Huskalı Deli Esma destanı (23)

Gedikçioğlu Behzat ve çetesi Cami Boğazı Yaylası’na gittikçe yaklaşıyorlardı. Yayla camisinin minaresini gören sağ kolu Şükrü:

-Ağam, ileride bir minare görünüyor.

-Yayladır. Adamların işi yok yaylalara da cami ve minare yapmışlar.

-Şimdi orada güzelce karnımızı doyururuz değil mi ağam?

-Doyururuz, doyururuz.

-Dağdaki et gibi et yeriz.

-Çok sevdin dağdaki eti?

-Evet ağam.

-Bırak konuşmayı da yürüyün. Yayladan sonra konaklayacağımız emin bir yer bulmamız lazım.

-Peşimize asker taktılar mı ağam, diye sordu Vahdettin.

-Taksalar ne yazar Vaho. Biz dağların padişahıyız. Bugüne kadar hangi asker bize kurşun sıkabildi?

-Sıkamaz.

-Sıkamaz ya, yeni mi anladın?

-Yok ağam.

Yaylaya giden yolun son dönemecini de döndüler. Tek sıra halinde yürüyorlardı. Patika yol, dağın tam ortasından geçiyordu. Yol, kuru bir dereden sonra Cami Boğazı Yaylasına çıkıyordu.      

-Yaylaya yaklaştıkça iştahım daha da artıyor ağam.

-Seni de bir türlü doyuramıyoruz Hüseyin.

-Ne yapayım ağam, iştahlıyım.

-Şimdi yaylada güzel kızlar da vardır.

-Vardır, vardır.

-Felekten bir gün çalacağız.

-İyi ki eşkıya olmuşuz.

-Öyle.

-Köyde kalsaydık, yok bağ, yok bahçe, yok bostan, yok tarla, eşek gibi çalışacaktık. 

-Keyfimize diyecek yok hem geziyor hem de istediğimizi yiyoruz.

-Allah senden razı olsun ağam.

-Bu işin sonunda ölüm de var kefereler. Yakalanırsak boğazımıza yağlı ilmeği mutlaka geçirirler. Onun için çarpışın ölün ama teslim olmayın.

-Öyle ağam öyle. 

-Ölmek var, teslim olmak yok.

Xxx

Yüzbaşı Eşref kumandasındaki askerler de bir dönemeç arkalarındaydı. Saatlerdir yoldaydılar. Yoruldukları her hallerinden belli oluyordu ama mola verirlerse Gedikçioğlu Behzat’ın arayı açacağını düşündüklerinden durup dinlenmeden hızlı adımlarla yürüyorlardı. Onbaşı Remzi:

-Komutanım, önümüzde tek bir dönemeç kaldı, orayı döndük mü yaylanın minaresini rahatlıkla görebileceğiz.

-Güzel, öyleyse biraz daha hızlanalım.

-Olur, yüzbaşım. Buralarda sis çok olur. Sise yakalanırsak Gedikçioğlu Behzat’ı elimizden kaçırırız komutanım.

-O zaman çok kötü olur onbaşı.

Güneş olanca gücüyle ısıtıyordu. Dağların zirvelerinde sis görünmüyordu. Yamaçlarda koyun keçi sürüleri ile büyükbaş hayvanların yaylımda olduklarını gördükçe içleri ferahlıyordu. Yolun kenarındaki bir çeşmenin yanında oturmakta olan on dört, on beş yaşlarında iki çobanı görünce Yüzbaşı Eşref, sormadan edemedi:

-Gençler buradan silahlı kişiler geçti mi?

-Geçti.

-Ne kadar oldu?

-Az önce geçtiler.

-Sizleri gördüler mi?

-Yok onları görünce saklandık, geçince su içmeye indik.

-Önümüzde yayla var mı?

-Var.

-Adı ne?

-Cami Boğazı.

-Siz o yaylada mı kalıyorsunuz?

-Evet.

-Bizler askeriz, o silahlı kişileri yakalamak için yola çıktık. Silah sesleri duyunca sakın korkmayın oldu mu?

-Tamam, korkmayız.

-Haydi onbaşı, durmayalım.

Son dönemeci hızla döndüler. Gedikçioğlu Behzat ve çetesini görünce durdular.

Xxx

-Tam karşımızdalar, herkes birer metre arayla sipere yatsın. Ben demeden, ben işaret vermeden kimse ateş etmesin. Şimdi siper alın, dedi Huskalı Deli Esma.

Esma, Gedikçioğlu Behzat’ın biraz daha yaklaşmasını bekledi. Sadağından bir ok çıkardı. Yaya taktı. Gerdi, gerdi ve bıraktı. Onun yayından çıkan ok, eşkıya başının kalın etine saplandı. Büyük bir acı ile kıvrandı. Eşkıyalar şaşkındı, sağa sola bakıyor kimseyi göremiyorlardı.

-Kim attı ulan bu oku, diye acıyla bağırdı Gedikçioğlu Behzat.

-Ben attım eşkıya bozuntusu.

-Sen kimsin ulan?

-Tanımadın mı? Yazık. 

-Sen… Sen… Şimdi tanıdım. Huskalı Deli Esma… Huskalı Deli Esma… Neden gizleniyorsun? Çıksana ortaya.

-Çıkacağım az kaldı. Şu keferelerine söyle silahlarını bıraksınlar. Yoksa keklik gibi avlanacaksınız. 

Gedikçioğlu Behzat, ne yapacağını şaşırdı. Hiç böyle duruma düşmemişti. Silah bırakmak ölüm demekti. 

-Ne duruyorsunuz ateş etsenize kefereler, ben sizi bunca zaman ne için baktım. Ateş edin.

-Ağam, acını anlıyoruz da nereye, kime ateş edeceğimizi bilemiyoruz. Görünen kimse yok, dedi sağ kolu Şükrü.

-Ne yapacağız Şükrü?

Havada ikinci ok, ıslık çalarak en sondaki eşkıya Fevzi’nin dizkapağına saplandı. Fevzi acıyla:

-Yandım anam, diye bağırdı.

-Adamlarına söyle silahları bıraksınlar Gedikçioğlu.

-Bizde ölmek var, teslim olmak yoktur.

-Sen bilirsin.

Havada üçüncü ok da ıslık çalarak Şükrü’nün sağ omuzuna isabet etti. Şükrü acıyla bağırdı. 

-Ağam, teslim olalım, bu eksik etek bizi keklik gibi avlayacak.

Huskalı Deli Esma, amazon kızlara beklenen talimatı verdi.

-Herkes hazır olsun. Oklarınızı yerleştirin. Ben bırak dediğimde bırakacaksınız. Leyla, sen Gedikçioğlu’nun arkasındakine nişan alacaksın. Ben, bu Behzat’a bir ok daha yollayayım. Kızlar, kimse öldürmeye atmayacak ya omuz ya da diz kapakları, yani belden aşağı nişan alacaksınız. Tamam mı?

Hepsi duyulur bir sesle:

-Tamam, dediler.

-Gedikçioğlu Behzat, sana son ihtarım, silahlarınızı bırakın teslim olun.

-Gücün yetiyorsa gel teslim al Huskalı Deli Esma.

-Benden günah gitti.

Sadaktan bir ok daha aldı. Okuna yerleştirdi. Amazon kızlar ondan gelecek talimatı bekliyorlardı. Bu kez Gedikçioğlu Behzat’ın sol omuzuna nişan aldı. Yayını gerdi.

-Bırak, dedi.

On tane okun ıslığı birbirine karıştı. Başta Gedikçioğlu Behzat olmak üzere hepsi acı ile yere kapandı.

(Devamı var)

YORUM EKLE