KALEMİMİZ ÖZGÜR OLDUKÇA UMUT VARDIR
24 Temmuz, Türk basın tarihinde yalnızca bir tarih değil; aynı zamanda bir direnişin, bir uyanışın ve bir dönüşümün sembolüdür. 1908 yılında sansürün kaldırılmasıyla birlikte basın, ilk kez özgürce nefes alma fırsatı bulmuş, halkın haber alma hakkı bir anlamda yasal güvence altına alınmıştır. Bu gelişme, gazeteciliğin sadece devletlerin değil, doğrudan halkın da yararına çalışan bir kurum olarak görülmesini sağlamıştır.
Bugün, o tarihi günün üzerinden 116 yıl geçmişken, basın yine sancılı bir süreçten geçiyor. Ancak zaman değişse de sorumluluğumuz değişmiyor. Gazeteci olmak, sadece haber yazmak değil; kamuoyunu bilgilendirmek, gerçeği araştırmak ve topluma karşı vicdani sorumluluk taşımaktır. Kalemini satmayan, gerçeğin peşinden yılmadan giden her gazeteci; toplumu daha adil, daha şeffaf ve daha bilinçli bir geleceğe taşımak için mücadele vermektedir.
Son dönemde yaptığımız haberler, gazeteciliğin ne kadar etkili bir toplumsal güç olduğunu somut biçimde göstermiştir. Özellikle Taşköprü Yaylası’nda tespit ettiğimiz ve gündeme taşıdığımız kaçak yapılaşma olayı, bu mesleğin halk adına nasıl bir denetim ve farkındalık mekanizması olabileceğini bir kez daha kanıtlamıştır. Haberin yayınlanmasının ardından yalnızca ilgili kurumlar değil, kamuoyunun da tepkisi büyümüş; yetkililer harekete geçmek zorunda kalmıştır. Kaçak yapılaşmaya karşı başlatılan denetim süreci ve alınan önlemler, bu haberciliğin doğrudan bir sonucu olmuştur. Bu durum bize gösteriyor ki, doğru zamanda, doğru dille ve doğru yerden yapılan bir haber, bir yaylanın kaderini değiştirebilir.
Taşköprü Yaylası sadece bir örnektir. Bir köy yolunun yapılmayan kısmını, bir sağlık hizmetinin eksikliğini, bir eğitim sorununu ya da bir kültürel etkinliği gündeme taşırken de gördük ki, kamuoyu oluşturmanın en etkili yollarından biri hâlâ gazetelerdir, gazetecilerdir. Dijital çağın hızına rağmen, doğru ve yerinde yapılan haberin gücü değişmemiştir. Çünkü haber, yalnızca bilgi vermek değil; bilinç uyandırmak, farkındalık yaratmak ve değişimi başlatmaktır.
Gümüşhane’de gazeteci olmak, yalnızca haber kovalamak değildir. Bu şehirde gazetecilik, bir insanın hikâyesine tanıklık etmektir. Kimi zaman bir annenin feryadına, kimi zaman bir öğrencinin umuduna aracı olmaktır. Zor şartlarda, sınırlı imkânlarla, çoğu zaman yalnız bırakılarak yapılan bu mesleğin kıymetini sadece hakikatin peşinden koşanlar bilir.
Elbette basın özgürlüğü, sınırsızlık değildir. Gazetecilik; etikle, sorumlulukla ve vicdanla yapılması gereken bir iştir. Yalanın, çarpıtmanın ve algının egemen olduğu bir medya düzeni; toplumları karanlığa sürükler. Bu yüzden hakikatin peşinde, doğru bilginin izinde bir gazetecilik anlayışı, her zamankinden daha hayati hâle gelmiştir.
Bir gazetecinin en büyük başarısı, yazdığı bir haberle bir şeyleri değiştirebilmesidir. Bu bazen bir insanın kaderini, bazen bir mahallenin sorununu, bazen bir çocuğun hayalini etkileyebilir. Kalemin gücü buradadır. Çünkü yazmak, yalnızca kelimeleri yan yana getirmek değil; aynı zamanda sorumluluk almak, cesaret göstermek ve bir duruş sergilemektir.
Bu 24 Temmuz’da, başta Gümüşhane’de görev yapan meslektaşlarım olmak üzere; tüm basın emekçilerinin Basın Bayramı’nı kutluyorum. Zor şartlarda, büyük bir inançla, halkın haber alma hakkı için ter döken her gazeteciye selam olsun. Ve elbette, mesleğini icra ederken yaşamını yitiren, susturulmaya çalışılan ama sesini tarihe kazıyan tüm gazetecileri rahmetle ve saygıyla anıyorum.
Unutmayalım: Kalemimiz özgür oldukça, umudumuz da diri kalacaktır.