BAŞINI KUMA GÖMMEK ..!
Yaşadığımız hayat hepimize zaman zaman zor kararlar, yüzleşmeler ve mücadeleler sunar. İnsanoğlu bu anlarda güçlü kalmayı ve sorunları çözmeye odaklanmayı bilmek zorundadır. Ancak bazı insanlar bu zorluklarla yüzleşmek yerine, sorunları yoksaymaya, kendilerini bir “görmezden gelme” konforuna bırakmaya çalışırlar. Türkçemizde bu tutum “Başını kuma gömmek” deyimi ile açıklanılmıştır.
“Başını kuma gömmek”, bir durumu ya da sorunu bilerek görmezden gelmek anlamına gelir. Sorumluluk almaktan kaçan, gerçeklerle yüzleşmek istemeyen bireylerin ya da kurumların tavrını eleştirel biçimde ifade eder.
Deyim, halk arasında devekuşlarının tehlike anında başlarını kuma gömdüğüne dair yaygın (ama yanlış) bir inançtan türemiştir. Gerçekte hiçbir devekuşu böyle bir şey yapmaz ama insanlarda bu davranış çok sık görülür!
Borçları biriken kişinin hâlâ harcamalarına dikkat etmemesi, sağlık sorunları sinyal verenin doktora gitmek istememesi, kredi kartı ekstresi geldiğinde kişinin gözlerini kaçırması bu durumun bireysel manada açık örneğidir.
Toplumun en temel meseleleri olan eğitim, sağlık, adalet ve çevre gibi yaşamsal sorunlar göz ardı ediliyorsa, orada kolektif bir başını kuma gömme söz konusudur.
Siyasette başını kuma gömmek deyimi, daha farklı şekillerde ortaya çıkar.
Partilerin vatandaşın somut sorunlarıyla ilgilenme konusunda zayıflayan refleksleri,
teşkilatların halktan kopuk hale gelmesi,
sosyal medya ya da basın yoluyla iletişim yerine, “sessiz kalma” stratejisi gütmeleri,
teşkilatları pasif birer bürokratik yapıya dönüştürür. Bu durumda akla şu soru gelir:
Seçmen, ulaşamadığı temsilcisini neden desteklesin?
Siyasi parti teşkilatlarında, eleştiri kültürünün yerini giderek “sorgusuz sadakat” kültürünün alması, parti içi uyarı mekanizmalarının susturulması veya görmezden gelinmesi, ciddi yapısal zafiyetlere yol açar. Yanlış görülen bir uygulamaya itiraz etmek, ihanet gibi algılanıyorsa, orada siyaseten başını kuma gömmek sıradanlaşmıştır. Bu durumda parti içinde iç dinamizmi törpüleyerek, yerel temsilcileri sadece “yukarıdan gelen talimatı uygulayan görevliler” konumuna indirger.
Siyasetin yerel kadroları, halkın taleplerine, eleştirilerine ve değişim ihtiyacına duyarsız kalırsa, bu sadece yerel seçimleri değil, genel seçim sonuçlarını da etkileyecektir. Çünkü hızla gelişen dünyada seçmen artık suskun değil, talepkâr ve bilinçli. Bu gerçekler karşısında “başını kuma gömen” siyasi kadrolar, mensup oldukları siyasi partiye zarar vermekten başka bir sonuç doğurmaz. Siyasetin sahici gücü, sokakta ve insanda saklıdır. Kumdan çıkmayan baş, o gücü göremez.
Başını kuma gömmek deyimi gerçeklerle yüzleşmenin önemini de hatırlatır. Sorunlar, yok sayıldıkça yok olmaz, bilakis büyür, derinleşir ve içinden çıkılmaz hale gelir. Süleyman Demirel’e atfedilen “meseleleri mesele yapmazsak, mesele kalmaz” sözü de sorunların varlığını inkar etmek eğiliminde olduğundan aralarında ironik bir bağ vardır. Her iki yaklaşımda sorunları çözmez, sadece öteler veya bastırır. Çözüm sunar gibi görünürken, aslında sorunun büyümesine zemin hazırlarlar. Çünkü kuma gömülen başın çevredeki tehlikeyi görememesi gibi, görmezden gelinen sorunlar da bizi bir gün yakalar. Ama artık çok geç kalınmıştır.
Konuyu karadeniz fıkrasıyla bağlayalım.
Bizim Temel idama mahkum olur. Cellat; -Son arzun nedir ? diye sorar.
Temel’in cevabı;
-Habu baa ders olsun.
Dersimizi zamanında almamız dileğiyle Başınız, bahtınız, gözünüz açık olsun…
Av. Ali Haydar Dereli