Ara
Gümüşhane
Parçalı az bulutlu
14°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
39,3736 %0.37
45,6125 %0.64
4.282,77 % -1,05

Yalana borcumuz mu var?

YAYINLAMA:
Zor bir soru.

Zor olmakla birlikte cevap vermemiz gereken de bir soru.

Her gün karşı karşıya kaldığımız olaylara baktığımızda sadece yalana değil; sahtekârlığa, ahlaksızlığa, üçkâğıtçılığa, büyüklenmeye, böbürlenmeye, adam satmacılığa, makam düşkünlüğüne ve daha nice olumsuzluklara borcumuz var gibi duruyor.

Kitap okuma etkinliği yapıyor, kameralar kapanınca kitapları da kapatıyoruz.

Kıra, bayıra dikmek için fidan alıyor, bir köşede kuruyup gitmesine seyirci kalıyoruz.

Gümüş işlemeciliği için kurslar düzenliyor, kırık küpemizi onaracak usta bulamıyoruz.

Maç boyunca zaman geçiren rakibe küfür ediyor, değiştireceğimiz oyuncuyu sahanın en ücra köşesine gönderiyoruz.

Yavaş gittiği için öndeki araca hakaretler yağdırıyor, kendi alışverişimiz için aracımızı yolun ortasına bırakıyoruz.

Annemizin, bacımızın, kızımızın varlığını unutuyor, kendimizin bile pişmanlık duyduğu ahlaksızlıkların peşinden gidiyoruz.

İşini gereği gibi yapmayan memurlara ağzımıza geleni sıralıyor, kendi görevlerimizin hakkını verip vermediğimizi sorgulamıyoruz.

Hiç ölmeyecekmiş gibi makamlara sarılıyor, yarınımızın hesap günü olduğunu aklımıza bile getirmiyoruz.

Keser gibi her daim kendimize yontuyor, hızar olmanın verdiği huzuru enayilik olarak nitelendiriyoruz.

Daha nice örnekler vermek mümkün. Herkes kendi işini daha iyi bildiğinden hareketle haddimiz olmayan akıl verme işini bir kenara bırakarak, kendi yüreğimizde olan kötülüklerden kurtulmaya çalışalım.

Olması gerekeni biz değil, yılların süzgecinden geçirip ürettiği hikâyelerle, tecrübe edilen deneyimlerle toplumun ta kendisi söylesin.

Bir Hikâye: En iyi buğday

Her yıl yapılan "En iyi buğday" yarışmasını yine aynı çiftçi kazanmıştı. Çiftçiye bu işin sırrı soruldu.

Çiftçi; "Benim sırrımın cevabı, kendi buğday tohumlarımı komşularımla paylaşmakta yatıyor" dedi.

Elinizdeki kaliteli tohumları rakiplerinizle mi paylaşıyorsunuz? Ama neden böyle bir şeye ihtiyaç duyuyorsunuz? diye sorulduğunda, "Neden olmasın?" dedi çiftçi.

"Bilmediğiniz bir şey var; rüzgâr olgunlaşmakta olan buğdaydan poleni alır ve tarladan tarlaya taşır. Bu nedenle, komşularımın kötü buğday yetiştirmesi demek, benim ürünümün kalitesinin de düşük olması demektir. Eğer en iyi buğdayı yetiştirmek istiyorsam, komşularımın da iyi buğdaylar yetiştirmesine yardımcı olmam gerekir."

Kalın sağlıcakla…




Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *