Ara
Gümüşhane
Kapalı
5°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
42,5828 %0.06
49,6682 %0.03
5.743,41 % -0,05

Paşa'nın Petekliği (1)

YAYINLAMA:

-Balcı, satmışsın balları?

-Sattım.

-Bir çerçeven kalmış?

-Evet.

-Kaça verirsin kalan çerçeveni?

Paşa, başını kaldırdı, karşısında genç bir kız duruyordu. Gözü omuzundan asılı çantaya ilişti. Bir süre çantaya baktıktan sonra:

-Para istemez, omuzunda asılı olan çantaya karşılık sana kalan son çerçeve balı veririm.

Paşa’ya dikkatlice bakan genç kız, balcının söylediklerine oldukça şaşırdı. Balcı, başını önüne eğdi, yavaş yavaş toparlanmaya çalışıyordu. O da Ardasa pazarcıları gibi toparlanıyordu.

-Çanta, benim el emeğim göz nurumdur balcı.

-Bal da benim el emeğim göz nurumdur.

İyice şaşıran genç kız:

-Neden para değil de çantamı istiyorsun?

-Senin güzelliğini bozuyor.

Genç kız daha da şaşırdı:

-Bir kere bakışta benim güzel olduğumu nasıl anladın balcı?

-Ormana bakmak önemli değil, önemli olan ormandaki ağaçları görmektir.

-Anlaşıldı, zorlu birine benziyorsun ama çantamı veremem.

-Ben de balımı veremem.

-Geriye mi götüreceksin?

-Geriye götüreceğim.

-Ama ben o çerçeveyi çok istiyorum.

-Ben de çantanı.

Bu sırada yanlarına yaklaşan orta yaşlı bir alıcı:

-Hayırlı işler, kaç lira bu çerçeve delikanlı?

Paşa, orta yaşlı adama baktı:

-Satıldı.

-Satıldı mı? Geç kaldık desene?

-Öyle oldu.

-Çok güzel görünüyor, nere balı?

-Gangana balı.

-Nere orası?

-Bizim köy.

-Gelecek hafta da gelecek misin? Bal getirir misin?

-Ben her hafta getiriyorum.

-Öyleyse gelecek hafta alırım.

-Olur beyim.

Genç kız, konuşulanları dikkatlice dinledi. Alıcı ayrıldıktan sonra, merakla sordu:

-Neden satılmamış balı satılmış olarak söyledin?

-Balım satıldı.

-Kime?

-Sana.

-Almadım ki daha, para vereyim dedim istemedin, omuzumdaki çantayı istiyorsun.

-Balıma karşı omuzundaki çantayı aldım bile.

-Nasıl yani?

-Bu balı çantanı verip almazsan, çerçeveyi geri götürüp, gelecek hafta yine getireceğim.

-Ben vazgeçersem?

-Ben vazgeçmeyeceğim.

-Ne yani, zorla mı çanta mı alacaksın?

-Hayır.

-Eee?

-Sen her hafta bu çerçeve satıldı mı diye gelip bakacaksın.

-Ne biliyorsun benim her hafta geleceğimi?

-Geleceksin.

-Allah Allah, deli mi bu ne? Bak balcı, sana para veriyorum çerçeveyi satmıyorsun?

-Sattım, dedim ya.

-Allah akıl vere.

Genç kız, arkasına bakmadan uzaklaştı. Paşa, bir süre genç kızın arkasından baktı. Beline kadar inen örgülü saçları dikkatini çekti. Yanında, beraberinde getirdiği köpeğine:

-Bak Keleş, bu çerçeve sana teslim, bunun başına bir hal gelir, hesabını veremezsin, diyerek köpeğinin başını okşadı.

Çerçeveyi iyice sardı, çantasına özenle yerleştirdi. 

-Haydi Keleş, alacaklarımızı alalım, yavaş yavaş evimizin yolunu tutalım. Gün akşam olmakta.

Haftalık ihtiyaçlarını aldıktan sonra Keleş ile köyün yolunu tuttu.  Kasabayı çıkınca kendisi gibi diğer köylüler de yola düşmüşlerdi. Harşit Çayı üzerine ağaçtan yapılmış köprüyü geçince köyüne giden yola girdi. Bu haftaki yükü oldukça ağırdı. Katır, eşek ya da atı olmadığı için, balları çantayla getiriyor, sattıktan sonra alacaklarını bal çantasına yerleştirip köyün yolunu tutuyordu.

-Arılar şimdi kovanlara girmeye başlamıştır Keleş. Bir evimiz olsaydı iyi olurdu ama yok. Gerçi kaldığımız mağaranın da evden farkı yok değil mi? Pençe ne yapıyor acaba? O da bizim yolumuzu gözetliyordur. Ya sahi sen mi güçlüsün Pençe mi?  Pençe daha güçlü bence. Ayıyı nasıl da kovaladı. Ayı petekliğe bir daha ne mümkün yanaşmaz. O arılarımızı bekler, seninle de kar yağana kadar her hafta böyle gider geliriz. Para biriktirmemiz de lazım. Kışın yiyeceklerimizi almak için. Metrelerce kar yağıyor, zor oluyor o karı yarıp da gelmek. Sen de çok yiyorsun, Pençe de. Ama siz olmasanız ben ne yaparım ki? Benim can yoldaşımsınız. Kolay değil kırk kovan arıyı beklemek. Ne dersin bir arkadaş daha alayım mı yanınıza? İstemez mi? Olsun bakalım, henüz daha gençsiniz. Biraz daha yaşlanın öyle alacağım. Hemen darılma, şaka yaptım. 

Mehmetaliler’in çeşmesine gelince durdu. Elini yüzünü yıkadı. Kana kana buz gibi sudan içti. Tabakasını çıkardı. Sardı, yaktı. Derin bir nefes çekti.

-Çok içmiyorum ama canım ara sıra istetiyor. Ne güzel bak sen içmiyorsun. Bu rampayı çıkınca evimizdeyiz. Akşam güzel bir etli yemek yaparım. Ben etlerini siz de kemiklerini yersiniz. Biliyorum, birkaç kemikle doymazsınız, merak etme çok sevdiğiniz o yaldan yaparım. Hadi geldiğimizi Pençe’ye bildir. Hadi, durma. 

Keleş, birkaç kez havlayınca, peteklikten Pençe de karşılığını verdi. Paşa, içtiği sigarayı yere attı, üzerine basarak söndürdü. 

-Haydi bakalım Keleş, çıkalım yuvamıza, Pençe bizi bekliyordur. 

(Devamı var)

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *