YOL BİZİ ONA GÖTÜREBİLECEK Mİ?

Kutlu doğum haftası olarak anılan çok anlamlı günlerin içindeyiz. Diyanet işleri Başkanlığı bu yılki kutlama programlarının adını “Hz. Peygamber ve Birlikte Yaşama Ahlakı” olarak belirledi.

Hafta dolayısıyla yoğun bir program hazırlayan Eskişehir İl Müftülüğü, vatandaşlarımızın Peygamberimizi yakından tanımaya ve tanıtmaya vesile olacak bilimsel ve kültürel etkinliklere imza atıyor. İnanıyorum ki Gümüşhanede de benzer programlar icra ediliyor.

Halka yönelik Konferanslar, Paneller, Kitap Fuarları, Sergiler, Şiir dinletileri, Yarışmalar gibi daha birçok etkinlik ilk aklıma gelenler arasında.

Cezaevinde bulunan mahkûmlar, unutulmamış onlara yönelik de çeşitli etkinlikler düzenleniyor.

Bizler Ehli Beyte gönül veren bir ekiple Eskişehir’de yaklaşık dört aydan beridir Ehli Beyt panelleri ile sevgili peygamberimizin hayatını, dilimizin döndüğü aklımızın ve gücümüzün yettiği kadar anlatmaya devam ediyoruz.

Sevgili Peygamberimizin Ehli Beytin’e karşı üretilen bidat akımları sayesinde bugün İslam âlemi kan ve gözyaşı içinde sevgili okuyucular. Bu kutsal davayı emevi anlayışına göre yorumlayan iradelerin “Allahu Ekber” diyerek kafa-kol kesmesi maalesef İslam (!) adına yapılmakta.

Oysa biliyoruz ki yüce kitabımız Kuran’ın Maide Suresinde “Bir insanı öldüren bir insanlığı öldürmüş gibidir.” İlahi hükmü ortada iken bu cinayetler işlenmektedir.

O halde kutlu doğum haftası dolayısıyla düşünce sistemimizi bir kez daha gözden geçirip Ehli Beyt ortak paydasında bütün İslam âleminin buluşması ve birlikte yaşaması kaçınılmazdır. Esasında bütün insanlık Ehli Beyt’in ruhuna muhtaç.

İslam coğrafyasında yaşananlar canımız yaksa da kutlu doğum haftasında, sevdiklerinize kırmızı gül verin eğer bunu veremiyorsanız gül(ü)verin dostlarım.

Kırmızı bir gülün arka planındaki kokusu ve zerafeti bir yana o canlı kuran olarak nitelendirilen peygamberimizi iyi anlamak durumundayız.

“Muhabbetten Muhammed oldu hasıl,
Muhammed'siz muhabbetten ne hasıl…

Gönül ikliminde gül kelimesinin en çok da Peygamber Efendimize  ne kadar çok benzediğini sanırım bilmeyen yoktur.

Kırmızının üzülerek belirtmeliyim ki maalesef günümüz dünyasında gözyaşı ve savaşla, kanla eşdeğer bir algılamayla algılanmasına karşılık, Muhammedi bir sevginin kaynağındaki duru bir ışıkla beslenen ve bu sevgiyle dolup taşan ecdadımız kırmızıyı kan değil gül rengi olarak algılamıştır.

Eskişehir denilince akla gelen sevginin ve hoşgörünün sembolü Yunus Emre başta olmak üzere, Mevlanalar, Hacı Bektaşi Veliler, Sarı Saltuklar, Geyikli Babalar, Sultan Şüca’lar hep bu kırmızı gülün içinden akan hayat suyuyla can bulmuştur.

Peygamberimizin Veda haccından dönerken bizlere ilan ettiği evrensel mesajı insanlık iyi anlasaydı bugün yukarıda bir kısmını yazdığım olumsuzlukların hiçbirisi yaşanmayacaktı.

Neydi o evrensel mesaj. “Sizlere iki emanet bırakıyorum onlara sımsıkı sarılırsanız asla delalete, sapıklığa düşmezsiniz. Bunlar; Kuranı Kerim ve Ehli Beytimdir.”

Kutlu Doğum vesilesiyle bu defa farklı bir usul deneyelim ve Peygamberimizin, başta insan onuru olmak üzere bize getirdiği ve öğrettiği değerleri salt soyut birer öğreti olmaktan çıkarıp pratiğe aktarmada neden bu kadar başarısız kaldığımızı sorgulayalım.

En temel ahlaki mecburiyetimiz olduğuna inandığım böylesi bir yüzleşme için gelin farklı bir yöntem deneyelim; O’nu kendimize değil, aksine kendimizi O’na anlatalım. Bu sefer O’ndan bize değil bizden O’na giden bir yol takip edelim de bakalım ki üzerinde bulunduğumuz yol bizi O’na götürecek midir? Ne dersiniz?
YORUM EKLE