Ara
Gümüşhane
Kapalı
-1°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
42,8510 %0.01
50,9195 %0.01
6.170,52 % 0,00

ONURLU VE BİLİNÇLİ BİR TÜRK AYDIN: NESİMİ

YAYINLAMA:

Türk Dilinin Sarsılmaz Kalesi Nesîmî’dir. Türk kültür tarihinin en cesur ve dik duruşlu şahsiyetlerinden biri olan Nesîmî, yalnızca bir mutasavvıf değil, aynı zamanda Türkçenin istiklal mücadelesini yüzyıllar öncesinden başlatan bir dil kahramanıdır. O, "Arabi, Farisi bilmem" derken aslında bir bilgisizliği değil, bir bilinci haykırıyordu. Kendi öz diline, yani Türkçesine olan sarsılmaz sadakatini.

 

Dil, Bir Milletin Namusudur. Nesîmî’nin yaşadığı dönemde Arapça ve Farsça ilim ve edebiyat dili olarak kutsanırken, onun Türkçe konuşmaktaki ısrarı bir "kültürel direniş" niteliğindedir. Muzaffer Arslan’ın da her fırsatta vurguladığı gibi; bir milletin varlığı, dilinin bekasına bağlıdır. Nesîmî, asimilasyon rüzgârlarına karşı Türkçeyi bir kalkan gibi kullanmış; halkın anlayacağı dille Hakk’ı ve hakikati anlatarak Anadolu’nun ruh köklerini sağlamlaştırmıştır.

 

Rızkı Veren Hüda’dır. Nesîmî’nin meşhur dizelerinde vücut bulan "Minnet Eylemem" felsefesi, Türk milletinin karakter yapısını özetler.

 

1. Tamah etmemek: Dünyevi hırslara kapılmadan, sadece Yaradan’a sığınmak…

 

2. Hürriyet: Padişaha, hünkâra veya faniye değil; yalnızca Allah’a kul olmak.

 

3. Tevekkül: "Bugün buldum bugün yerim" diyerek yarının endişesinden kurtulup, Hak’ka teslim olmak.

 

Bu manevi duruş, Türk milletinin tarih boyunca karşılaştığı zorluklarda dik durmasını sağlayan o asil "el açmama" kültürünün temel taşıdır.

 

Nesîmî, derisi yüzülürken dahi inancından ve dilinden taviz vermeyen bir iradenin adıdır. Eğer bugün Anadolu’da Türkçe dualar ediliyor, Türkçe şiirler yankılanıyorsa; bu, Nesîmî gibi ozanların "Har içinde biten gonca güle" sahip çıkması sayesindedir.

 

Şair-Yazar Muzaffer Arslan’ın ifade ettiği üzere; Nesîmî’yi anlamak, sadece bir şairi anmak değil, Türk milletinin öz değerlerine, hürriyetine ve diline sahip çıkma iradesini tazelemektir. Bizlere bu muazzam mirası bırakan büyük ozanımızı rahmetle ve minnetle anıyoruz.

 

Derisi Yüzülen Hakikat: Seyyid Nesîmî ve Türkçenin İstiklal Çığlığı

 

Tarihin karanlık dehlizlerinde, cehaletin ve bağnazlığın pençesinde kıvranan bir devir... Ve o devrin ortasında, bir güneş gibi doğan, derisi yüzülse de ruhu göklere sığmayan bir yiğit: Seyyid Nesîmî. O, sadece bir şair değil; Türk dilinin namusunu, Türk ruhunun hürriyetini canı pahasına savunan bir abide şahsiyettir.

 

Bir Dilin İhtilali: "Arabi, Farisi Bilmem!" Bir gün bir dergâhta, Türkçenin o saf ve duru tınısından rahatsız olan bir "softa" çıkar karşısına. Nesîmî’ye, dönemin sahte kutsallık atfedilen dilleriyle konuşmasını dayatır. Oysa Nesîmî, Arapçayı da Farsçayı da sular seller gibi bilmektedir. Lakin o an verdiği cevap, yüzyıllar ötesinden yankılanacak bir millî şuur beyannamesidir:

 

"Arabi, Farisi bilmem; dile minnet eylemem!"

 

Bu söz, bir cehaletin itirafı değil; asimilasyona, köleleşmeye ve özünden koparılmaya çalışılan bir millete çekilen resttir. Nesîmî, Türkçeyi küçümseyen yobaz zihniyetin yüzüne, ana dilinin o sarsılmaz vakarını çarpmıştır.

 

"En-el Hak" Sırrında İnsan ve Tanrı… Nesîmî’nin gönül dünyasında insan, basit bir et ve kemik yığını değildir. O, Yaradan’ın tecelli ettiği en parlak aynadır. Hurufîlik ikliminde harf harf işlediği bu felsefe, dar kalıplara hapsolmuş Halep ulemasının korkusu olmuştur. Onlar, "Tanrı insan yüzündedir" diyen Nesîmî’deki derin manayı kavrayamadıkları için, çareyi celladın bıçağında aramışlardır.

 

Müftünün Parmağı, günümüze adeta ayna tutmaktadır. Çünkü 2025 yılında bile din istismarcısı şeyh, molla takımı aynı oyunu oynamaktadır. Bu tam bir ikiyüzlülüktür. Münafık, kişilik açısından kendisini diğerlerinden ayıran net ve derin şahsiyet çizgilerine sahiptir. Kur'an'ın üzerinde durduğu bu karakter özellikleri ikiyüzlülük/çok yüzlülük, inanç noktasında kararsızlık (tezebzüb), korkaklık, yalancılık, kötülük ve bozgunculuğa eğilimlidir.

 

Nesimi’nin idam sahnesi, insanlık tarihinin en ibretlik levhalarından biridir. Ölümüyle ilgili de pek çok rivayet var. Örneğin derisinin yüzülmesi sırasında dönemin müftüsü “Bu öyle bir kâfirdir ki kazara pis kanı insanın bir uzvuna temas etse orasını kesmek lâzım gelir.” diyerek onu lanetlemiş. Ancak kan kendi parmağına sıçradığında, halktan bir kişinin parmağını kesmesini söylemesi üzerine kendi parmağını yalnız yıkamakla yetinmiştir.

 

Nesîmî’nin kanı, "Onun kanı pistir, değdiği yer kesilmelidir" diye fetva veren müftünün parmağına sıçradığında; müftü, fetvasını unutup parmağını saklamaya çalışır. İşte o an Nesîmî, derisi yüzülürken bile tebessüm eden o muazzam ruhuyla tarihe şu notu düşer:

 

“Zahida, bir parmağın kessen dönüp Hak’tan kaçar, 

 

Gör bu miskin âşığı, serpa soyarlar ağlamaz!”

 

Bu, korkak bir softalıkla, serdengeçti bir aşığın arasındaki uçurumdur. Bir yanda küçücük bir acı karşısında hakikati terk edenler, diğer yanda vatan ve inanç uğruna derisinden soyulurken dahi "Hüda" diyenler.

 

Nesimi, yaşadığı yüzyılda Türklüğün can suyudur. Bugün Anadolu coğrafyasında ay yıldızlı bayrağın altında, kendi dilimizle nefes alabiliyorsak bu, Nesîmî gibi ozanların "Türkçe" ısrarı sayesindedir. Onlar, dilimizi sadece bir iletişim aracı değil, millî bir kale olarak görmüşlerdir. Nesîmî, dil asimilasyonuna karşı duran ilk büyük Türk ozanı olarak, Türklüğün bekasını mısralarına ilmek ilmek işlemiştir.

 

Kalemimden dökülen bu vefa duygusuyla diyorum ki: Nesîmî’nin sırtına alıp gittiği o deri, aslında bir milletin tarih boyunca taşıdığı şeref hırkasıdır. O susturulamayan ses, bugün bizim dilimizde, bizim gönlümüzde yaşamaya devam ediyor.

 

Ruhu şâd, mekânı Türkçenin ve Hakikat’in kucağı olsun.

 

Aklınız ve gönlünüzle yolunuz açık; alnınız ak olsun.

 

Muzaffer ARSLAN

Şair-Yazar


 


[1] Nesimi, 14-15. yüzyıllarda yaşamış bir Azerbaycan Türkçesi şairi.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *