Ara
Gümüşhane
Parçalı bulutlu
7°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
42,1478 %0,29
48,6343 %0,49
5.430,89 % 0,77

AŞKIN BİR HİKÂYESİ...

YAYINLAMA:

Yazılacak çok konu var ama bu hafta dilimizi kana bulamayalım istiyoruz. Hepsini görmezden gelerek, bir yana itiyoruz. Bakış açısını bakış farkını ortaya koyan güzel bir hikâye babında bir kadın ağzından aşk nasıl bir şeymiş bunu bir dinleyelim istedik. Aslında sadece aşk değil çoğu konuya hem kadın erkek hem de farklı düşüncelere sahip insanlar olarak   farklı yanaşırız ya…  Bu hikâyeyi sizlerle paylaşmak istedim. (Bizim gazetenin magazin bölümü yok bu yazıyı da ona sayı verelim.)

''Kocam bir mühendisti. Onunla sakin tabiatını sevdiğim için evlenmiştim. Bu sakin adamın göğsüne başımı koymak içimi nasıl da ısıtırdı… Gel gör ki iki yıl nişanlılık ve beş yıl evlilikten sonra bu sakinlik beni yormaya başlamıştı. Eşimin bir zamanlar çok sevdiğim bu özelliği artık beni huzursuz ediyordu. İş ilişkiye gelince oldukça içli hatta aşırı hassas bir kadınım. Romantik anlara küçük bir çocuğun şekere düşkünlüğü gibi can atıyorum. Oysa kocamın sakinliği başka bir deyişle vurdumduymazlığı evliliğimize romantizm katmaması beni aşktan almış uzaklaştırmıştı. Sonunda kararımı ona da açıkladım: boşanmak istiyordum.

Şaşkınlıktan gözleri açılarak 'niye?' diye sordu. ‘Gerçekten belli bir sebebi yok' dedim 'sadece yoruldum. ‘Bütün gece ağzını bıçak açmadı. Düşünüyordu. Bu hâli ise hayal kırıklığımı daha da artırmaktan başka bir işe yaramıyordu: işte sıkıntısını dışarı vurmaktan bile aciz bir adamla evliydim. Ondan ne bekleyebilirdim ki! Sonunda sordu: 'seni caydırmak için ne yapabilirim?'

Demek ki söyledikleri doğruydu: insanların mizacı asla değiştirilemiyordu. Son inanç kırıntılarım da kaybolmuştu. ‘İşte mesele tam da bu' dedim. 'Sorunun cevabını kendin bulup kalbimi ikna edebilirsen kararımdan vazgeçebilirim. ‘Diyelim dağın tepesinde bir uçurum kenarında bir çiçek var. O çiçeği benim için koparmak düşüp vücudunun bütün kemiklerinin kırılmasına hatta ölümüne mal olacak. Bunu benim için yapar mısın? ‘Yüzümü dikkatle inceledi ve 'Sana bunun cevabını yarın vereceğim' dedi. Bu cevapla son ümidim de yok olmuştu.

Ertesi sabah uyandığımda evde yoktu. Boş bir süt şişesini mutfak masasının üzerine koymuş altına da bir not bırakmıştı. ‘Sevgilim' diye başlıyordu 'O çiçeği senin için koparmazdım' Kalbim yine kırılmıştı. Okumaya devam ettim. ‘Çünkü her zaman yaptığın gibi bilgisayarın altını üstüne getirip çökerttikten sonra monitörün önünde ağladığında onu tekrar düzeltebilmem için ellerime ihtiyacım var. ‘Anahtarları her zaman evde unuttuğunu bildiğimden senden önce eve varabilmem üzere koşmam gerektiğinden bacaklarıma ihtiyacım var. ‘Arabayı kullanmayı çok sevdiğin halde şehirde hep yolu kaybettiğinden yolu gösterebilmem için gözlerime ihtiyacım var.''Sadık arkadaşının her ayki ziyaretinde sebep olduğu karnındaki krampları rahatlatabilmem için avuçlarıma ihtiyacım var. ‘Evde oturmayı sevdiğinden içe kapanıklığını dağıtmak can sıkıntını hafifletmek üzere sana şakalar yapabilmem hikâyeler anlatabilmem için ağzıma ihtiyacım var. ‘Sabahtan akşama kadar bilgisayara bakmaktan gözlerinin bozulması kaçınılmaz olduğundan yaşlandığımızda tırnaklarını kesebilmem saçlarında görülmesini istemediğin beyaz telleri ayıklayabilmem merdivenlerden aşağı inerken elini tutabilmem çiçeklerin renginin gençliğinde senin yüzünün rengi gibi olduğunu söyleyebilmem için gözlerime ihtiyacım var.'

'Ama seni benden daha fazla seven biri varsa evet o uçuruma gidip o çiçeği senin için koparırım bir tanem. ‘Baktım mektuptaki yazının mürekkepleri yer yer dağılıyordu.

Gözyaşlarım mektuba düşüyordu. ‘Mektubu okuduysan ve kalbin ikna olduysa lütfen kapıyı   aç canım. Çok sevdiğin susamlı ekmek ve taze sütle kapıda bekliyorum.'

Koşarak kapıyı açtım. Endişeli bir yüzle ve ellerinde sıkıca tuttuğu susamlı ekmek ve sütle kapının önündeydi. Artık çok iyi biliyordum: beni ondan daha çok kimse sevemezdi. O çiçeği uçurumun kenarında bırakmaya karar verdim. Bu gerçek aşktı. İlk yıllardaki heyecanlar içinde görmeye alıştığımız aşkın seneler sonra o heyecanlar kaybolup gittiğinde huzur ve durgunluk içinde de hep var olmaya devam ettiğini göremeyebiliyoruz. Oysa aşk hep vardır. Belki artık heyecansız belki artık romantik değil... Belki sıkıcı tekdüze hatta belki yüzsüz... Ama hep oralarda bir yerdedir. Çiçekler ve romantik dakikalar ilişkinin başlaması için elbette gereklidir. Bir zaman sonra bunlar gitse de gerçek aşkın sütunu ebedi kalır. Hayat tam da böyle bir şeydir...''

Şimdi hikâyenin sonunda görüyoruz ki aslında her yorumunda başka bir yorumu olabiliyor. Bizim yorumumuzu sizlerin yorumladığı gibi.(En güzeli hayra yormak) Bakış açımız ne kadar geniş olsa da arada mutlaka atladıklarımız oluyor. Her halde bu hikâyeden sonra artık kadınlar kocalarını uçurum kenarlarına göndermezler. Beyler, sizde eşlerinizin sizi uçurum kenarına çiçeğe göndermesini beklemeyin yukarıda anlatılan mühendis bey kadar şanslı olmaya bilirsiniz. Yorum bu ya…

Sevgi ve Saygılar…

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *