİR

SERBEST DAL
BİRİNCİ
GÜLDEN ENTARİ DİKERDİ ANNEM
''Kalbini şiirin emrine veren şair Nurettin Özdemir'in hatıratına''
Gülden entari dikerdi annem
Sıla kokardı elleri 
Yâre özenmiş türküler yakardı Eğri Göze
Aşk hasadında hüzün teri
Bense şairin 'gül masalı'nda
Sarmalardım yaralarımı gizlice
Bir bulutun kirpiğinden yağardı
Gülden yaşlar dökerdi annem...
Gülden entari dikerdi annem
Memleket tüterdi bacada
Parmak uçlarımızda ayaz
Titrek ve ömürlük bekleyişlerin
Donukluğu üşürdü pencerede
Yaslanırdım bir mısranın kanadına
'Ve yalnızlık çiçek açardı içimizde'
Duaya kilitlenen dudakları vardı
Gülden tespih çekerdi annem...
Gülden entari dikerdi annem
Gamzesinin uçurumunda bahar
Sen diye çiçeğe dururdu 
Sedeften yudumdu sular
Koynunda uyuyan Yeşilırmak’ın
Çocuksu hatıralar, isli çerçeve
Ve kıyılarıma vuran şiir 
'Yokluğunu getiren akşamlar'da
'Ben artık bıraktığın çocuk değilim'
Aldırmadan kurumuş pınarlarına
Gülden tohum ekerdi annem...
Gülden entari dikerdi annem
Kızıl saçlarını güneş okşardı
Sarı başakları rüzgâr
Kanatları yorgun bir hasretin
Eksilen yanıydık
'Bir yağmur sonrası' düşlerimizle
Tel tel örerdi gökkuşağını 
Gülden ibrişim bükerdi annem...
Gülden entari dikerdi annem
Sana gelir gibi adımlardım
Taş örmeli sokakları
Anadolu nakışlı tahayyülün
Süslerdi vatan gibi kutsal toprakları
Vatan, sinesi kınalı sevda
'Vatan,
Hudut boylarında dalgalanan'
Al duvaklı bayrağı basınca bağrına
Gülden şafak sökerdi annem...
Züleyha Özbay BİLGİÇ – KÜTAHYA

SERBEST DAL
İKİNCİ
GÜL ve ZAMBAK MERSİYESİ
Seninle bu vakitte; 
Aynı aydan hüzün sağar yorgun bakışlarımız.
Aynı rüzgâr; bir zambağın üşüyen şebnemine,
Ve bir gülün yarım asır demlenen matemine,
Dargın türküler döker gece karası.
Seninle bu vakitte aynı kubbe altında,
Bir damlacık sükûta sığar yorgun bakışlarımız
*
Uzak ülkelerde hal bestesiyle,
Susarak anlatılır bizim öykümüz.
Bülbülün lisanını öğretirler bir güle
Mahzun zambaklara sancıyan sözler kalır.
Uçarı vefaların hükmü gün doğana dek…
Nedamet soluklamak bülbülden miras kalır
Yarım kalan sevdalar susarak anlatılır.
*
Kesretin albenisi koparır gül dalını
Ay ışığında üşür beyaz bir ince dantel
Kan sızımı geceler firkatinle demlenir.
İki kalp mesafesi çöl yakan iklimlerin,
Nisanlara sevdalı bakışları nemlenir.
Kesretin albenisi koparır gül dalını.
Vahdete mümin zambak döker son yaprağını.
*
Sen yine de kimsenin bilmediği bir dille,
Bana bezm-i elestten kalma şiirler söyle.
Bil ki bu küskün gülün ışığı senden gelir.
Rayihası sendendir, sesi nefesindendir.
Kapıları kapatan, açabiliyor ancak.
Ey nazenin zambak;
Kimsenin bilmediği kadim, kayıp bir dille,
Sende can bulan güle,
Bezm-i elest vezniyle içli şiirler söyle.
Mahmut HASGUL – TOKAT

JÜRİ ÖZEL ÖDÜLÜ
BİR SİTEMDİR SEVDALARA EŞ’ÂRIM
Aya sitem,
Güne sitem,
Ne söylesem, Ferhat feryat edecek
Göğünde dağ, göynünde dağ…
Bir külüngün sebatına,
Hangi sevda var ki inat edecek?
Ne söylesem, Ferhat feryat edecek
Döner devran /dönmeseymiş
Bülbül güle konmasaymış oy…
Aya sitem,
Güne sitem,
Ne söylesem, gönül ferman dinlemez…
Sahraları hangi bulut gözetir
Ve hangi aşklar susamışa gözedir?
Güller çölün serabıdır, 
Derde derman dinlemez
Ne söylesem, gönül ferman dinlemez…
Gün düşünce gözün yolda kalmasın…
Ben ölürsem göynün elde olmasın oy…
Aya sitem,
Güne sitem,
Ne söylesem, bülbül figan edecek
Hangi bağa kuş uğramaz ey gönül,
Hangi dağın ejderhasıdır canan?
Teni cana, beni sana ne var revan edecek
Ne söylesem bülbül figan edecek
Al yazması gül goncası değil mi?
Dikenleri tabancası değil mi?
Aya sitem,
Güne sitem,
Ve dahi bülbüle sitem…
Ne söylesem… Yüreğime çöl sabrını sığdırdım ,
Hasretini yağmur diye yağdırdım…
Şu gönlümü sana boyun eğdirdim
Gül yaprağı kan kokusu / ve matem
Aya sitem… 
Güne sitem…
Aşka sitem…
Ali Kemal MUTLU – KELKİT / GÜMÜŞHANE
 

Güncelleme Tarihi: 25 Eylül 2017, 13:12
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER