Ara
Gümüşhane
Kapalı
4°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
42,7031 %0.23
50,1678 %0.06
5.902,25 % 0,77
Kış Nüfusuyla Yaz Kalabalığına Hizmet Olmaz!

Kış Nüfusuyla Yaz Kalabalığına Hizmet Olmaz!

YAYINLAMA:

Türkiye’de takvimler 31 Aralık’a yaklaşırken, ülkenin dört bir yanında benzer manzaralar ortaya çıkar. Sanki memleketin her ilçesi yeniden seçim kampanyasına girmiş gibi belediye başkanları sosyal medyaya sarılır, kapı kapı dolaşır, broşür bastırır, çağrılar yapar:

 

“Nüfusunuzu buraya alın! İkametinizi buraya getirin! Memleketinize sahip çıkın!”

 

Hatta bazı yerlerde belediyeler, otobüs seferi, hatırlatma mesajı, sosyal kampanya derken küçük çaplı seferberlikler bile düzenler. Çünkü herkes bilir ki 31 Aralık’ta TÜİK’in sayacağı nüfus, bir yıl boyunca belediyenin İller Bankası’ndan alacağı payı belirleyecek.

 

Bu çağrıları gören bazı vatandaşlar tebessüm eder; “Ne bu telaş?” der… Ama işin iç yüzü hiç de hafife alınacak kadar basit değil.

 

Kâğıt Üstündeki Nüfus Başka, Gerçek Hayat Bambaşka

 

Şimdi biraz akademik konuşalım:
Türkiye, mevsimsel göçün en yoğun yaşandığı ülkelerden biri. Özellikle Karadeniz, İç Anadolu ve Doğu’nun birçok yerinde nüfus kışın düşer, yazın patlar.

 

20 bin nüfuslu görünen bir ilçe, yaz aylarında 60-70 bin kişiye ulaşabilir.
Bazı beldelerde bu artış 3-4 katına kadar çıkar.

 

Peki bu 40-50 bin kişilik ilave yükü kim karşılar?
Elbette belediye.

 

Ancak sistem hâlâ kış nüfusu üzerinden işliyor.
Yani 20 bin kişilik pay alıp 60-70 bin kişiye hizmet üretmek zorundasınız.

 

Bu, devletin yerel yönetimlere “Hadi bakalım, imkânsızın altından kalkın” demesinden pek de farklı değil.

 

Ev Ekonomisiyle Anlatmak En Kolayı: Bu Hesap Tutmaz

 

Biraz da günlük hayattan örnek verelim; üslubu hafifçe mizahla yumuşatalım:

 

Düşünün ki maaşınız 30 bin lira.
Evde siz, eşiniz, iki çocuğunuz… Dört kişi yaşıyorsunuz.

 

Zor da olsa ay sonunu getiriyorsunuz.

 

Sonra yaz geliyor ve birden 10 misafir çıkageliyor!
Üstelik 4-5 ay kalacaklar.

 

Doğal olarak bu misafirler “Biz geldik, sofraya bir tabak daha koyun” modunda. Kimse “Elektriğe şu kadar vereyim, suya yardım edeyim, mutfağa şunları alalım” demiyor.

 

Şimdi soruyorum:
30 bin lira maaşla 14 kişiyi nasıl idare edeceksiniz?

 

Cevap net:
Edemezsiniz.
Ya kredi kartına abanırsınız ya borç alırsınız ya da kredi çekersiniz. Sonra bunun ceremesini de kışın borç ödemeye çalışarak çekersiniz.

 

İşte belediyelerin yaşadığı durum tam olarak bu.
Sadece misafirler biraz daha kalabalık ve faturalar biraz daha büyük.

 

Belediyeler Nüfus Peşinde Koşarak Suç Mu İşliyor? 

 

Hayır. Sistem onları buna mecbur bırakıyor.

 

Bugün bazıları “Belediyeler nüfus kapıyor” diye eleştiriyor.

 

Hayır efendim, kapmıyorlar; “hak ettiklerini istiyorlar”.

 

Çünkü nüfusu 30 bin görünen bir yerin, yazın 70-80 bin kişiye hizmet verdiği biliniyor.
Ama İller Bankası hâlâ 30 bin üzerinden hesap yapıyor.

 

Bu durumda belediyeler borç batağına düşmesin de ne yapsın?

 

Sistem doğru işlerse zaten kimse kimseden nüfus istemez.
Sorun belediyelerde değil; nüfus hesaplamasının mevsimi ve yöntemi yanlış.

 

31 Aralık: Belediyelerin Kaderini Belirleyen Fakat Gerçeği Yansıtmayan Bir Tarih

 

31 Aralık, Türkiye’nin birçok ilçesi için adeta “bütçe piyangosu” tarihine dönüştü. Ama bu tarih, gerçek nüfusu yansıtmadığı gibi, adil bir pay dağılımı da sağlamıyor.

 

Bu nedenle her yıl aynı senaryo yaşanıyor:

 

Belediyeler çağrı yapıyor,

  • Vatandaşlar anlam veremiyor,
  • Sosyal medyada “Bu ne telaş?” sorusu dolaşıyor,
  • Ve sonunda belediyeler yine borçlanarak ayakta kalmaya çalışıyor.

 

Peki Çözüm Ne? Aslında Uzaktan Onu Aramaya Gerek Yok

 

Bu meselenin çözümü bir devlet politikası kadar büyük ama uygulanması bir o kadar basit.

 

1.Nüfus Sayımı Yaz Aylarında Yapılmalı

 

Gerçek nüfusun ortaya çıktığı dönem temmuz–ağustos aylarıdır.
Nüfusu en doğru gösteren tarih budur.

 

2. Evlere Gidilerek Fiili Nüfus Sayımı Yapılmalı

 

Eskiden olduğu gibi.
Kapı kapı dolaşan nüfus memurları, kim gerçekten orada yaşıyorsa onu yazmalı.

 

Bu yöntem hem doğruluk sağlar hem kayıt dışı nüfusun da önüne geçer.

 

3. İller Bankası Payı Dinamik Nüfusa Göre Hesaplanmalı

 

Yani yaz–kış ortalaması veya en yüksek fiili nüfus dikkate alınmalı.

 

4. Belediyelerin Yükü Tek Bir Tarihe Bağlanmamalı

 

Bütçe hesaplamasını tek bir güne sıkıştırmak, 365 günün gerçeğini yok saymaktır.

 

Herkesin Bildiği Ama Kimsenin Değiştirmediği Bir Gerçeğin İçindeyiz

 

Türkiye’deki nüfus yapısı artık statik değil; mevsimlere göre değişen, hareketli ve dinamik bir yapıya sahip.

 

Ama sisteme bakıyorsunuz: “31 Aralık’ta ne görünüyorsan odur.”

 

Hayır…
O gün görünen nüfus, o ilçenin sadece kış fotoğrafıdır.
Gerçek fotoğraf yazın çekilir.

 

Belediyeler bunu bildiği için çağrı yapıyor.
Vatandaş bunu bilmediği için şaşırıyor.
Devlet bunu görmediği için belediyeler borçlanıyor.

 

Ve biz her yıl aynı kısır döngüyü tekrar izliyoruz.

 

Eğer bu mesele çözülmezse, 31 Aralık tarihinin oluşturduğu bu yapay yarış da, belediyelerin borç yükü de, bütçe adaletsizliği de devam eder.

 

Kısacası:

 

Nüfusun mevsimi değişiyorsa, sayımın da değişmesi gerekir.
Gerçek nüfusla gerçek bütçe buluşmadıkça, belediyeler gerçek hizmet üretemez.

 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *