SAHİPSİZ MEKTUP
Kimin seni ne kadar sevdiği ile ilgilenmeme misin artık? Sen insanlara ne kadar seviyorsun ki? Onların seni ne kadar sevdiği ile ilgileniyorsun? Biraz gökyüzünü sevsen, biraz hayvanları, biraz doğayı. Keşke bunların hepsini yapabilsen. Doldurursan yüreğini sevgiyle hürmetle. Kini ve nefreti atsan denizlere akıp gitseler hayatından. Bir tutsam ellerinden gerçekten sevdiklerinin. O zaman anlarsın, kimin seni ne kadar çok sevdiğini. Ve ne kadar çok beklediğini? Sahi, senin beklediklerinin var mı? Ben hep bekliyorum. Belki bir gün gerçekten gelir diye. Sen kimi bekliyordun? Ben hep buradayım, bir bakış, biz nefes, bir heves ol istiyorum. Ama sen gelmedin. Ben hiç uzaklara gitmedim. Hiç kendime valiz hazırlamadım. Üzerimde yeşil bir gömleğim, Siyah bir pantolonun. Oldukça eski ayakkabılarım var hep giyindiğim. Ben seni böyle bekledim. Çünkü ben seni böyle uğurladım. Döneceksin diye.
Ellerim nasırlı. Demir dövmekten. Kalbim nasıldı seni özlemekten. Yalanlar gerçeklerle savaş halinde. Görüyorum, dünyamızın son halini. Sen gittikten sonra kendime yepyeni bir pencere açtım. Artık oradan bakıyorum. Biraz. Siyasete, biraz, sevgiye, biraz savaşa. Ama en çok canımı savaşlar yakıyor. Bedeli ne olursa olsun. Savaş zordur. Savaş, kandır. Savaş yüzyıllardır can alandır. Sen benimle savaştın? Ve hala savaşmakta basın. Ne zaman gidiyoruz? Savaş olmayan yerlere. Küçücük bir çocuğun gözünden bakmak gibi. O yeni penceremden ne zaman gidiyoruz? E ne zaman ölüyoruz? Hiç kimse ne zaman öleceğini bilmez. Hiç kimse. Elini ver ısıtayım demez? Hiç kimse. Karşılığı olmadan saçlarını okşamak istemez. Hiç kimse. Seninle bir bardak çay içmek bile istemez. Ama ben. Senden hiçbir beklentim olmadan? Çay içelim isterim. Saçlarını okşamak isterim. Kimsenin bakmadığı yerden bakmak isterim sana. Ama sen. Hep giden taraf oldum. Açtığım bütün pencereleri tek tek yüzüme kapattın. Ama ben bıkmadan usanmadan kendime yeni pencereler açtım.
Her defasında açtığın bütün savaşlara yenik düştüm. Ne bir kılıcım oldu, ne de bir silahım. Bir oldum tek oldum ben. Ama bir sen olamadım. Biz olamadık seninle. Yazmışsın. Geçenlerde dokunsalar ağlayacak gibiyim diye. Ben ne yapayım? Dokunsalar ölecek gibiyim, nefes alamıyorum, göğsüm sıkışıyor. Gözlerim eskisi gibi de görmüyor. Karşıdan gelen kim yoksa sen misin? Hiçbirini bilmiyorum. Öyle boş boş işe gidiyorum. Eve geliyorum. Arada yazıyorum seni beni bizi. Savaşı yazıyorum. Savaşta savaşan bayanlara yazıyorum. Sevip de kavuşamayanlara yazıyorum. Hep terk edilenlere yazıyorum. Ve hep bekleyenleri. Ara ara gidenlere değiniyorum. Ama geri gelmiyorlar ki. Ne gerek var? Diyesim geliyor sonra. Biraz ağaçlardan bahsediyorum. Doğadan. Irmaktan, denizden. Deniz kenarında. Öpüşen kuşlardan bahsediyorum. Sonra. Atıyorum kalemi bir kenara. Günlerce bakmıyorum kaleme deftere. Ama aklımın bir köşesinde hep seni yazmak var. Sana kavuşmak. Seninle var olmak var. Neyse geçelim artık bunları. Özledim diyorum yahu. Özledim. Bekliyorum diyorum. Ne zaman geleceksin? Söz veriyorum. Gittiğin için sana kızmayacağım. Seni üzmeyeceğim. Hayatına karışmayacağım. Gel bir köşede otur.
Sana sallanan sandalye aldım. Hem de kırmızı renk. Çok seversin. Bolca şeker aldım kahvelisinden. Sen seversin. Ne fayda. Dünyaları alsam da bu kapıdan içeriye girmeyeceksin. Hayallerim gibi. Umutlarım gibi sende çekip gittin. Ama, belki bir gün dönersin? Yanlış anlama ben istediğim için değil, sen dönmek istersen gelirsin. Çünkü sen her şeyi sen istediğin için yaparsın. Ben istediğim için hiçbir şey yapmazsın sen. Mesela bir bardak düşün baktığında karşıyı görebildiğin? Mesela bir gökyüzü düşün. İçinde kaybolduğum, mesela. Bir aşk düşünün karşılığı olmayan sadece aşk için var olan. Bir aşk düşün sonu hep hüsran Sonra bizi düşün ama en az bizi düşün. Çünkü sen çok düşünemezsin. Bizi çok düşünseydin yani ikimizi. Şimdi kırmızı sallanan sandalyede oturmuş. En çok sevdiğin kitabı okur. Ara ara bana gülümserdin. Sen hep kendini düşündün ve kendini düşündüğün için. Bir sabah kalktığımda sen kendini Kendi sevdiklerini. Alıp gittin çoktan. Hoşça kal sevgili.