BİRLİKTE YAŞAMANIN SORUMLULUĞU: ENGELLERİ KALPTEN KALDIRMAK
Hayat, her birimizin taşıdığı görünür ya da görünmez yüklerle ilerleyen uzun bir yolculuktur. Bu yolculukta, kimi zaman adımlarımız hızlıdır, kimi zaman daha yavaş… Kimi insanlar bu yolu koşarak geçer, kimileri ise daha dikkatli, daha temkinli yürür. Ancak önemli olan yürüyüşün şekli değil; aynı yolu birlikte, omuz omuza geçebilme iradesidir. İşte bu nedenle engelli bireyler, toplumumuzun kıyısında duran birer siluet değil; hayatımızın renkleri, çeşitliliği ve zenginliğidir. Onların varlığı bir haftalık hatırlanmaya değil, her gün hissedilmeye ve değer verilmeye layıktır. Bu nedenle “bir gün değil, her gün varız” sözü sadece bir slogan değil, toplum olarak benimsememiz gereken bir yaşam anlayışıdır. Empati, sadece karşımızdakini anlamak değil; onunla birlikte yürüyebilmek, onun ihtiyaçlarını kendi ihtiyacımızmış gibi görebilmektir. Bir kaldırım rampasını kullanmıyor olabiliriz, ama bir başkası için o rampanın özgürlüğün kapısı olduğunu bilmek bile bizi daha insani bir noktaya taşır. Her birey, bir gün engelli bir yakınını, bir dostunu ya da kendisini bu koşulların içinde bulabilir. Bu yüzden erişilebilir bir dünya, sadece bir kesimin değil, herkesin ortak yararınadır.
Engelli bireylerin en büyük isteği, kendilerinin fark edilmesi değil; anlaşılması, desteklenmesi ve hayatın içine eşit şekilde dahil edilmesidir. Onları özel kılan engelleri değil, sahip oldukları yetenekler, değerler ve hayata kattıkları güzelliklerdir. Bir bireyin tekerlekli sandalyede olması, işitme ya da görme kaybı yaşaması, ya da farklı bir gelişim gösteriyor olması; onun hayallerini, başarılarını ve insan olma değerini asla azaltmaz. Engellilik, yalnızca fiziksel bir durum değildir; bazen bir işitme kaybı, bazen sessiz bir çaba, bazen de kimsenin fark etmediği görünmez bir mücadeledir. Ama engellilik ne eksikliktir ne de yetersizlik… Asıl eksiklik, bir insanın yaşadığı zorluğu görmezden gelen gözlerde; asıl yetersizlik, empati duymayı unutan yüreklerdedir. Bir bireyin tekerlekli sandalyede olması, onun dünyayı kucaklama biçimini değiştirir belki, ama dünyaya kattığı değeri asla azaltmaz.
Toplum, ancak tüm bireyleriyle bir bütün olduğunda anlam kazanır. Engelli bireyler de bu bütünün ayrılmaz, değerli ve vazgeçilmez parçalarıdır. Her yıl Engelliler Haftası’nda düzenlenen etkinlikler, konuşmalar ve farkındalık çalışmaları bize önemli bir gerçeği hatırlatır: Engelli bireyler “bir günlüğüne” hatırlanacak olmanın ötesine geçmeli; bir vicdan çağrısı, bir insanlık sorumluluğu niteliğinde olmalıdır.
Toplumun gelişmişlik düzeyi, engelli bireylerin yaşam koşullarının iyileştirilmesiyle, onların fırsat eşitliğine erişmesiyle ölçülür. Çünkü engellilik bir kusur değil, insan olmanın doğal bir hâlidir. Farklılıklarımızla çoğalır, çeşitliliğimizle zenginleşiriz. Engelli bireylerin hayatla kurduğu bağ, bazen bizden çok daha güçlü, çok daha mücadeleci, çok daha umut doludur. Onlar için “engeller”, çoğu zaman fiziksel değil; insanların zihinlerinde ördüğü görünmez duvarlardır. Gerçek engel, kaldırımda bir tümsekten ya da bir binadaki merdivenden çok, anlayışsızlıktan, ayrımcılıktan ve duyarsızlıktan doğar.
Bu nedenle toplumun her bir bireyine önemli görevler düşer. Bir kapının kolunu biraz daha alçak yerleştirmek, bir rampayı binaya eklemek, toplu taşımayı erişilebilir hâle getirmek, iş yerlerinde fırsat eşitliği sunmak ya da en basiti, bir insana saygı ve empati ile yaklaşmak… Bunlar küçük gibi görünen ama hayata büyük dokunuşlar yapan adımlardır. Çünkü bir engelli bireyin özgürlüğü, onuruyla, bağımsızlığıyla, hayallerine yürüyebilmesiyle doğrudan ilişkilidir. Biz onların hayatını kolaylaştırdıkça, aslında kendi insanlığımızı da büyütür, derinleştiririz. Engelli bireylerin yalnızca bir hafta boyunca hatırlanması, aslında onların görünmez kılındığı 51 haftanın sessiz bir itirafı gibidir. Oysa hayat, bir takvim yaprağına sığmayacak kadar geniş, bir haftaya indirgenemeyecek kadar değerlidir. Bizler, bu bilinci günlük yaşamımıza taşıdığımızda; okulda, sokakta, işte, parkta, hastanelerde, toplu taşımada her gün duyarlılık gösterdiğimizde gerçek bir fark yaratabiliriz.
Bu Haftası, bize şunu tekrar tekrar hatırlatır: İnsan onuru, koşulsuz bir değerdir. Kimse bir başkasından üstün değildir. Hepimiz aynı gökyüzünün altında, aynı umutla, aynı yaşam hakkıyla varız. Önemli olan, bu hakkı herkese eşit sunabilmek, hiç kimseyi geride bırakmamaktır. Gerçek değişim, bir haftanın sonunda biten etkinliklerde değil; insanların yüreklerine dokunan anlayışta, günlük yaşamın akışına yerleşen farkındalıkta saklıdır. Ve bu farkındalık büyüdükçe, engeller azalır, yollar açılır, umutlar çoğalır.
Unutmamalıyız ki; engelli bireyler bu toplumun misafiri değil, sahibidir. Hayatın kenarında değil, tam ortasında dururlar. Bizim görevimiz onları fark etmek değil; yanlarında olmak, yollarını açmak ve varlıklarını her gün hissettirmektir. Çünkü engelleri aşmanın yolu, birlikte yürüme isteğinden geçer. Birlikte attığımız her adım, yarınlarımızı daha adil, daha duyarlı ve daha insanî kılar.
Bu nedenle mesele bir haftalık hatırlama değil; gönülden bir bağlılık, insanlıktan bir pay alma meselesidir. Önemli olan günler değil, niyetlerdir. Ve niyetimiz insanı sevmekse, varlığına ve var oluşuna değer vermekse engeller değil, dostluklar çoğalır.
ENGELLERİ KALPTEN KALDIRINCA
Bir gün değil, her gün varız biz,
Zamanın çizgisine sığmayan bir nefes,
Gözle değil, gönülle görülmesi gereken
Derin bir ses, sıcak bir iz bazen
Biz gökyüzünün aynı mavisine bakarız,
Aynı yağmurun serinliğinde üşürüz,
Aynı toprağın kokusunda dinlenir yüreğimiz…
Ne farkımız var ki?
Fark; göremeyende, duyamayanda,
Yan yana yürümeyi unutan dünyadadır.
Bir gün değil, her gün görün bizi…
Sadece adımlarımıza değil,
Hayallerimize de bakın.
Bir kapının kolu biraz daha alçakta durduğunda,
Bir merdivenin yanında küçük bir rampa olduğunda
Biz özgürlüğü hissederiz; siz ise insanlığı…
Elimi tutman yetmez bazen,
Yanımda durman, beni anlaman,
Beni olduğum gibi kabul etmen yeter.
İnan ki o zaman Gökyüzü daha mavi,
Yollar daha geniş, Yarınlar daha umut dolu olur.
Biz birlikteyiz aslında,
Aynı cümlenin iki anlamı,
Aynı türkünün iki nefesi,
Aynı hikâyenin birbirine yaslanan iki sayfasıyız.
Ne eksik ne fazla…
Tam olduğumuz gibi,
İnsan olduğumuz kadar.
İşte o zaman
Yollar daha geniş, Yarınlar daha umut dolu olur.
Biz birlikteyiz aslında, aynı cümlenin iki anlamı,
Aynı türkünün sesi nefesi, oluruz
Ve işte o zaman,
Haftalara bölünmeyen bir sevgiyle,
Takvime bağlı olmayan bir vicdanla
Kaldırırız engelleri kalpten, tek tek…
Yavaşça, sessizce, ama tamamen.
Fatma TURAN KARADENİZ