Huskalı Deli Esma destanı (2)

Kasabaya yeni atanan Kaymakam Veysel, yanında Jandarma Karakol Komutanı Yüzbaşı Eşref ile harabeye dönmüş hükümet konağından çıktı. Biraz uzaklaştıktan sonra geriye dönüp konağa baktı. Rus ve Ermenilerin kurşun izleri hala konağın dış cephesinde bariz bir şekilde görünüyordu.

-Komutan, bir sorsan askerlerin içerisinde sıva ve badana işinden anlayan var mı?

-Sormama gerek yok efendim. Erzurumlu Talip sıva ve badanadan çok iyi anlıyor.

-İyi… Şu konağı dışarıdan yeniden sıvayıp badana yaptıralım.

-Emredersiniz. 

Yürüdüler. İşgalden önce gıda dolu dükkanlar şimdi boştu. Binaların dış cephelerindeki sıvalar dökülmüş, camları kırık, harabe haldeydiler. Belediye binası bile harabe haldeydi. Binanın dışı mermi izleri ile doluydu.

-Ne yapıyor bu reis, binanın şu halini hiç mi görmüyor?

Bakkal Kalaycıoğlu Hüseyin, kapının önüne alçak bir iskemle atmış, oturuyordu. Kaymakam ve Karakol Komutanını görünce ayağa kalktı. 

-Buyurun Kaymakam Bey oğlum, çay alayım size.

-Sağol Hüseyin amca, şöyle bir bakalım ne var ne yok ortalıkta.

-Her taraf harabe Kaymakam Bey oğlum, Ruslar gitti, Ermeniler başladı. Onlar gitti, eşkıyalar türedi.

-Onlar da bitecek benim amcam, merak etmeyin. Bu ülke neleri halletti. İki çapulcuya mı pabuç kaptıracak. 

Gitti, elini Kalaycıoğlu Hüseyin’in omuzuna koydu.

-Otur amcam otur. Hiç canını sıkma. Sizler müsterih olun.

-Allah, devlete millete zeval vermesin.

“Amin” deyip Harşit Çayı’nın iki yakasını birbirine bağlayan Taşköprü üzerine geldiler. Harabeye dönmüş binalara göz gezdirdi. Çarşıda üç beş kişiden başka kimse yoktu. Olanlar da hep yaşlılardı. Fırıncı Şakir ustanın içeriden gelen seslerine kulak verdi. Kapıya yaklaştı. Mehmet Çavuş ile karısı hala ağaç iskemlede oturuyordu. Şakir usta, hızla Kaymakam Veysel’in yanına gelerek içeriye “buyur” etti.

-Ekmeği yeni çıkarmışsın usta?

-Evet kaymakamım.

Mehmet Çavuş “kaymakam” adını duyunca ayağa kalktı. Karısı Hayriye hatun da onu izledi. Fırıncı Şakir, zaman geçirmeden onları tanıttı.

-Mehmet Çavuş ile karısı Hayriye hatun kaymakamım. Muhacirlikten bugün döndüler. Huskalı Esma’nın ana ve babası.

-Ya öyle mi?

-Evet… Hem de iki oğlunu bu vatana şehit verdi.

Kaymakam Veysel eğildi önce Hayriye hatun daha sonra da Mehmet Çavuş’un ellerini öptü. 

-Oturun, oturun. 

Dikkatlice baktı. Gözleri yaşarır gibi oldu. Hayriye hatunun entarisi ile Mehmet Çavuş’un pantolonunun çok yerden yamalı olduğunu gördü. Yüzbaşı Eşref ile göz göze geldiler. 

-Anladım efendim.

-Hangi köydensin baba?

-Aslen Huskalı’yız ama Çitikebir köyündenim. Yıllar önce babam oraya göç etmiş. Köyde bize Huskalı derler.

-Anladım, biraz durakladı, ne zaman köyüne gideceksin?

-Buradan kalktık mı gideceğiz.

-Yok bugün gitmiyorsunuz. Bugün bizim konuğumuzsunuz. Şakir usta, kahveci Hacı’ya haber yolla otelinde bir oda ayarlasın. Bu gece anamız ve babamız orada kalacaklar.

-Tamam efendim.

-İsmail Efendi açtı mı dükkanını Şakir usta?

-Açtı.

-Gelin benimle, dedi Mehmet Çavuş’a.

Yüzbaşı Eşref’in yardımı ile ayağa kalktılar. Hayriye Hatun ayaklarının üzerinde zorla durabildi. Yüzbaşı koluna girdi. Tamamen giysi satan Kurt İsmail’in dükkanına yöneldiler. Hafif rampa çarşı içindeki yolu çıktılar. Yerler toz, topraktı. Giysici Kurt İsmail, Hacı’nın kahvehanesinin önünde oturmuş çay içiyordu. Kaymakamı görünce hızla yerinden kalkıp dükkanına geldi. İçeri “buyur” etti.

-İsmail Efendi… Bu anamız ve babamıza iç çamaşırları da dahil lastikleri de içerisinde ikişer takım elbise vereceksin. Faturasını kesip kaymakamlığa getireceksin.

-Emredersin Kaymakamım.

Mahcup duruma düşen Mehmet Çavuş:

-Bu kadar şeyi kabul edemem Kaymakamım. Nice yoksul, aç susuz insanımız varken ben bu kadarını kabul edemem.

-Kabul et benim babam kabul et. Sen bu devlete iki evladını şehit vermişsin, kızın ise dağlarda eşkıyalarla mücadele ediyor. Sizler eli değil ayakları öpülecek insanlarsınız. Sizlere ne kadar hizmet etsek azdır benim anam, benim babam. Giysilerinizi aldıktan sonra doğruca Hacı’nın oteline gidiyorsunuz. Bu gece orada kalacaksınız Güzelce dinlenin. Yarın da sizi Yüzbaşım köyünüze götürtecek.

-Emredersiniz.

-Haydi anam alın alacaklarınızı, biz çevreye bakıyoruz. Kasabanın durumuna bakıyoruz. İsmail Efendi, takımlarını otele kadar gönder. Otelde güzelce bir banyo yaptıktan sonra yeni üst başlarını giysinler.

-Siz hiç merak etmeyin kaymakamım.

-Haydi yüzbaşım, okul ne durumda bir de ona bakalım. Malum kasabamıza tam teşekküllü okul yeni yapılıyor. Yüklenici bitti bitecek diyor ama hala bitiremedi. Bir bakalım.

-Nasıl emir buyurursanız efendim.

Yürüdüler, Kaledibi Mahallesine saptılar. Okula doğru ilerlerken, Ermenilerin kestikleri meyve ağaçları hala bahçelerde duruyordu. 

-Ülke bu durumdan nasıl kurtulacak efendim?

-Çalışmakla komutan çalışmakla. Toprak işlenecek. Yıkık binalar onarılacak, yeniden hayata dönmek için çok çalışmamız gerekiyor çok, çok.

-Öyle efendim.

-Şu Baltazar eşkıyasını bir ele geçirsek çalışma azmimiz daha da artacak. Kaç er var komutan?

-Onbaşı ile yedi efendim.

-Çok az. Baltazar eşkıyasıyla bu kadar az askerle mücadele edemeyiz.

-Doğru söylersiniz efendim. Köylerimiz çok dağınık. Eşkıyalar yerlerinde durmuyorlar. Sürekli hareket halindeler. 

-Şu Huskalı Deli Esma mı ne diyorlar, hiç görüşmüşlüğün var mı?

-Sürekli irtibat halindeyiz efendim.

-Yani görüşüyorum diyorsun öyle mi?

-Evet efendim.

-Kanunsuz bir iş yapıyoruz ama başka çare de yok gibime geliyor.

-Yok efendim. Kendisine zorunlu olmadıkça kimseyi öldürmemesini, yakalaması halinde bizlere teslim etmesini istedim.

-Söz dinliyor mu?

-Dinliyor efendim.

-Bir hafta önce yakaladığı iki eşkıyayı yollayıp teslim etti. Çoğunlukla silah değil ok kullanıyor.

-Ok mu?

-Evet efendim. O nedenle Küçükönerler ile görüştüm. Yaptığı okları askerimizle teslim ediyoruz.

-Nasıl biri bu yüzbaşı? Neden deli diyorlar ona?

-Neden deli dediklerini bilmiyorum Sayın Kaymakamım. Çok güçlü ve kuvvetli. İyi silah kullanıyor. On ikiden vuruyor dersem doğrudur.

-İyi... İrtibat kesme, kanunsuz iş yapmasın. Senin de söylediğin gibi zorunlu kalmadıkça kimseyi öldürmesin yoksa ona da eşkıya muamelesi yapmak zorunda kalırız. 

Okul inşaatına kadar geldiler. Geçen yıl başlayan okul hemen hemen tamamlanmıştı. Barakalarda öğrenim gören öğrenciler bu yıl yeni okullarında öğrenim görecekler. Maarif Müdürü İsmail, inşaatın başından ayrılmıyordu. Bugün de öyle oldu. Kaymakam Veysel’in geldiğini görünce ceketinin önünü ilikledi. Hızlı adımlarla yanlarına gelerek “Hoş geldin” dedi.

-Nedir Okulun durumu İsmail?

-Bitti efendim. 

-Güzel.

-Okul güzel de öğretmen durumumuz ne alemde, öğretmen açığımız var mı?

-Var efendim.

-Bir yazı ile yaz bana getir. Yarın vilayete gideceğim, Sayın Valime durumu ileteyim.

-Emredersiniz efendim.
 

(Devamı var)

YORUM EKLE