HARABAT EHLİ

Harâbât ehlini hor görme Zakir,
Defineye mâlik viraneler var.
Erzurumlu İbrahim Hakkı 

HARABAT EHLİ

Gümüşhane’nin renkli simalarından Selami öğle namazını eda etmek için Kemaliye Camii’ne girer. Namaza durmadan meraklı ve şaşkın gözlerle etrafını süzer dolanır. Bir oraya, bir buraya her köşeye dikkatlice bakar ve hızla çıkıp gider. Az sonra sırtında bir şelek odunla tekrar girer camiye ve cemaatle birlikte saf tutar. Ama sırtındaki odunlarla güç bela bitirir namazını.

Eğilip kalktıkça yere düşen odunlar, çıkardığı ses derken cemaat de rahatsız olmuştur bu durumdan. Nihayet namaz biter bitmesine ama her kafadan bir ses çıkar. Herkes kıpırdanmaya, Selami’ye söylenmeye başlar. İmama kadar ulaşır sesler, hafiften tartışmalar. İmam az çok Selami’yi ve halini bilir. Şefkatle yaklaşır ve der ki:

“Selami böyle namaz mı olur, sırtında odunlarla ne yapıyorsun? Cemaati rahatsız ettin bak, bir daha namaz kılmaya yüksüz gel olur mu?”

Bunu duyan Selami melül-mahzun, ama manalı bir bakışla sorar;

“Hocam buranın âdeti böyle değil mi?” der. 

“Ne âdeti” der Hoca.

Cemaat toplanmış, merak ve şaşkınlıkla olayı izlemektedir. Selami bu kez;

“Hocam namaz için girdim camiye, şöyle kendime uygun bir yer ararken içeriye baktım, gördüm ki herkesin sırtında bir şeyler var. Zannettim ki adet böyledir, ben de şu odunları yüklendim geldim, neden kızıyorsun? Kızacaksan herkese kız”

Hoca şaşırır: “Benim sırtımda da bir şey var mıydı?” der.

“Evet, hepinizin sırtı yüklü” diye cevap verir Selami.

Cemaatte ise hafiften ‘deli işte' manasına, bıyık altından gülüşmeler başlamıştır. Selami bu kez öne atılır ve tek tek cemaati işaret ederek, saf bir çocukça, heyecanla bağırır;

“Bak bunun sırtında mavi gözlü bir çocuk, bunda kocaman bir elma ağacı, Bunda kırık bir kapı, bunda bir tencere yemek, bunda kızarmış tavuk, şunun sırtında ayakkabılar, şunun sırtında yeşil gözlü bir hatun, bununkinde yaşlı annesi, şunda yumurtalar var. Boş yok, hiç boş yok!”

Herkes dehşet içinde şaşkınlıkla birbirinin yüzüne bakar. Zira Selami’nin dedikleri aynen doğrudur. Kimi doğacak çocuğunu düşünüyordur namazda, kimi bahçesindeki meyve ağaçlarını, biri onaracağı kapıyı, diğeri lokantasında pişireceği yemeği, biri açtır aklında yiyeceği tavuk, birinin sırtında sevdiği kadın, diğerinde satacağı ayakkabı ve yumurtalar, bir diğerinin sırtında bakıma muhtaç annesi vardır.

“Peki, söyle bakalım bende ne vardı?” der, bu kez endişeyle Hoca.

Selami der ki;

“Zaten en çok da sana şaştım hoca! Senin sırtında kocaman bir ev vardı.”

Meğerse efendim, hoca Gümüşhane’de bir yapı kooperatifinin o gün taksitini yatıracakmış bankaya. Bildirince bildiren, yüreği olan görüyor elbet. Biz O görsün diye değil birileri görsün diye kılıyorsak vay halimize ne diyelim.

YORUM EKLE
YORUMLAR
Kadriye TURAN YILMAZ
Kadriye TURAN YILMAZ - 5 yıl Önce

Hamdinin gördüğünü biz göremiyoruz.