CANIM KOCAM

Sosyal medyayı nasıl tarif etmeli diye düşündüm bugün. Bir sokak röportajına çıksak ve insanlara sosyal medya nedir diye sorsak, alacağımız muhtemel cevaplar sanırım şunlar olurdu;

-Facebook
-Twitter
-Instagram
-Snapchat
-Foursquare
-Pinterest
………………………………………………………………………………………………….

Liste epeyce kabarık aslında bakmayın. Bunlar sadece en popüler olanları. Bu uygulamaların hepsi (kendi izin verdiği ölçüde gizlilik ayarlarını belirlemeniz koşuluyla) dünyanın her yerinden tanıdığınız ya da tanımadığınız insanlarla bir paylaşım ortamı içerisine girmenizi sağlıyor. Fotoğraf, mesaj, video, ses kayıtları, canlı yayınlar… Aklınıza ne gelirse. Canınız neyi paylaşmak isterse.

Canımız ne istiyor?

Ben özellikle son 2 yıldır çokça canım kocam-sevgilim-nişanlım ve bugün bunu yiyoruz-yiyeceğiz-yedik temalı paylaşımlar görür oldum. İnanılmaz aktifiz bir kere. Uyandığımız anda güzel bir gün-hafta-sabah olması dilekleriyle uyandığımızı bildiriyoruz. (Günlerden Pazartesi ise istisnasız Pazartesi sendromu konulu bir paylaşım yapılır) Peşinden çoğunlukla kahvaltı-manzara–bugün bunu giyindim (demeyen ama ama ima eden) fotoğraflar geliyor.  İşe-okula gittikten sonra ise muhakkak bir ortam fotoğrafı ya da sıkıldım-çalışıyorum-çalışmak çok güzel-gün bitse de gitsek paylaşımları yapılıyor. Akşamüstü arkadaşlarla buluşma şeysi-köpekleri sevdiğim doğrudur-çok özlediysem demek ki-akşam sefası etiketleri olmazsa olmazı sosyal medyanın. Bunlar artık rutine bağlanan paylaşımlar. Bir de özel günler var tabii. Tanışma-sözlenme-nişanlanma-kına gecesi-düğün yıldönümleri vs. Artık o kadar içli dışlıyız ki sevgilimiz-eşimiz-nişanlımızdan gelen hediyeleri-mesajları ya da yaptıkları sürprizleri paylaşmadan sanki kutlama yapamaz olduk. Canım kocam bana telefon aldı-artık benim de sevgilim var-evlenme teklifine evet dedim-böyle evlenme teklif ettim-hafta sonu şu mangalcıda şu eti yedim-ilk misafirlerimi ağırladım-misafirlerime şunları yedirdim-bu öğlen kahvemi az şekerli içtim-salıncakta sallandım-havuzda yüzdüm-denize gittim-8000 adım attım-yeni arkadaş edindim-mezun oldum-kayboldum ….........sonsuz işareti koymazsam liste fazlaca uzun. İki elimiz kanda bile olsa o paylaşım yapılacak.

Özetle sosyal medyanın cılkını çıkardık. Hele hele mahremiyet denen kavramı neredeyse sıfırladık. Mahrem olan hiçbir şey bırakmadık. Yediğimiz yemeği paylaşmadan yiyemez, kitap kahve fotoğrafları atmadan kahvemizi içemez olduk. Tuvalet hariç gittiğimiz her yeri bildiriyoruz, pijama bile giysek bakın ne giydim diyoruz, deniz fotoğrafı paylaşmadan denize giremiyoruz. Hele tatiller. Tatile gidip de gittiğini anons etmeyeni mumla arıyoruz. Çağımızın vebası oldu. Mutsuz bile olsak sözüm ona mutlu anlarımızı paylaşmadan, mutluymuş gibi görünmeden edemiyoruz.

2007’den beri kullandığım bir hesabım var. Sosyal medya henüz bu kadar aktif değilken, bilinmezken açtığım. Neredeyse yüzlerini bile unuttuğum ilkokuldan, liseden arkadaşlarımı buldum, haberlerini aldım. Arkadaşlarım şarkılar, ilginç videolar, şiirler, özlü sözler paylaşırlardı en fazla. Sonra kendilerinin, düğünlerinin, evlatlarının fotoğraflarını paylaşmaya başladılar. Kilometrelerce ötenizde evlenen arkadaşınızın gidemediğiniz düğününün fotoğrafını görmek ya da hiç görmediğiniz oğlunu internetten de olsa tanımak muhteşem bir histi. Uzakları yakın etmek hakikaten değerliydi. Bu hoyratlık artık o değeri de yok etti. Öyle ki bir konseri izlemeye gittiğimizde bile (ki bir konsere gittiysek bildirimi muhakkak yapılır)o anı yaşamak, tadını çıkarmak varken, kameraya çekme ihtiyacı duyar olduk. Mesela yeni bir kitap aldıysak, okumadan evvel fotoğrafını paylaşmak şart. Tez konusu bile olan özçekim çılgınlığına hiç değinmiyorum bile. O günlerden bu günlere geçişimiz ve mahremiyet anlayışımızı kaybedişimiz aynı hızda oldu sanırım. Her şeyi olduğu gibi sosyal medyayı da amacından saptırdık. Kendimizi; takipçi sayımız artınca popüler, attığımız mesajlar paylaşılınca filozof, fotoğraflarımız çok beğeni alınca dünya güzeli sandık. Amacına uygun kullananlar elbette müstesna ama geri kalanlar kusura bakmayın biz sosyal medyayı bayağı yanlış anladık.

 
YORUM EKLE