SABRE’nin Sessiz Soygunu
Bir uçak bileti… Aynı uçak, aynı koltuk, aynı hizmet. Ama fiyatı senin baktığın gün, yer, saatin, hatta cihazının markasına göre değişebiliyor. Peki bu yalnızca “piyasa dinamiği” mi, yoksa hukuki boşlukların sessizce meşrulaştırdığı bir adaletsizlik mi?
Uçak bileti ararken yaşadığın o anı bilirsin…
Salı günü 2.000 TL olarak gördüğün biletin Cuma akşamı 5.000 TL’ye çıktığını fark ettiğinde içinden bir ses isyan eder:
“Bu fiyat neden değişiyor?”
Cevabı basit ama acı verici: Çünkü kurulan sistemin algoritması, senin davranış sinyallerini, ekonomik profilini, kullandığın cihazı, hatta baktığın saati bile okuyor.
“Bu yolcu akşam bakıyorsa kararlıdır”
“Aynı bilete üç kez döndüyse kesin alacaktır”
“Lüks telefon kullanıyorsa fiyatı umursamaz” diyor.
Ve fiyatı yükseltiyor.
Bazen de ekranda kırmızı, yanıp sönen yazılar belirir:
“Son 2 koltuk kaldı!”
“Şu an 15 kişi bu odaya bakıyor!”
Bunların çoğu gerçeği yansıtmaz; algoritmanın yarattığı sahte bir kıtlıktır. Seni paniğe sokup düşünmeden “Satın Al” tuşuna bastırmak için tasarlanmış hileli bir psikoloji mühendisliği…
Bu hikâyenin kökleri 1960’larda American Airlines ve IBM’in geliştirdiği SABRE (Semi-Automatic Business Research Environment) sistemine dayanıyor. O dönem masum bir otomasyon projesiydi. Ama zamanla SABRE ve türevleri yalnızca rezervasyon yapan bir sistem olmaktan çıkıp; fiyatı, yolcunun ekonomisine ve davranışlarına göre şekillendiren görünmez bir dolandırılık makinesine dönüştü.
Bugün dinamik fiyatlandırma, klasik “arz-talep” teorisini çoktan aşmış durumda. Havayolları artık senin geçmiş aramalarından, konumundan, satın alma ihtimalinden, hatta cihazından bile fiyat tahmini çıkarıyor. Bir bakıma, fiyat artık ürünün değil, tüketicinin özelliklerine göre belirleniyor.
Bu yasal görünümlü dolandırıcılığa hukuki açıdan baktığımızda iki temel sorunla karşılaşıyoruz:
Birinci sorun “Şeffaflık Eksikliği”dir.
Bir biletin neden 2.000 TL değil de 5.000 TL olduğunu bilmiyorsun. Çünkü algoritmanın işleyişi “ticari sır” kabul ediliyor. Oysa tüketici hukukunun en temel ilkesi açık ve anlaşılabilir bilgilendirmedir. Bu temel ilke, algoritmalar kapalı kapılar ardında fiyat belirlerken fiilen yok oluyor.
İkinci sorun ise “Eşit işlem ilkesine aykırılıktır.
Aynı hizmetin kişiye göre farklı fiyatlandırılması, hukukçulara göre gizli fiyat ayrımcılığıdır. Modern mevzuatlar ise bu konuda hâlâ geriden geliyor. Algoritmalar hukuktan hızlı koşuyor.
Elbette meselenin duygusal bir tarafı da var. İnsan, parasının miktarıyla değil, adalet duygusuyla yaşar.
Bir hizmetin pahalı olmasını kabul edebiliriz.
Ama aynı hizmetin kişilere göre değişmesini asla…
Bu sistemi savunanlar “Ekonomi böyle” diyebilir. Asıl olması gereken, insanların algoritmalar tarafından hile yapılmadan, şeffaf bir şekilde seçim hakkını kullanabilmesidir. Adalet, bir fiyat etiketindeki rakam değil; o rakamın arkasındaki niyetin dürüstlüğüdür.
Gizli ve değişik sekme kullanmak, çerez temizliği, VPN, fiyat karşılaştırma sitelerini takip etmek gibi bireysel önlemler sınırlı ve geçicidir.
Esas çözüm için; dijital fiyatlandırma modellerinin hukuki çerçeveye alınması, algoritmik şeffaflığın zorunlu hâle gelmesi, ve tüketicinin kişisel verisine göre fiyat belirlemenin açıkça yasak olması gerekmektedir.
Uçmak artık bir lüks olmayıp, çoğu insan için bir mecburiyet. Bu yüzden bilet fiyatları, şirketlerin sonsuz kâr iştahına göre değil, hukukun ve adalet duygusunun sınırlarına tabi olmalıdır.
Gökyüzü özgür olabilir…
Ama fiyatlar, hukuka hesap verene kadar özgür olmamalıdır.
SABRE’ye karşı ADALET.
12.12.2025 Av. Ali Haydar Dereli