AŞK VE ÖLÜM BİRBİRİNİN NEYİ OLUR?

Uzun zamandır zihnimi meşgul eden konulardan biri ile bahsi açmak istiyorum.  Aşk ve ölüm birbirinden ayrılabilir mi yahut birisi olmadan bir diğeri bizim için bir şey ifade etme kudretini haiz midir?

Bu sorulara verilebilecek cevapların öznel bir diğer tabir ile hayatın kavranıldığı yerden bağımsız olarak düşünülemeyeceği gerçeğini gözardı etmeden sorulara cevap arayalım. Aşk varlığın ifrat noktası ölüm ise varlığın olmamasının tefrit noktası olarak kabul edersek sanırım mantık hatası yapmamış oluruz, ancak yapılan bu kabulün de işimi kolaylaştırmak yerine zorlaştırdığının da farkındayım. Varlığın olumlu anlamında aşırılıkla yokluğun olumsuz anlamında aşırılığı arasında bağ kurmak pek güçtür ve belki de yaşamımızdaki gerilimin rahmi burasıdır. İlk bakışta bu gerilim cansıkıcı ve itidalden uzaklık olarak göründüğü ve belirsizlik içinde yoğrulduğu için insan zihni bu gerilimden kurtulmak ve belirlilik kıvamı içine sıçramak ister bilinmeyen bizi her zaman yorar, sonlu ve sınırlı varlıklar için sonsuz ve sınırsız heyecan verici ve korkutucudur. Ancak belirli olanın aynı zamanda sınırlayıcı olduğu gerçeği de buradan doğacaktır.

Gerilimimize geri dönelim yani yaşama. İster dünyevi deyin ister uhrevi ne derseniz deyin aşk uydurma bir şey değildir. Meyletmek, hoşlanmak ve sevmek fiillerinin üstünde kendine yer bulur. İçinde şiddetli bir arzu bulundurur, yâre kavuşmak; kavuşmak lükstür aşıka ten oburu değildir gönülden başka her mekan kabirdir, adını sevgili zikretsin ister sevgiliye ayna olmak ister. Kekemenin söyleyebildiği tek hece ölümden kurtaran bengisudur öyle ya “ölen hayvan imiş aşıklar ölmez” diye çağlayan bir sesi duymayan var mı? Aşk günden güne büyüyen bir şey değilse sefil bir ihtirastır der Balzac demek ki aşk aynı zamanda canlı bir şeydir ne zamanki o canlılık kaybedilir işte o an ölümün koşar adım sesleri duyulur. Aşk ile ölüm arasındaki bu bağ ise yaşam denilen gerilimi doğurur. 

Sevgiliyi her an kaybetmenin korkusu aşkı her zaman diri tutacaktır aşkın katiliğine duyulan güven ehlince hoş karşılanmaz, şüphe,  kuşku ve sevgiliyi avucuna alamamış olmanın tedirginliği aşkı ve aşıkı her zaman diri tutar. Bir yandan ona ulaşmak isteğinin bitimsiz devinimi diğer yanda ondan ayrı kalma korkusunun doğurduğu şiddetli acı ve elem. Aynı kaynaktan yansıyan farklı iki ışık kaynağı gibi. Şiddet olarak birbirine denk, siyah ve beyaz kadar birbirine zıt ancak böyle bir hayat asla gri olmayacaktır kah siyah olur kah beyaz ama biliriz ki “evet ya da hayırın arasına ne zaman belki girerse oradan felaket doğar” .

Aşık sevgiliye böyle bağlı olur da ölümün, ayrılığın sesi hemen gece gibi üzerlerine doğmaz mı? Aşıkın uyanık kalmasını sağlayan aşka canlılığını veren bu karanlık aşkın canını almayı da bilecektir.  Aşkın canı alınır da aşık daha o anda canını vermez mi? Aşık ise can vermez hatta sevgilinin vefasızlık etmesi de  ona can verdiremez çünkü aşıkın elindeki en büyük silah yine de aşktır en nihayetinde Goethe gibi “seni seviyorum ama bundan sanane” demeyi de bilecektir.

Biz insanların her yerde sınırları olduğu gibi yaşamımızda belirli bir zaman dilimiyle sınırlanmıştır. Yaşadığımız her saniye tanıdığımız her insan biriciktir ve tekrarı yahut bir benzeri de bulunamayacaktır. Sorunların yekdiğeri de tam olarak bu noktadan doğar. İnsanı bir diğerinin ikamesi olarak görüp onu tüketilebilecek bir şey olarak kavramak onun biricikliğini onunla doğan ilişkiden  bağımsız tutmak. Sıradan-mış gibi davranmak. Hele aşk söz konusu olur ise kusursuz bir cinayet halini alır ne aşk sıradandır ne de aşık. Tıpkı ölüm gibi. Ölüm de sıradan değildir çünkü yalnızca bir kere vuku bulur tıpkı aşk gibi. Ölüm aşk kadar canlı, aşk ölüm kadar ansızındır. 

Her ne olursa olsun aşık ölümsüzlüğünün sırrını her zaman bir muska gibi göğsünde taşıyacaktır. Öyle bir muska ki ne zamanla eskir ne düşmekle kırılır ne yakmakla yanar ne gömmekle çürür. Aşk bir yönüyle sınırlardan bağımsız olmaktır sınırsız olanı eskitmeye yıpratmaya neyin gücü yeter?

Aşıkın payına belki ölüm değil ama her zaman melal düşer bu da aşık olmanın şanındandır, aşık olmanın nişanesidir. Aşık bundan ne ar eder ne de usanır. Daha da sözü uzatmadan dinleyen söyleyenden arif gerek fehvasınca sözlerime son vereyim. 

İyi ki varsın ey ölüm ve iyi ki varsın ey aşk.

YORUM EKLE