KÜLTÜREL ÇÖLLEŞME

Çölleşme genel anlamıyla çölleşen yerin verimini kaybetmesi, kendisinden beklenilen faydayı temin edememesi gibi durumları anlatmak için başvurulan bir kelimedir, çöl kültürü ise gittiği yeri kurutur oradaki canlı yaşamının çoğuna son verir yalnızca o verimsiz ortama ayak uydurabilen yaşamak için çok fazla besine ihtiyaç duymayan canlıların yaşamına imkan verir.

Bugün Türkiye’de kültür ve sanat alanının ne halde olduğunu anlayabilmek amacıyla kısa bir izahat yapma ihtiyacı hissettim. İçinde bulunduğumuz durumun ciddiyetini daha iyi anlamak ve belki de anlatmak için bu satırları yazma sorumluluğunu üstüme aldım, çünkü bir yerlerden kötü kokular geliyor ama bırakın bundan şikayet etmeyi, herkes bu kokunun kötü olmadığına birbirini ikna etmeye çalışıyor, insanlar kokunun kötü olduğunu idrak edebilecek sağlıklı bir bedene sahip değiller. Bilhassa 70’li yıllardan sonra var olan kültürel ortam çok ciddi darbeler aldı, bugün mü “herkes her şeyin bayağısına teşne”. Ciddiye alınacak ne mimarimiz ne musikimiz ne de resmimiz var var olan düşünce adamlarının ise canına okumakta yarışıyoruz. Elimizde yalnızca, Süleyman Çobanoğlu’nun ifadesi ile büyük Türk şiirimiz var, belki bir darboğazda ama en azından elle tutulur ciddiye alınır tek zihni faaliyet olarak şiir var. Ciddiye alınır bir mimarimizin olmamasının sebeplerinden birisi de ciddiye alınabilir bir musikimizin olmamasından bağımsız düşünülebilir mi? Mimari donmuş müzik, müzik akan mimaridir. Bu zihni (zihinsel değil) faaliyetlerin her biri tek tek her ferdin ve tüm toplumun bilinç düzeyinden ayrı olarak düşünülebilir mi? Kitab-ı Mukaddes’ten öğrendiğimize göre nasıl bir toplum isek ona göre idare ediliriz buradan hareketle çarpıklıklara itiraz etmezsek çarpık bir hayatımın üstümüze yapışacağı fikrini de aklımızdan çıkarmamalıyız.

Felaket tellallığı mı yapıyorum, evet felaket tellallığı yapıyorum çünkü felakete uğradıktan sonra kısık sesle yapılacak iyi niyetli!  telkinlerin, kurtuluş reçetelerinin başımıza kadar kuma gömüldükten sonra nefes almamıza imkan sağlayacak sıhhatli ortamı bize temin etmeyeceğinin bilincindeyim. Burada asıl sorulması gereken soru şu: Siz neden felaket tellallığı yapmıyorsunuz, yavaş yavaş ısınan kapta bulunan kurbağa gibi sıcaklığın farkına mı varmıyorsunuz yoksa felakete uğruyor olmamızdan bir menfaat elde edeceğinize dair ümidinizi hala içinizde mi barındırıyorsunuz. Her ne olursa olsun bu yazının yazılış maksadı o kaptaki suyu devirmek ya da menfaat temin etmek için ellerini açıp bekleyenlerin avuçlarının boş kalacağını göstermektir.

Türkiye’nin menfaatleri ile kendi menfaatlerimi Türkiye’nin kaderi ile kendi kaderimi birbirinden ayrı tutmamam gerektiğini yazı hayatımın bu ilk yıllarında sıkı bir şekilde kavramış durundayım, ancak zahiren bunun getirisinin götürüsünden daha fazla olduğunu da sıkıca kavradım. Hakikatte ise insan şerefine yakışır bir hayatın ancak bu bilinç ile yaşanabileceği fikrine sadık kalarak hayatımı idame ettirmenin yolunun ise kültür ve sanat alanındaki bu çarpıklıkları dile getirmeden mümkün olmayacağı kanaatine vardım.

Gayret bizden Tevfik O’ndandır.

YORUM EKLE