Ara
Gümüşhane
Açık
27°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
40,0655 %0.05
47,1491 %0.34
4.284,10 % 0,41
DOLANDIRICILIĞIN SOSYAL TEMELLERİ

DOLANDIRICILIĞIN SOSYAL TEMELLERİ

YAYINLAMA:

17.02.2025 tarihli makalemizde,“Dolandırıcılığı dur de” başlığı ile insanımızı dolandırıcılara karşı uyarmaya çalışmıştık. Geldiğimiz aşamada bu durum o kadar vahim bir hale geldiki, artık Gümüşhane  Ağır Ceza Mahkemelesinde dosyaların çoğu dolandırıcılık dosyası haline geldi. Geçen hafta bu durum basına da yansımıştı.  Yani durum bu kadar vahim. Peki niçin bu kadar kolay dolandırılıyoruz

Türk Ceza Kanunu’nun 157. maddesi dolandırıcılığı “hileli davranışlarla bir kimseyi aldatarak, onun veya bir başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına menfaat sağlama” olarak tanımlar. Teknolojik ilerlemelerle çeşitlenen bu suç türü, bireyleri, şirketleri ve hatta kamu kurumlarını hedef alabilmektedir. Dolandırıcılığın artışla birlikte biçim değiştirmesi, bireylerin psikolojik zaaflarını hedef alan yeni yöntemlerin geliştirilmesi, bu suç türünün yalnızca hukuki değil, aynı zamanda sosyal-psikolojik bir mesele haline geldiğini göstermektedir.

İnsan ilişkilerinin temeli, inanç ve güven üzerine kurulur. Her dolandırıcılığın temelinde güvenin istismarı vardır. Mağdur, dolandırıcıya inanıp, onun anlattıklarının doğru, niyetinin temiz olduğuna kanaat getirir. Tosuncuk vakasında insanlar yalnızca bir yatırım oyununa değil, yerli gençlerin başarı hikâyesine inandılar. Jet Fadıl, “İslami hassasiyetlere sahip” projelerle toplumun inanç değerlerini kullandı. Bu bağlamda inanç, dolandırıcının en güçlü silahına, mağdurun ise en zayıf noktasına dönüşmüş olur.

İnancın yanında dolandırıcılığı mümkün kılan bir diğer unsur da insanın bitmeyen kazanma hırsıdır. Kolay para kazanma arzusu, bireyleri mantıklı düşünme sürecinden uzaklaştırır. Mağdur, dolandırıcıların yaptığı vaatlerin gerçek dışı olduğunu çoğu zaman bilir; ancak umut ve hırs, gerçekliğin önüne geçer. Bu psikolojik zaaf, dolandırıcılar için vazgeçilmez bir giriş kapısıdır.

Günümüzde dolandırıcılık artık ilkel yöntemlerle değil, planlı, organize ve çoğu zaman teknolojik altyapıya sahip sistemlerle yürütülüyor. Bu yeni dolandırıcılık biçimlerinde sahte internet siteleri ve sosyal medya profilleri hazırlanıp, yapay zekâ destekli sahte videolar veya ses kayıtları üretiliyor. Hatta resmiyet izlenimi yaratan belgeler, şirket kayıtları, kurumsal logolar kullanılıyor.
Bu tür sistemler mağdura “Bu kadar profesyonel bir şey sahte olamaz” dedirtiyor. Böylece kişi tuzağın içine isteyerek giriyor.

Dolandırıcılık olaylarındaki artış yalnızca teknik gelişmelerle açıklanamaz. En az bu gelişmeler kadar önemli olan bir diğer neden de, hukuki yaptırımların caydırıcılık düzeyinin yetersiz oluşudur. Her ne kadar yasa metninde 1 yıldan başlayıp nitelikli hallerde 10 yıla varabilen hapis cezası öngörülse de uygulamada birçok dolandırıcı, hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB), paraya çevrilen hapis cezaları, erteleme hükümleri, şikayetten vazgeçme gibi uzlaşma yolları sayesinde cezaevine girmemekte veya kısa süreli bir ceza ile kurtulabilmektedir. Bu durum, mağdur açısından adalet duygusunun zedelenmesine yol açarken, fail açısından suçun “katlanılabilir” bir risk olarak görülmesine neden olmaktadır.

Yaptırımların etkisizliği yalnızca faillerin cesaretini artırmakla kalmaz, toplumdaki hukuka olan güveni de sarsar. Özellikle yaşlılar, düşük gelirli bireyler veya dijital okuryazarlığı olmayan gruplar sıkça mağdur olmakta, ancak adalet sisteminden bir karşılık görememektedir.
Hukuki yaptırımların caydırıcılığının yetersiz kalması, dolandırıcılık suçlarının artmasına, toplumda güven erozyonuna ve hukuk sistemine olan inancın zedelenmesine neden olmaktadır. Dolandırıcılıkla mücadele yalnızca kanun metinleriyle değil; bu metinlerin etkin uygulanması ve toplumsal bilincin güçlendirilmesiyle mümkündür. Aksi halde, “cezasızlık” algısı, suçun kendisinden daha tehlikeli bir boyut kazanacaktır.

Dolandırıcılıkla mücadele yalnızca hukuki yaptırımların artırılmasıyla değil, aynı zamanda bireyin psikolojik bağışıklık sisteminin güçlendirilmesiyle mümkündür.
Körü körüne inanmak yerine bilinçli güven,
kolay kazanç hayalleri yerine akılcı yatırım,
her fırsata atlamak yerine denetimli hırs,
bireyleri bu tür tuzaklardan koruyacaktır.

Toplum olarak “aldatılan değil, fark eden” bireyler yetiştirebilmemiz dileğiyle…

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *