Ara
Gümüşhane
Kapalı
2°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
42,8204 %0.03
50,3721 %0.4
6.101,26 % 2,16
Bir rakam değil; insanca yaşama umudu

Bir rakam değil; insanca yaşama umudu

YAYINLAMA:

Üç ayların rahmet yüklü iklimine girdiğimiz bu günlerde; gönüller ibadete, kalpler merhamete yönelirken, toplumun büyük bir kesimini oluşturan emekçi kesimin gözü ve kulağı açıklanacak olan asgari ücrete çevrilmiş durumda. 

Bir yanda kandillerin ışığıyla aydınlanan geceler, diğer yanda geçim derdinin ağır yükünü omuzlarında taşıyan alın teri sahipleri… Maneviyatın yükseldiği bu mübarek zamanlarda, sofradaki ekmeğin hesabını yapan milyonların beklentisi, sadece bir rakam değil; insanca yaşama umudu.

Asgari ücret; adı üstünde, bir ülkede emeğin karşılığı olarak kabul edilen en düşük yaşam bedelidir. Bir çalışanın barınma, beslenme, ısınma, ulaşım ve temel insani ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için belirlenen asgari sınırdır. Yani sabahın köründe yola düşen işçinin, gün boyu tezgâh başında duran emekçinin, akşam evine helal bir lokma götürme mücadelesinin ifadesidir.

Ancak Türkiye’de asgari ücret, uzun süredir ne yazık ki “en az” olanı değil, milyonlar için tek geçim kaynağını ifade ediyor. Bu yıl belirlenecek asgari ücret ise daha en başından tartışmalı. Çünkü bu kez Asgari Ücret Tespit Komisyonu masasında, bu ücretle geçinmek zorunda olan işçilerin temsilcileri yok.

Sayın Bakan, toplantı öncesinde işçi temsilcileriyle bir araya gelip taleplerini dinlemiş olsa da, bu taleplerin karşılık bulmasının pek mümkün olmadığı anlaşılıyor. Nitekim bu tablo, işçi sendikalarını bir ilke imza atmaya itti ve sendikalar bu yıl ilk kez Asgari Ücret Tespit Komisyonu’na katılmama kararı aldı.

 İşçi tarafının katılmadığı bir masada, milyonların hayatını doğrudan belirleyen bir rakam belirlenecek. Bu durum bile tek başına, asgari ücret meselesinin artık sadece ekonomik değil, sosyal ve vicdani bir sorun haline geldiğini göstermeye yetiyor.

Sizi bilmem ama asgari ücret denildiğinde benim aklıma her zaman merhum Prof. Dr. Haydar Baş Hocam gelir. Milli Ekonomi Modeli’nde asgari ücrete bakış açısı. Sosyal devletin vatandaşın yanında olması onu desteklemesi gerçeği. Vakti zamanında yine böyle bir dönemde asgari ücreti 5 bin TL yapacağını söylediğinde, bazı çevreler her zamanki gibi “Nereden bulacak?”, “Nasıl verecek?” gibi içi boş sorular sormuşlardı. Oysa diğer pek çok ülke meselesinde olduğu gibi, hocamızın tespitleri ve öngörüleri zamanla birer birer doğru çıktı. Bugüne kadar yanıldığı tek bir konuya dahi şahit olmadım.

Bugün…

Sabahın erken saatlerinde yola çıkan milyonlar var bu ülkede. Henüz gün ağarmadan servis bekleyenler, kalabalık otobüslerde ayakta işe gidenler, akşam eve döndüğünde cebindeki parayı değil, ertesi günün hesabını yapanlar… Türkiye’de asgari ücret, sadece bir maaş kalemi değil; bir yaşam mücadelesinin adı.

Bugün asgari ücretle geçinen kesim, toplumun küçük bir azınlığı değil; aksine, ekonomik düzenin yükünü sırtlayan en büyük çoğunluğu

Ancak bu çoğunluk, hayat pahalılığı karşısında her geçen gün biraz daha daralan bir alanda yaşamaya zorlanıyor. Market raflarında etiketler haftada bir değişirken, kiralar aylık geliri aşarken, temel tüketim maddeleri “lüks” kategorisine girerken asgari ücretlinin alım gücü sessizce eriyor.

Elektrik, doğalgaz, su, ekmek, süt, yağ… Bunlar artık istisna değil, hayatın zorunlu kalemleri. Fakat maaş, bu zorunlulukların gerisinde kalıyor. Asgari ücret artıyor gibi görünüyor; rakam büyüyor ama hayat daha hızlı pahalanıyor. Sonuçta elde kalan şey artış değil, eksilme oluyor. 

Dolayısıyla yeni yıla gözlerimiz zam haberleriyle açılıyor. Asgari ücrete yapılan zamlar yılın ilk saatlerinde cebe girmeden eriyip gidiyor sizin anlayacağınız.

Yetkililer sık sık “ekonomi büyüyor”, “milli gelir artıyor” diyor. Kâğıt üzerinde doğru olabilir. Ancak asgari ücretlinin sofrasına bakıldığında bu büyümenin izine rastlamak zor. Milli gelir yükselirken, bu gelirin adil paylaşılmaması, büyümeyi toplumun geniş kesimleri için anlamsız hale getiriyor. Ekonomi gelişiyor ama asgari ücretli bu gelişmenin seyircisi konumunda kalıyor.

Geçmişe dönüp bakıldığında tablo daha da çarpıcı. Yıllar önce asgari ücretle bir aile temel ihtiyaçlarını karşılayabilir, ay sonunu daha az borçla görebilirdi. Bugün ise aynı ücretle bırakın birikim yapmayı, ayı tamamlamak bile ayrı bir mücadele. Dün alınabilen üç torba market alışverişi, bugün bir poşete sığıyor. Bu fark, sadece enflasyonla açıklanamaz; bu fark, alım gücünün sistemli kaybıdır.

Türkiye ekonomisindeki yapısal sorunlar da bu tabloyu derinleştiriyor. Üretim yerine tüketime dayalı büyüme, gelir dağılımındaki adaletsizlik, kayıt dışı istihdam, vergi yükünün ağırlıklı olarak sabit gelirlinin sırtına binmesi…

Tüm bu sorunlar dönüp dolaşıp asgari ücrete yansıyor. Çünkü sistemdeki her aksaklık, en önce ve en ağır şekilde en alttakini vuruyor.

Mesele, iktidarıyla muhalefetiyle asgari ücreti rakamlar üzerinden tartışmak değildir. Asıl mesele, bir ailenin insanca yaşayabileceği asgari koşulları güvence altına alan bir devlet anlayışının hayata geçirebilmektir.

 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *