ZÜLFİ YÂRE DOKUNDUM, ÖZÜR DİLERİM!
Geçtiğimiz pazartesi günü “Taşköprü Yaylası Parselleniyor mu?” başlıklı bir haber kaleme aldım. Bu yazı, sadece bir gazetecilik görevi değil; aynı zamanda Gümüşhane’ye karşı duyduğum sorumluluğun bir tezahürüydü. Kaleme aldığım bu haber, Gümüşhane’de yayın yapan dört yerel gazete tarafından aynı gün manşetten verildi. Yerel haber sitelerinde hızla yayıldı, sosyal medyada geniş yankı buldu. Fakat esas mesele, haberin kamuoyuna ulaşmasından sonra başladı.
Yayladaki kaçak yapılaşmalara dikkat çektiğimiz bu haber, Gümüşhane Valiliği'nin resmi bir açıklama yapmasına vesile oldu. Valilik açıklamasında özetle, haberde yer alan iddialarla ilgili daha önce tespit ve tutanak işlemlerinin yapıldığını, 3091 sayılı Kanun kapsamında sürecin başlatıldığını ve infaz aşamasında olunduğunu ifade etti. Ayrıca 4342 sayılı Mera Kanunu, 442 sayılı Köy Kanunu ve 775 sayılı Gecekondu Kanunu çerçevesinde gerekli işlemlerin yürütüldüğünün altı çizildi. Şu cümle ise oldukça netti:
“Yaylalarımızda, kim tarafından yapılırsa yapılsın mevzuata aykırı hiçbir yapılaşmaya müsamaha gösterilmeyecek; ilgili tüm iş ve işlemler, kararlılıkla ve titizlikle sürdürülecektir.”
Bu açıklama, yaptığımız haberin yalnızca doğru değil, aynı zamanda kamusal sorumluluğun bir yansıması olduğunu da gözler önüne serdi. Ancak bu haberciliğin bedeli olmadı mı? Oldu.
Haberin ardından, kamuoyunda bilinirliği olan bazı isimlerden, özellikle “siyaseten aktif” olarak tanımlayabileceğimiz çevrelerden üstü kapalı uyarılar, hatta tehditkâr sözler kulağıma gelmeye başladı. Meğer bu işin içerisinde kimler yokmuş ki... Anlaşılan biz, deyim yerindeyse zülfi yâre dokunmuşuz.
Ama mesele tam da burada başlıyor. Çünkü bizde güzel bir söz vardır: “Mesele memleketse, gerisi teferruattır.”
Ben de bu inançla diyorum ki: Mesele Gümüşhane ise, hiçbir tehdit, hiçbir sitem bizi doğru bildiğimiz yoldan döndüremez.
Gazetecilik öngörü gerektirir. Kaleme aldığınız bir haberin kamuoyunda nasıl karşılanacağını, hangi çevreleri rahatsız edebileceğini az çok bilirsiniz. Ama bu bilince rağmen susmak, görmezden gelmek, yazmamak... İşte asıl ihanet budur. Biz bu mesleği, gerçeği halkla buluşturmak için yapıyoruz. Yalanın, yanlışın, usulsüzlüğün üzerini örterek değil.
Şunu açıkça ifade etmeliyim: Taşköprü Yaylası haberinde hiç kimseyi hedef göstermedik. İsim zikretmedik, parmakla işaret etmedik. Ama ortada bir sorun, bir kamu zararı varsa; buna sessiz kalmak, olanı görmezden gelmek vicdanen de mesleki etik açısından da kabul edilemez. Gazetecilik sadece olanı yazmak değil, olması gerekeni de hatırlatmaktır.
Eğer bu haberi yapmamış olsaydım, hem kendime hem mesleğime ihanet etmiş olurdum. Ayrıca bu haberi yapmasaydık, Gümüşhanelilerin memleketlerine ne kadar sahip çıktıklarını da göremeyecektik. Yayın sonrası yüzlerce kişiden teşekkür almak, doğru bir iş yaptığımızı bir kez daha gösterdi. Bu destek, yalnızca bir gazeteci olarak değil, bir Gümüşhaneli olarak da bana güç verdi.
Elbette ki yaptığımız her haber herkesi memnun etmeyecek. Bu işin doğasında bu var. Bir taraf mutluysa, diğer taraf mutlaka rahatsız olacak. Ama biz, daima Gümüşhane’nin, halkın, doğrunun ve çoğunluğun lehine haber yapmayı tercih edeceğiz. İsteyen alınsın, isteyen sevinsin; biz doğru bildiğimiz yolda yürümeye devam edeceğiz.
Yazımın başında da ifade ettiğim gibi:
Zülfi yâre dokundum, özür dilerim.
Ama kusura bakılmasın...
Mesele Gümüşhane olunca, o yâre dokunmaya devam edeceğiz.