Ara
Gümüşhane
Hafif kar yağışlı
-4°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
42,9259 %0.13
50,6303 %-0.18
6.250,52 % 1,29
“Suçlayan değil sorgulatıcı, hakaret eden değil, hatırlatıcı, bağıran değil, iz bırakan” olmalıyız..

“Suçlayan değil sorgulatıcı, hakaret eden değil, hatırlatıcı, bağıran değil, iz bırakan” olmalıyız..

YAYINLAMA:

Bu memlekette en çok ihtiyaç duyduğumuz şey yüksek ses değil.

Bağıran çok, konuşan çok, eleştiren çok. Ama düşündüren az.

Oysa kalemin, sözün ve duruşun bir ölçüsü olmalı. Çünkü ölçüsüzlük, haklıyı bile haksız çıkarır.

 

Biz suçlayıcı değil, sorgulatıcı olmalıyız.

Suçlamak kolaydır; hedef gösterir, rahatlatır ama çözmez. Sorgulamak ise zahmetlidir. Emek ister, bilgi ister, niyet ister. Sorgulayan insan karşısındakini köşeye sıkıştırmaz; aynaya bakmaya davet eder. Çünkü gerçek değişim, parmak sallamakla değil, aklı harekete geçirmekle başlar.

 

Toplumun da buna ihtiyacı var.

Kimin neyi yanlış yaptığına dair cümleler havada uçuşuyor. Herkes bir başkasının kusurunu saymakta mahir. Ama kimse “Neden böyle oldu?” sorusunun peşine düşmüyor. Oysa sorgulamak; kavga çıkarmadan, kırmadan, incitmeden de mümkündür.

 

Biz hakaret eden değil, hatırlatıcı olmalıyız.

Hakaret, sözün acziyetidir. Söyleyecek sözü kalmayanın başvurduğu son çaredir. Hatırlatmak ise bir sorumluluktur. Geçmişi, değeri, emeği, ahlakı ve sözü hatırlatmak…
Çünkü bu toplum her şeyi unutmuyor; sadece bazen hatırlatılmaya ihtiyaç duyuyor.

 

Hatırlatıcı olmak, yargı dağıtmak değildir.
Hatırlatıcı olmak, “Bir zamanlar böyle değildik” demektir.
“Bu memleketin bir dili, bir edebi, bir ölçüsü vardı” diyebilmektir.
Bunu yaparken kimseyi aşağılamaya gerek yoktur. Çünkü insan, kendisine saygıyla seslenileni daha çok dinler.

Ve en önemlisi; biz bağıran değil, iz bırakan olmalıyız.
Bağırmak anlıktır. Yankı yapar, sonra kaybolur.
İz bırakmak ise sessizdir ama kalıcıdır.
Bağıran unutulur, iz bırakan hatırlanır.

Bugün sosyal medyada, ekranlarda, meydanlarda sesini en çok yükseltenin haklı sayıldığı bir çağdayız. Oysa tarihe baktığımızda iz bırakanların çoğu bağırmamıştır. Onlar doğru yerde durmuş, doğru zamanda konuşmuş, kelimeyi israf etmemiştir.

Kalem de böyledir.
Kalem bağırmaz.
Kalem suçlamaz.
Kalem hakaret etmez.
Kalem hatırlatır, düşündürür, sorgulatır.

Bizim yolumuz budur.
Ne kimseyi hedef göstermek,
ne kırmak,
ne de öfkeyi çoğaltmak.

Biz;
suçlamadan sorgulayan,
hakaret etmeden hatırlatan,
bağırmadan iz bırakan bir dilin tarafındayız.

Çünkü bu memleketin en çok ihtiyacı olan şey;
yüksek ses değil,
yüksek bilinçtir.

  Yusuf SADIK. Eğitimci yazar- Gazeteci GGC Onursal Başkanı

 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *