Ara
Gümüşhane
Kapalı
5°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
42,5828 %0.06
49,6682 %0.03
5.743,41 % -0,05
Tencere Dibin Kara. Seninki Benden Kara

Tencere Dibin Kara. Seninki Benden Kara

YAYINLAMA:

Kötülük, kusur yönünden sen benden daha betersin; anlamında kullanılan bir atasözümüzdür.

Son günlerde içinde bulunduğumuz vaziyeti tanımlayan başka bir atasözümüz var mı? İnanın bilmiyorum!

Toplumsal yaşamda olduğu kadar aslında kurumların ve Türk siyasetinin de içinde bulunduğu durumu özetliyor.

Gelinen nokta üzücüdür.

Ne kadar kendini tencere sanan insanların söylediği söz ise de bu da o kadar dünyanın müslümanlık çevresinde döndüğünü zanneden zihniyetin sözüdür bize göre.

Toplumsal meselelere bakışımızın objektif olduğunu yazımızı takip eden okurlarımız bilirler.

Günlerdir kokaine pudra şekeri diyerek kendini savunmaya çalışan Kürşat Ayvatoğlu üzerinden yürüyen tartışmalar….

Eş dost meclislerinde konuştuğumuz konuştukça yüreğimizin kanadığını hissettiğimiz bir mesele.

Geçtiğimiz gün bir arkadaşım sohbet anında “bu konuda ne düşünüyorsun” diye fikrimi sordu?

Bende yazımıza başlık yaptığım cümleyi söyledim.

Sizce de öyle değil mi?

Baştan söyleyeyim.

Ayvatoğlu olayı bir anlamda gençliğin ve de toplumun turnusolü!

Yapılan tartışmaları dinledikçe her meselede olduğu gibi bunda da kutuplaştığımızı düşünüyorum.

Şöyle ki kimse kendi tarafına laf söyletmiyor!

Bu tür olaylar karşısında oysaki makam sahipleri parti rozetlerini çıkararak konuşmalıdır.

O sebeple meselenin özüne inmeden “pisliği halının altına süpürmek” niyetiyle atılacak adımlar sadece günü kurtarabilir ama gençliği ve geleceğimizi asla…

Her şeyden önce sigara içenlere karşı duyarlı olan Sayın Cumhurbaşkanımızın bu meselede hukuki işlerin başlatılması için ön ayak olmalıdır.

Bu delikanlının inanılmaz serveti nasıl elde ettiği araştırılmalı ve kamuoyu ile paylaşılmalıdır.

Öyle ki referans olanlar kimse ifşa edilmelidir.

Ayvazoğlu ile aynı yaşlarda olan her üç gençten birisinin işsiz gezdiği bir ortamda bu değirmenin suyu nereden geliyor? Diye haklı bir soru geliyor aklımıza!

Üniversite mezunu gençlerin temizlik görevlisi olmak için belediyelere iş müracaatında bulunduğu bir zamanda bu şahsın birden fazla lüks arabalarını nasıl ve nereden elde ettiğini bağımsız Türk yargısı ortaya çıkarmalıdır.

Kamuoyunun beklentisi de bu yöndedir.

O zıkkımı kullanmasını bir kenara koyarak.

Bu örneğe baktığımızda insanın aklına ister istemez şu düşünce geliyor “Ülkemizde siyaset para kazanmak aracı olarak mı görülüyor.”

Hal böyle olunca kişisel çıkarlar ülke çıkarlarının önüne geçiyor.

Toplumsal konularda mecliste verilen araştırma önergeleri reddediliyor?

Neden?

Bu ve benzeri hadiselerde kazanılan inanılmaz servetin nereden kazanıldığını bilmek vekillerin olduğu kadar biz asıllarında hakkı olduğunu düşünüyorum.

Hadi şöyle ya da böyle bu dünyadan hesap vermeden göçtü diyelim ya öte dünyadaki hesap!

Zaten bunu düşünse böyle yapar mı dediğinizi duyar gibiyim.

Halk ozanı Aşık Noksani’nin şu dizeleri hislerimize tercüman aslında;

“Hakkın toprağında mülküm var deme,

Dam ile harmanda hakkım var deme,

Güçlüyüm, kuvvetliyim, mevkim var deme,

Adamı sırt üstü yere vuran var,

Kara karıncayı gece gören var.”

Her yaptığımız işin ama dünyada ama ahirette hesabı var.

Evet…

Uyuşturucu kullanan bir genci kınamak kolay... Onu yerden yere vurmak da kolay... Bir siyasi skandala çevirme çabası da kolay...

Bir anlamda sıkıntı, onun özel hayatında uyuşturucu madde kullanması değil.

Sıkıntı, akranlarının işsiz gezdiği sokaklarda onun lüks arabalarla dolaşması ve yaşaması!

Gelir dağılımındaki eşitsizlik ile bazıları keyfine bakarken, ev geçindiremeyen, atanamayan insanlar gencecik yaşta hayatlarına son veriyor.

Neyse…

Gördüğüm ve de izlediğim kadarıyla siyasi parti mensupları tuttuğu partilerinde böyle mide bulandıran hadiselerle karşı karıya kalınca içlerinde fırtına kopuyor.

Televizyondaki tartışma programlarında görüyoruz desteklediği partisinin günahını görmek istemiyorlar.

Oysaki böyle olmamalı.

Öz eleştiri yapılmalı.

Demem o ki, içlerindeki mikropları temizlemeliler.

Bu çirkin hadise siyasi çekişmelere polemiklere kurban edilmeden üzerine gidilmelidir.

“Bak senin partinde bunlar oluyor” gibi aslında kendi partisinin de içinde buna benzer hadiselerin olduğunu/olabileceğini hesaba katmalı.

Birkaç cümlede yargımızla alakalı söyleyerek yazımızı tamamlayalım.

Ayvatoğlu olayında Türk yargısının rahat olmadığını düşünüyorum.

Şöyle ki, önce serbest bırakma sonra ev hapsi ve daha sonra da tutuklama kararı.

Hukuk paranın döndüğü alanlarda bu ve benzeri hadiselerin üzerine cesurca gitmelidir.

“Benim istediğim karar verildiğinde iyi, aksi karar çıktığında ise kötü” demenin kimseye faydası yok.

Tam aksine zararı var. Bu düşünce her şeyden önce adalete olan güven duygusunu zedeliyor.

Adalet mülkün temelidir diyoruz ya hukuk hepimiz hava su kadar  gerekli.

O sebeple böylesi toplumu derinden sarsan sorunlar karşısında “Tencere dibin kara. Seninki benden kara” diye cümleler kuruyorsak bilin ki bir arpa boyu yol al(a)mıyoruz.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *