

ÖĞRETMENLİK NEDEN KUTSAL
ÖĞRETMENLİK NEDEN KUTSAL
32 yıl önce Trabzon’dan sırtımda sevda dolu heybem, bir döşek ve yün yorganımla ışığın doğduğu ve yükseldiği Kars’ın Kağızman İlçesine sefere çıkmıştım. Sene 1993 hazan mevsiminin ilk ayı Eylül. Kayısı yaprakları bahçeleri boydan boya kaplamış Aydınkavak Köyü uzaklardan bir şaheser tablo gibi boydan boya uzanmış.
Aras tatlı tatlı akarken ben ve iki Antepli arkadaşla ilk göz ağrımız, ilk sevdamız, ilk görev yerimiz, ilk öğrencilerimiz, dersimiz, nefesimiz, her şeyimiz.
Okulda profesörlerin anlattıkları, kavramlar, yöntemler, teknikler şöyle bir kenarda durun. Sevdamız çık ön tarafa. Gün yanığı yüzlerinde kocaman kara gözleri ışıl ışıl parlayan Ayşeler, Fatmalar ile doldu ilk gün sınıfımız. Onların gözlerinde büyük bir merak bizlerin sol yanında güm güm heyecandan yerinden fırlayacak bir kalp.
Doğu, insanıyla, doğasıyla, kültürüyle bozulmamış bakir bir toprak. Bahçıvan olan bizler. Heybemizde ve beynimizde iyi güzel adına ne varsa bir bir ekeceğiz toprağa. Bizlerde ne varsa onu vereceğiz tertemiz dimağlara.
Ve verdik de. Bugün emeklliğin kapısında aşkını ve heyecanını asla kaybetmemiş olsak da bedenimizin yorulduğu bu demde şairin dediği gibi;
“Artık demir almak günü gelmişse zamandan
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan” demenin ve bırakmanın en doğru olacağı gün ve saatteyiz artık.
32 koskoca yılın aslında birkaç kelime anlatılabileceği bir yaşanmışlık olduğunu bu yaşımda idrak edebildim. Bu 32 yıla ne acılar, ne sevdalar, ne masum gönüller, ne hayaller ve hayallerine kavuşan, kavuşamayan nice canlara el vermişiz biz. Yüzlerce öğrenciye el vermişiz, omzuna dokunmuşuz, destek vermişiz, yolunu ve ufkunu açmışız.
Ve bugün yaşlılığın ilk kapısını araladığımız bugünde Kars Kağızman’dan, Kürtün Kırgeriş ve Gümüşhane Kocayokuş Köyü’nden aranıyor ve sevilip sayılıyorsak görevimizi doğru ve yerinde yaptığımızı anlayabiliyoruz.
Şükürler olsun ki başımızı sınıf masasına koymadan, sınıfa girerken aman demeden bırakabiliyorsak Rabbimize hamd-u senalar olsun. Emeklilik aslında son değilin bilincinde toplumu aydınlatmaya, heybemizde olanları paylaşmaya, bu şehre ve insanlarına faydalı olmaya devam edeceğiz. Ta ki köy öğretmeni Şefik Sınık’ın ölüm döşeğinde dediği;
“Bana çiçek getirin, dünyanın bütün çiçeklerini getirin buraya” diyebilmenin arefesindeyim artık.
Bir mezuniyet yıllığında bir sınıf öğretmenimizin mezun ettiği çocuklara seslendiği şu yazıyla bitiriyorum yazımı.
Sevgili Çocuklar,
Okula başladığınız ilk yünü hatırlıyorum da hepiniz çok heyecanlıydınız. Gözlerinizde sevinç, mutluluk ve bir ışıltı vardı. Bu ışıltı adeta güneş gibi etrafı aydınlatıyordu. Benim duyguların da tarifsizdi. Artık yeni öğrencilerim (çocuklarım) olmuştu. Ben de sizler gibi heyecanlı ve ilk ders için sabırsızdım.
Dört yıl önce okula başlayan minik yavruların artık büyüdünüz. Şimdi yeni ufuklara yelken açmak üzeresiniz. Sizlerle birlikte çok güzel günler geçirdik. Birçok etkinlik yaptık. Bu zaman zarfında sınıfınızdan ayrılanlar ve yeni gelen arkadaşlarımız oldu. Ailemiz büyüdü. Aramıza katılan arkadaşlarınızın sınıfımıza yeni bir hava katması ve sizlerin onları bağrımıza basmanız, onları sahiplenmeniz beni ayrıca mutlu etti.
Canım Yavrularım,
Hedeflerinize ulaşmak için düzenli ve planlı olun. Hayallerinizin peşinden koşun. Bu yolda zorluklarla karşılaştığınızda sakın vazgeçmeyin, yılmayın. Her zorlukla karşılaştığınızda daha da sıkı çalışın. Hep söylediğim;
“Sizin en iyi arkadaşınız kitaplardır. Sakın onları yalnız bırakmayın” sözümü rehber edinin.
Birlikte geçirdiğimiz bu dört yılda bana yaşattığınız mutluluklar, sevinçler, heyecanlar için sevgili çocuklarıma; her zaman benim yanında olan ve bana yardımcı olan değerli velilerime çok teşekkür ederim.
Küçük Canlarım,
Gözlerinizde sevgi, yüreğinizde umut, davranışlarınızda saygınız eksik olmasın. Hoşça kalın, mutlu olun, her devrin adamı değil, her devirde adam olun. Vesselam….