Türk Eğitim Sen'den Yönetici Atamalarına Tepki

Türk Eğitim Sen Gümüşhane Şubesi, yönetici atamalarına tepki çekmek için Türkiye genelinde olduğu gibi Gümüşhane’de de bir günlük iş bırakma eylemi yaptı.

Türk Eğitim Sen'den Yönetici Atamalarına Tepki
Türk Eğitim Sen Gümüşhane Şubesi, yönetici atamalarına tepki çekmek için Türkiye genelinde olduğu gibi Gümüşhane’de de bir günlük iş bırakma eylemi yaptı.

Zafer Meydanında sendika üyeleriyle bir araya gelen ve konuyla ilgili basın açıklaması yapan Türk Eğitim Sen Gümüşhane Şube Başkanı Mustafa Fevzi Akçay, yandaş yönetici atamalarına hayır demek için, nöbet ücretleri ile ilgili 6 saat ek ders talebinin yerine getirilmesi için, eğitim çalışanlarının ekonomik ve sosyal hakları için, ilk defa alamadıkları enflasyon farkı için, üniversite çalışanlarının ekonomik ve sosyal hakları için, 4/C’lilerin kadroya alınması için, taşeronlaşmaya karşı durmak için, akademik zam sözünün yerine getirilmesi için, özel okulları teşvik edip, imkânsızlıklarla cebelleşen devlet okullarına üvey evlat muamelesi yapıldığı için, öğretmenlerin ve diğer eğitim çalışanlarının kaybettiği itibarları için, daha demokratik üniversite için alanlarda olduklarını söyledi.

Okullardaki yöneticilerin birer birer tasfiye edildiğini öne süren Akçay, “Bilgisi, birikimi, ödülleri ve başarıları ile adından söz ettiren, okulu TEOG’da, üniversite sınavlarında başarılı olan, öğrenciler, öğretmenler ve veliler tarafından takdirle karşılanan, canını dişine katarak okulunu zirveye taşıyan okul müdürlerinin sırf siyasi iktidarın kapı kulu olmadıkları için, sırf MEB yetkilileri istemediği için görevlerine son verildi. Onların yerine masa başı ilişkileri, akrabalık, dostluk, yandaş sendika, siyaset ilişkileri güçlü olanlar görevlendiriliyor. MEB Yasası ve akabinde çıkarılan Yönetici Atama Yönetmeliği ile okulları hallaç pamuğu gibi dağıttılar. Görev süresi uzatılacak müdürleri kendilerine biat edenlerden, ideolojisi ve siyasi duruşu iktidara yakın olanlardan seçtiler.” dedi.

Akçay, yönetici atamalarında diğer sendikanın siyasi parti ilçe teşkilatları ile istediği okul müdürlerinin listelerini hazırladığını ve bu sipariş listelerin ilçe milli eğitim müdürlerinin, komisyon üyesi şube müdürlerinin önüne sunulduğunu iddia ederek, şunları söyledi: “Görev süresi uzatılacak müdürlerin, değerlendirme puanlarında yapılan gayri ciddiliği de daha önce defalarca belgeleriyle ortaya koyduk. Vefat edenlere, belediye başkan yardımcısına, müdürlükten ayrılıp öğretmenliğe geçenlere, emekli olanlara, kurum değiştirenlere 75 ve üzerinde puan vermişler. Hatta geçici ilçe milli eğitim müdürleri kendilerine 95-100 puan vermiş! Şu anda 8 bin okul müdürü adeta idam edilmiştir. Okul müdürlerini idam edenler hakkında suç duyurusunda bulunduk. Valiliklere idari soruşturmalar açılması için dilekçeler verdik. Hatta bu tetikçilerle ilgili Milli Eğitim Bakanlığı da soruşturma başlatıyor. Bakalım bu soruşturmalardan ne sonuç çıkacak? Soruşturmalar amacına hizmet edecek mi, yoksa okul müdürlerini idam edenler herhangi bir ceza almadan yollarına devam edecek mi? Şayet soruşturmalarda şaibeler tespit edersek, soruşturmayı yapanlarında yakasına yapışacağız! Bu süreçte, okul müdürleri kendi ekibini de oluşturabilecek. Yani okul müdürleri müdür başyardımcılarını, müdür yardımcılarını kendisi seçecek.  Böylece okul müdürlerinin büyük kısmı siyasi ve ideolojik görüşü kendisiyle örtüşen insanları yakın çalışma arkadaşı olarak belirleyecek. Hatta büyük bir kısmına kimlerle çalışacakları yine bir yerlerden gelen talimatlarla bildirildi bile! Bu süreç bununla da bitmeyecek. Bildiğiniz gibi ilk kez görevlendirilecek müdürlere sözlü sınav uygulaması getirildi. Siz yazılı sınavı ortadan kaldırın, “kendi adamlarım makamlara getirilsin” diye sözlü sınav ihdas edin, bunun adına da adaletli yönetici görevlendirme (!) deyin. Bu süreçte de komisyonda yer alan isimler ve dolayısıyla komisyonun vereceği puanlar şaibeli olacak, kişiye özel subjektif değerlendirmeler bu görevlendirmelerin odağında yer alacak. Sendika temsilcilerinin bulunmadığı komisyonların yapacağı ve ölçülebilir kriterlere sahip olmayan sözlü sınavlar kabul görebilecek mi? Milli eğitimde her alanda yaşanan kadrolaşmadan şube müdürleri de nasibini almıştır. Mülakatla şube müdürü yapılan iktidara bağımlı kişiler, kariyer, emek, alın teri, liyakat göz ardı edilmiştir. Konu, yargıya taşınmış ve başarı sıralamasının tek başına sözlü sınav sonuçlarına göre oluşturulması hukuka aykırı bulunarak, söz konusu yönetmeliğin yürütmesi durdurulmuştur. Ancak MEB hukuksuzluklarına devam ederek, sözlü sınava dayalı şube müdürlüğü atamalarını iptal etmemiştir. Bu nedenle Türk Eğitim-Sen olarak hukuku hiçe sayan MEB Müsteşarı hakkında suç duyusunda bulunduk. Akabinde de sözlü sınava dayalı şube müdürlüğü atamalarının iptal edilmesi için Danıştay’da dava açtık. Yargının bu konuda da sağduyulu davranacağına inanıyoruz. Şayet yargı bunu da iptal ederse, MEB bu kez ne yapacaktır? Yine mi “Yargı kararını uygulamıyorum” diyecektir? Çok açık söylüyorum ki; MEB’in bu ötekileştiren anlayışını kökünden reddediyoruz. MEB kimilerine ana baba şefkatiyle yaklaşırken, onları sıcak kolları arasında semirtirken; kendisinden olmayanları ayrık otu olarak görerek, onlara zulüm etmesi;okul müdürlerinin görevden alınmasını protesto eden sendikalar için “Bu sıfat ile okullarda bulunuyorlarsa demek ki bakanlığımız arkadaşlarımızı sistemden ayıklayarak doğru bir şey yapmış” diyebilen yöneticilerin MEB’de iş başında olması eğitim tarihimiz için bir utançtır. Bu lafları eden zat, MEB’in amacını ne de güzel ortaya koymuştur! Aslında bu bir suçun itirafıdır. MEB kadrolaşma suçu işlemektedir. Bunu Anayasa Mahkemesi’nin görmesi, değerlendirmesi ve bu yandaşlığa müsamaha göstermemesi gerekmektedir.”

Milli eğitimde yaşanan sorunların sadece kadrolaşmayla ilgili olmadığını, eğitim çalışanlarının angarya görevlerle mağdur edildiklerini savunan Akçay, “Şöyle ki; öğretmenlerin nöbet hizmeti bulunmaktadır. Ancak asıl işi eğitim hizmeti olan öğretmenler, sorumluluğu çok geniş olan nöbet hizmetinin karşılığı olarak ek bir ücret alamamaktadır.  Bu durum hem iç hukuka ve uluslararası mevzuata hem de hakkaniyet anlayışına aykırıdır. Sendikamızın nöbet ücretleri ile ilgili olarak uzun zamandır ortaya koyduğu bir talebi vardı. Bu talep, öğretmenlerimizin okulda yürüttükleri nöbet hizmetleri karşılığında 6 saat ek ders talebiydi. Hatta bununla ilgili dilekçeler hazırladık ve bu dilekçeler şubelerimiz tarafından MEB’e gönderildi.  Aradan geçen sürede bu talebe kulak verilmedi. Çünkü MEB çok daha mühim (!) işlerle uğraşıyor. Mesela kadrolaşıyor, mesela öğretmenleri okul okul sürmeye hazırlanıyor, mesela eğitim çalışanlarının haklarını nasıl tırpanlarım diye düşünüyor. Öğretmenlerin, akademisyenlerin ve diğer tüm eğitim çalışanlarının ekonomik ve sosyal hakları da giderek zafiyete uğramaktadır. Oysa bir toplumun ancak ve ancak eğitim ile kalkınabileceği göz önüne alındığında; öğretmenlerin, akademisyenlerin, eğitim çalışanlarının, üniversite çalışanlarının ekonomik ve sosyal haklarını dünya ülkeleri seviyesine çıkarmak, onların insanca ücretlerle yaşamasını sağlamak bu ülkeyi yönetenlerin en asli görevlerinden biridir. Ancak ülkemizde bazı kesimler el üstünde tutulurken, zenginliklerine zenginlik katarken, eğitimin temel unsurları yok sayılmaktadır. Bildiğiniz gibi 2013 yılında yapılan skandal olarak nitelendirdiğimiz bir toplu sözleşme dönemi geçirdik. Çalışanlar, Temmuz ayında zamlı maaş alamamış, 2014 yılında sadece 123 TL, 2015 yılı için ise yüzde 3+3 zamla yetinmek zorunda kalmıştır. Çalışanlar, 2014 yılında enflasyon farkı alamadıkları gibi, aile ve çocuk yardımlarına artış yapılmamış, ek ders ücretleri yerinde saymıştır. Kısacası 2014 ve 2015 yılları öğretmenler, akademisyenler, hizmetliler, memurlar, teknisyenler, üniversite çalışanları v.b. eğitim çalışanları için kayıp yıllardır. Öğretmenlere, eğitim-öğretim ödeneği kapsamında 75+75 TL zam yapılmıştır ancak bu miktar, 666 sayılı KHK ile yapılan iyileştirme uygulaması sonucundaki kayıpları karşılamak için hiç yeterli olmamıştır. Çünkü hatırlanacağı üzere 666 sayılı KHK ile yapılan ve öğretmenlerle akademisyenlerin kapsam dışı bırakıldığı düzenleme ile 430 TL ile 1400 TL arasında değişen miktarlarda iyileştirmeler yapılmıştı. 2 milyon 600 bin kamu çalışanı bu şekilde mağdur edilirken, Hükümet HSYK seçimleri öncesinde adeta rüşvet dağıtır gibi hâkim ve savcılara 1155 TL zam yapılmıştır. Eğitim çalışanlarına ve diğer memurlara küçük artışları bile çok gören, enflasyon zammı yapmaktan kaçan, eğitim-öğretime hazırlık ödeneğinin tüm eğitim çalışanlarına verilmesi talebimizi elinin tersiyle iten, akademisyenlere zam sözü verilmesine rağmen; aylardır bu sözün gereğini yerine getirmeyenlerin sıra hâkim ve savcılara gelince sırf oy devşirmek için kesenin ağzını açması hangi ahlaki yönetim anlayışına sığar?

Bir yılda limonun fiyatı yüzde 112, sivri biberin fiyatı yüzde 94, pirincin fiyatı yüzde 50 artmasına, bir yıl içinde mutfak masraflarında yüzde 28 artış olmasına, dört kişilik bir ailenin asgari geçim haddinin 4 bin 38 TL’ye yükselmesine rağmen göreve yeni başlayan öğretmene 2 bin 148 TL, en yüksek derecedeki bir öğretmene 2 bin 497 TL, hizmetliye 1750 TL, akademisyene 2400 TL ile yaşa deniliyorsa; çalışanlar enflasyon farkından dahi mahrum ediliyorlarsa; bunun insanlıkla, ahlakla, vicdanla, sosyal devlet olmakla hiçbir ilgisi olmaz.

Eğitim çalışanları toplumda giderek itibar kaybetmektedir. Özellikle öğrencilerin kendilerine rol model aldığı öğretmenlerimiz, artık Bakanlığın yanlış politikalarından dolayı değersizleştirilmekte ve etkisizleştirilmektedir. Öğretmeni cezalandıran, öğrenci üzerindeki etkisini azaltan, öğretmenleri yoksullaştıran, onların özlük haklarını tırpanlayan uygulamalar toplumdaki saygınlıklarının azalmasına neden olmuştur.
Akademisyenlerin de ciddi ücret sorunları bulunmaktadır. Göreve yeni başlayan bir araştırma görevlisi 2 bin 388 TL, 3/1 derecedeki bir yardımcı doçent 2 bin 831 TL, en kıdemli profesör ise 5 bin 184 TL ücret almaktadır. Türk akademisyenler yurtdışındaki meslektaşlarına göre kat kat düşük kazanmaktadır. Örneğin öğretim üyeliğine giriş maaşı Kanada’da aylık 5 bin 733 dolar, Almanya’da 4 bin 885 dolar, ABD’de 4 bin 950 dolardır. Kıdemli öğretim üyeleri ise Kanada’da 9 bin 485 dolar, İtalya’da 9 bin 118 dolar, İngiltere’de ise 8 bin 369 dolar kazanmaktadır.” diye konuştu.

Eğitimin tonlarca sorunu ve bu sorunları çözmekten uzak bir siyaset anlayışı bulunduğunu kaydeden Akçay, eğitimine önem vermeyen, eğitimcisini siyasi ihtirasları uğruna bir kalemde harcayan, katılımcılık yerine, “benim dediğim olacak” anlayışını dikte ettiren, nitelikli eğitimi sağlamak yerine kendisi gibi düşünmeyenlere ayak kaydırma operasyonu yapanların MEB’i batağa sapladıklarını belirterek, amaçlarının üzüm yemek olduğunu, hiçbir tavırlarını siyasi mülahazalarla ortaya koymadıklarını söyledi.

Tek dertlerinin eğitim çalışanlarının daha huzurlu ve eğitim hizmetinin verimli olması olduğunu kaydeden Akçay, “Kim yaparsa yapsın doğruların hep destekçisi olacak; kimden gelirse gelsin yanlışların karşısına kaya gibi dikileceğiz. Sendikamızın bu eylemi bir uyarı niteliğindedir. Bu ülkeyi yönetenler aklını başına almalıdır. Aksi taktirde bu eylemlerimiz bir son olmayacak, sürekli eylemlilik süreci başlatılacaktır. En kısa sürede taleplerimize cevap bekliyoruz, alacağımız cevap eylemlerimizi de şekillendirecektir. Biz sözümüzü söyledik, duyan duymayan kalmasın!” ifadelerini kullandı.
Güncelleme Tarihi: 24 Eylül 2014, 16:03
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER