Gümüşhane şehir merkezindeki ağaçları keselim, cayır cayır da yakalım
Neden olmasın? Şehir merkezinde ağaç mı olurmuş? Her yer yol, her yer bina olsun. O kadar araba bu şehirde nereden gidecek, o kadar insan kapıda mı kalacak? Taş, beton, asfalt… Ne kadar çok, o kadar iyi. Gölge insanı tembelleştirir; kuş sesi ise dikkati dağıtırmış. Bizim bunlara ihtiyacımız yok.
Hatırlıyor musunuz; Gümüşhane Belediye binasından otogara uzanan o ağaç koridorunu? Artık anılarda. Önce gölge rahatsız etti, sonra kökler büyüdü, sonra “görünümü bozan” dendi ve kesildi. O kesilen ağaçların yerine de dağa bayıra ağaç dikmişizdir. Hoş, o diktiklerimizin ne kadarı sağ kaldı, ne kadarını kestik; onları da Allah bilir.
Şimdi sırada Gümüş Otel’in bahçesindeki ağaçlar varmış. On yıllardır sessizce büyümüşler, kimseye zararları yokmuş; falan filan. Her şey bu ağaçlar yolumuza çıkana kadardı. Artık bu ağaçlar için karar verildi, yazılar yazıldı. Çünkü demirden atlarımız için taştan yollara ihtiyacımız var. Ağaç isteyen dağlara çıksın, gölge arayan az öteye kaysın. Burası modern bir şehir merkezi.
Geçen yıl Kültür Turizm İl Müdürlüğü önündeki bir akasyayı kestik; kim bilir kaç on yıl durmuştu orada. (Hoş, Kültür Turizm İl Müdürlüğü’nün binasını yaparken de, şu an üzerinde bulunduğu büyük arazideki ağaçları kesmiştik.) Gözünün yaşına bakmadık. Yerine beton koyduk. Geçen yıl orada 10–15 tane daha ağaç kestik. Gözlerinin yaşına bakacak değiliz. Duvar yaptık, para kazandık. Gümüşhane şehir merkezinde ağaç mı olurmuş; Amsterdam mı burası ki göbeğinde Vondelpark olsun? Brugge mü sandınız burayı; içinde Minnewater Gölü olsun? Hayır, burası Gümüşhane: betonun, tabelanın, anlık kazancın başkenti.
Ve en acı tarafı şu: Biz yaptıkça alışıyoruz. Eskiden bir ağaç kesilince içimiz cız ederdi. Şimdi “yol genişleyecekmiş” denildi mi, “kamu yararı” dendi mi, vicdan da genişliyor, sessizce. Bir ağaçla başlar, sonra bir park, sonra bir hatıra gider. Şehir biraz daha ısınır, biraz daha susar. Kuşlar azaldı mı fark etmeyiz; çünkü kuş sesi artık gürültüye karışmıyor, belki de gürültünün altında boğuluyor.
Öyleyse keselim. Hatta cayır cayır da yakalım. Isınırız biraz. Yolumuza kim çıkarsa keseriz. Bugünü yaşarız; gelecek mi? Gelecek, geleceği yaşayacakların sorunu; bize ne ki?
Ama herkes bilsin: Ağaçlar kesilirken bir şey eksilir. Sadece gölge değil; ses, anı, nefes, bilgelik eksilir. Kestikçe şehir biraz daha yalnızlaşır. Betonun ortasında kalan insanlar, bir gün buraları “daha yeşil” diye yad ederken tabelaya bakıp gülümseyecekler: “Evet, o zaman da diktik demişlerdi.”
Bir zamanlar Mordut tarafında elma ağaçları vardı. Bahçeler vardı. Her evin önünde bir yeşil gölge, bir meyve kokusu olurdu. Çocuklar o bahçelerde büyürdü, sabahları kuş sesine uyanırdık. Şimdi o bahçelerin yerinde de taş, demir ve beton var.
Bir elma ağacının gölgesinde düş kuran çocuklardan, beton duvarın dibinde gölgesini telefondan bulan yetişkinlere geldik.
Uzun sözün kısası; eskiden “Yeşil Gümüşhane” derdik, artık “Beton Gümüşhane” diyoruz. Ve ne acıdır ki, bunu da gururla söylüyoruz.