MEHMET AKİF’TEN NÜKTELER

12 Mart İstiklal Marşı’nın kabulü gününde yazımızı Akif’e ayırmayı uygun görerek Akif’in kişiliği, edebi ve nüktedanlığı üzerine birkaç anekdotu sizlerle paylaşmak istedim.

Akif ikiyüzlülere garazdı. Fakat yaşı ilerledikçe “İkiyüzlüleri artık sever oldum; çünkü yaşadıkça yirmi yüzlü insanlar görmeye başladım.” diyordu. Ve yaşlandıkça herkesten kaçıyordu. Daha yaşasaydı, yalnız kalacaktı; cemiyete karşı karşıya tek bir adam. 

Adamın biri mevlid okurken bazı yerleri oldukça belirgin bir şekilde yanlış okur. Akif birkaç kez düzeltmeye çalışsa da adam hiç tınmaz ve kendini beğenen bir eda ile “Ben hocamdan böyle öğrendim” deyince kibarlıktan anlamayan bu zata Mehmed Akif şu cevabı yapıştırmış:

– “Hocan da az cahil değilmiş

Vaniköy’de oturan bir arkadaşı anlatıyor Akif’i. Ben Vâniköy’de oturuyordum. Kendisi de Beylerbeyi’nde. Bir gün öğle yemeğini bende yemeyi kararlaştırmıştık. Öğleden bir saat evvel bana gelecekti. O gün öyle yağmurlu, boralı bir hava oldu ki her taraf sel kesildi. Merhûm yürümeyi severdi. Havanın bu haliyle karadan gelemeyeceğini tabii gördüm. Şözleşilen saatten biraz evvelki vapurdan çıkmadı, diğer vapurdan birine gitti. Vapur gelmeden döneceğimi de hizmetçiye söyledim. Yağmur devam ediyordu. Vaktinde evime döndüm, bir de ne işiteyim, bu arada sırılsıklam bir halde, beni evde bulamayınca hizmetçi ne kadar ısrar ettiyse de durmamış, “Selam söyle” demiş, o yağmurda dönmüş gitmiş! Ertesi gün kendini gördüm. Vaziyeti anlatarak özür dilemek istedim. Dinlemedi, “Bir söz ya ölüm veya ona yakın bir felâketle yerine getirilmezse mâzur görülebilir.” dedi. Benimle tam altı ay dargın kaldı.

Aynı kültürü paylaşmadıkları ve bir türlü yıldızlarının barışmadığı Tevfik Fikret, Mehmed Akif’in sakal bıraktığını görünce Akif’e takılmak istemiş ve alaylı bir üslupla şöyle demiş:

– Aaaa!!!… Akifciğim, maymuna dönmüşsünüz.

Hiç istifini bozmayan Akif karşısında duran Tevfik Fikret’e sırtını dönerek:

– O zaman duvara döneyim, bari.” demiş

Gazeteci yazar Mehmed Şevket Eygi’nin babası oldukça hastalanmış. Mehmed Akif de bu çok sevdiği fakat oldukça da cimri olan yakın dostunu ziyarete gitmiş. Hal hatırdan sonra iyice bitkin olduğunu gördüğü dostuna;

– Dostum, biraz paranıza kıysanız, bir tavuk alsanız da bir çorba yapıp yeseniz. Belki biraz kendinize gelirsiniz” demiş.

Hasta dostu ise para harcamaya yaklaşmadığı için:

– Olur mu Akifciğim! Dünyanın bin bir türlü hali var! İnsanın başına her şey gelebilir. Öyle hemen israf yapmamalı, parayı çarçur etmemeli” demiş. Bunun üzerine Akif:

– Yahu kardeşim! Bin bir türlü halin bin tanesi başınıza gelmiş. Kesenin ağzını açmanız için son bir tanesinin de gelmesini mi bekliyorsun” diye nükteyi yapıştırıvermiş.

Bir Fransız yazar, Mehmet Akif Ersoy’a:

-Kadınlarınızı evden çıkartmadığınız doğru mu? diye sorduğunda,

Mehmet Akif: Daha önceleri öyleydi, karşılığını vermiş. Fakat şimdi dışarı çıkarttık ve bir türlü içeri sokamıyoruz.

Akif kibirli, gururlu insanları hiç sevmezmiş. Yakın dostlarından biri olan Ali Şevki Hoca ise oldukça gururlu, kendini kasan, insanları küçümseyen biriymiş. Hele Avrupa’ya gidip geldikten sonra iyice abartmış, havasından geçilmez olmuş. Bir gün bir mecliste Akif bir fırsatını bulup hocaya şunu demiş:

– “Siz insanlara eskiden Fatih’in minaresinden bakardınız, şimdi ise Eyfel Kulesi’nden bakıyorsunuz…

İstiklal şairimizi 12 Mart İstiklal Marşı’nın kabulü gününde andık, anlamaya çalıştık. Üstad mekânın cennet olsun.
 

YORUM EKLE